'Annem ve rahmetli babam bizi Türkler gibi büyüttü'
3 ay için geldi, 25 yıl oldu. Önce ikisi de müzisyen olan Paul Dwyer ile Andy vardı, yani “Endipol” grubu. Andy, Amerika’ya ailesinin yanına döndü. “İskoç ve İrlandalıyım” diyen Paul 1.5 yıldır Anadolu yollarında yerel müziklerin izini sürüyor ve aslında Türkiye’nin nabzını tutuyor...
Üç ay için geldiğiniz bir ülkede hayat kurdunuz.
1988’de Andy ile birlikte bir otel zincirinde çalışmak için geldik. Orada eşimle tanıştım. Ama kalacağımızı hiç düşünmedik. Bir ara memlekete gittik sonra tekrar döndük. Hep yeni bir teklif geldi, Türkiye’ye döndük. 1991’de evlendim. 1997’ye kadar sürekli gezdik, farklı yerlerde yaşadık, sonra yine döndük. 1998’de kızım Selina, 2006’da da oğlum Eren Joseph geldi.
Yıllardır Türkiye’desiniz. Sizin gözünüzden Türkiye nasıl değişiyor?
İlk geldiğimde küpeyle gezince insanlar tuhaf bakıyordu, artık öyle değil. Eskiden daha kapalı bir toplumdu. 20 sene öncesinden bahsediyoruz. Ama Anadolu’ya gittiğim zaman has insanları görüyorum. Oralarda yaşam sanki 200 sene geriden geliyor. Adam hâlâ toprakla uğraşıyor. Ama maalesef büyükşehir insanındaki değişimi çok olumlu bulmuyorum. Şehirler kalabalıklaştıkça, insanlık azalıyor. Londra’ya da gitseniz bu böyle. İnsanlar robot gibi. Burada ikinci jenerasyonu görüyorum. Herkesin kafasında bir kulaklık, gençlerde saygı çok azaldı.
İstanbul’a geldiğinizde nasıl bir şehirdi burası?
İstanbul, tipik bir Avrupa şehri ama bir beton şehir oldu. İlk geldiğimde ikinci köprü yoktu, Akmerkez yoktu. Ulus’ta yaşıyordum ve önümüzdeki çayırlarda atlar koşuyordu. Şimdi atlar yok, siteler var. Olumlu yönünden baktığınızda daha kozmopolit oldu. Bir de tarihi yerlerin restorasyonu yapılıyor. Bir de yollar çok iyi.
Yollar derken duble yolu mu kastediyorsunuz?
Evet, biz hep yollardayız ya. Yollar müthiş, her yere çok rahat gidiyoruz.
‘İSKOÇYA’DAN GELDİ DAMAT OLDU’
Türk vatandaşısınız. Oy kullanıyor musunuz?
Evet kullanıyorum. 2 kez kullandım. Arada sırada bakıyorum kim ne yapıyor, yeni projeler neler diye.
Oyunuzu kime attınız?
Söylemek istemiyorum.
Parmağınızı boyadılar mı?
Yok, onu bana yapmadılar.
İskoçya’dan geldiniz Türk bir aileye damat oldunuz. Aile işlerine rahat alıştınız mı?
Rahmetli babam ve annem bizi, Türk aile yapısına benzer bir şekilde büyüttü. Bunu Türkiye’ye geldikten sonra anladım. Rahat adapte oldum. Kayınpederim müthiş bir insandı, Allah rahmet eylesin. Böyle bir aileye girdiğim için çok şanslıyım. Ama 1988’de eşimle tanıştığımda; bir yere kahve içmeye gideceğiz, akşam 6’da evde olması gerekiyordu. Ağabeyi biraz karşı çıktı. Benim için çok değişikti. Ayrı bir kültür. Ama saygı duymam, uyumlu olmam gerekiyordu.
Sizin aile yabancı geline nasıl baktı?
Onlar da kızları gibi sevdi.
Şimdi kızınız gelse, eve yabancı bir adam getirse, evleneceğim dese, ne dersiniz?
Benim kızım benim gibi saçları belinde, kulağında küpesiyle eve bir adamla gelse, bizi tanıştırdığı gün nişanlanmak istese (Çünkü eşimle benim hikâyemde böyle oldu...), böyle bir şeye asla izin vermem. Kayınpederim Çiğdem’e o kadar güveniyordu ki, hiç tereddüt etmedi. O da “Bizimkiler nasıl izin verdi bana” diye hâlâ şaşırıyor.
Siz Türk olmuşsunuz.
Kesin! Etkilenmemek imkânsız.
Kendinize bir Türk ismi alsaydınız, ne olurdu?
Güleceksin şimdi benim bir ismim var.
‘BANKALAR HARİÇ KİMSE BANA CENK DEMİYOR’
Nedir?
Cenk Kalburcu.
Bu nerden çıktı?
2005’te vatandaşlık için başvurduğumda, bana formalite gereği bir Türk ismi alacaksın dediler. Hiç aklımda bir şey yok. Bir şey uydurmam lazım. Soyadımda W olduğu için başka bir şey yazmam gerekti. Cenk yakın bir arkadaşımın ismi, Kalburcu da eşimin soyadı. Al sana Cenk Kalburcu! Şimdi pasaportumda Paul Dwyer yazıyor, TC kimliğimde Cenk Kalburcu. Bütün ailemin soyadı da bu yüzden Kalburcu oldu. Allah’tan eşimin soyadı! En azından başka bir soyadı yazmadılar. Mahkemede uğraşıyoruz değiştirilmesi için. Bürokrasi çok uzun sürüyor. Ben nereden bileyim Cenk Kalburcu olacağımı!
Size yolda Cenk diye bağırsam bakar mısınız?
Bakarım, alıştım. Ama bankalar hariç kimse bana Cenk demiyor.
‘BAK İSPANYOL GEÇİYOR’
Habertürk’teki “Müzik ve Yol” programı için Anadolu’da geziyorsunuz.
Bu kadar zamandır Türkiye’de yaşıyorum, hiçbir şey görmemişim. Türkiye’yi hep sevdim ama şimdi Türk insanının kökünü öğreniyorum. İnanılmaz müzikler dinliyorum. İstanbul’dayken Konyalı, Sivaslı, Karadenizli bir sürü sanatçıyla çalıştığım zaman da farklı bir lezzet alıyordum ama o yörelere gittikten sonra esas lezzeti gördüm.
Ayağınızda etekle Anadolu’yu dolaşıyorsunuz. Şaşırıyorlar mı?
Bir tane oğlan, herhalde 8-9 yaşlarında vardı, yanında babasıyla yürüyordu. Babası “Bak İspanyol geçiyor” dedi. Çocuk itiraz etti “O İspanyol değil baba, İskoçyalı.” Urfa’da da bir amca beni etekli görünce “Aaa adam etekle geziyor” diye bağırmaya başladı.
Kazım Koyuncu, Âşık Veysel’den parçalar söylüyorsunuz. Ve kusursuz bir şiveyle...
Kazım Koyuncu nur içinde yatsın. Doğum günümüz aynı, çok yazık oldu. Genç giden sanatçılar çok oldu ama burada çok ciddi bir trajedi var, çok büyük bir kayıp. Âşık Veysel’in 100 senelik bağlamasını verdiler bana Sivas’ta, onu çalarken acayip duygulandım.
‘30 gün boyunca oruç tuttum’
Bizden size ne geçti?
Burada öğrendiğim değerlerle kayınvalideme, kayınbiraderlerime çok saygı gösteriyorum. Bir insanın evine gittiğim zaman yanımda bir şey götürmeyi öğrendim. Şimdi İngiltere’de de ayakkabılarımı çıkarıyorum. Terlik tersse çevirmeyi burada öğrendim. Kayınbiraderim hacı, onlardan çok şey öğreniyorum. Hayatımda ilk defa 2 yıl önce 30 gün boyunca oruç tuttum. İftar sofralarında bulunmak, dua etmek inanılmaz bir his veriyor insana. “Sen Müslüman değilsin” diyen insanları dinlememek lazım.
Hacca gider misiniz?
Yok, öyle bir şey yok.
Kuran-ı Kerim’i okudunuz mu?
Evet okudum, çünkü merak ediyorum.
Çocuklara bir yönlendirmeniz olacak mı?
Çocuklarla din hakkında konuşmuyorum. Benim için önemli olan, insan olmak ve büyüklere saygılı olmak. Bu kuralları uygulasınlar yeter. Din sana doğru yolu gösterir sadece.
Müzisyen kulağıyla ezan size nasıl geliyor?
Müthiş! Ben Allahu ekber dışında hiçbirşey anlamasam da bazen o kadar güzel okuyanlar oluyor ki “Ne kadar hoş bir ses geliyor ve mesajı ne kadar güzel veriyor” diyorum.
Siz burayı çok sevmişsiniz.
Atatürk’ü çok seviyorum. 10 Kasım’da, 9’u 5 geçe nerede olsam, sürekli saatime bakıyorum ve sirenleri bekliyorum. Arabamda da olsam kenara çekiyorum ve saygı duruşunda bulunuyorum. Anıtkabir’e gittiğim zaman çok duygulanıyorum.
İki çocuğunuz var. Avrupalı bir baba mısınız, yoksa Türk gibi bir baba mı?
Bizim çocuklar İngiliz’den daha Türk, anadilleri Türkçe. Ama, evde düzenimiz var. 7’de banyo, en geç 8’de yataktalar. Çocukları böyle büyütüyoruz, çünkü benim hanımla bana da kaliteli vakit lazım.
Peki sorsam şimdi size “Sizin memleket nere” diye... (30 sn. duruyoruz...)
Yollarda kalmış bir kızım ben, evim nerede? Şu anda memleketim Türkiye ama bunun cevabı çok zor.
Peki şöyle sorayım. Allah uzun ömür versin, mezarınız nerede olsun istersiniz?
İskoçya’da olmak isterim. Veya İrlanda’da. Biz Kelt’iz çünkü. Atalarım orada. Babam da öyle istedi. Onun küllerini, dağlara, göllere, hep gezdiğimiz yerlere bıraktım, babam rüzgâr oldu.