Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Malumunuz memlekette yaşanan en ufak bir olayda dahi ilk etkilenen sektörlerin başında yeme-içme gelir.

        Haliyle kimsenin aklına ne eğlenmek ne de yemek-içmek gelir.

        Ve son yaşadığımız yüzyılın felaketinde ise çok canımız yandı. Bu felaket diğerlerine benzemiyor. Acımız büyük fakat bazılarının da ayakta kalması gerekiyor. Hal böyle olunca da, "Normalleşmek gerekiyor" tartışmaları baş gösterdi.

        Kimisi "Sektör artık hareketlensin" dese de kimisi "Çok kaybımız var. Kimse bu dönemde eğlenemez" dedi.

        Çünkü bu sektöre bazı kesim "Sadece eğleniliyor" mantığı ile bakıyor.

        Fakat yeme-içme sektörü etkilendiği zaman sadece müzisyenler, garsonlar, komiler, şefler, valeler değil fırını, manavı, kasabı da etkileniyor. Yani aslında çok ciddi ve büyük bir sektörden bahsediyoruz. Her yaşadığımız acıda her sektör çalışırken eğlence dünyasının sessizliği her zaman daha fazla sürer.

        Ve haliyle bu sektörden ekmek parası kazanan, çocuklarını okula gönderen, ailelerine bakan bir kitle de ses çıkartmaya başladı.

        Kimisi "Normalleşmek gerekiyor. Yeme-içme sektörü açılmalı. Hatta canlı müzik mekanlarının da başlaması gerekiyor artık" dese de bazıları "Acımız çok büyük. Müzik eğlence programları başlayamaz" diyor.

        Sanatçıların bir kesimi de "Ben sahneye çıkmam" dese de bazıları da "Ben çıkarım. Gelirimin bir kısmını da depremzedelere bağışlarım. Bari bir işe yarar. Hem de müzisyenler, çalışanlar para kazanır. Sektör kendi içinde döner" diyor.

        Kendi içinde her iki tarafta haklı.

        Bana da sık sık fikrim soruluyor bu konuda. Daha geçen hafta da bu konudan bahsettim. Elbet acımız çok büyük. Bu acı hiçbir şeye benzemiyor ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacak bence. Ki olmamalı da zaten.

        Ancak bu sektörün çok büyük olduğunu ve çok kişinin sadece bu sektörden para kazandığını bildiğim için yavaş yavaş başlaması gerektiğini düşünüyorum. En azından isteyen açsın, diğerleri de onları eleştirmesin diyorum.

        Diğer taraftan sahneye çıkacak sanatçıların kazandıkları kazançlardan bir kısmını depremzedeler için kullanacaklarına eminim. Ki çoğu bu dönemde taşın altına elini soktu. Hepsi ellerinden geldiği kadar yardım etti. Ki müzisyenler, mekanlarda çalışan emekçiler için de harekete geçmeleri gerekiyor.

        Yapacak bir şey yok.

        Ülkemiz çok büyük. Ve çoğu sektör gibi bu sektör de çok büyük.

        O yüzden de herkesin fedakarlık yapması şart.

        Yani isteyen dükkanını açar, eğlenmek isteyen de gider. Bunu da kimse yadırgamamalı, kimse eleştirmemeli.

        Bazı insanların işi eleştirmek

        Bazı insanların işi eleştirmek
        0:00 / 0:00

        "Öyle zamanlardan geçiyoruz" sözünü kaç kez kullandım bu köşede hatırlamıyorum ama şu dönemde gerçekten inanılmaz dönemlerden geçiyoruz.

        Acımız inanılmaz.

        Evler, ocaklar yıkıldı.

        Aileler dağıldı.

        Çocuklarınız yetim kaldı. Çoğu çocuğumuzun adı bile yok. Kimliği, kim oldukları bile belli değil. Çoğu cenazesini bile bulamadı yakınlarının. Ne enkazda, ne hastanelerde. Yani öyle tarifsiz acılar içindeyiz.

        Ve bu acılardan geçerken de korkunç şeylere şahit oluyoruz. Ve her seferinde "Allah'ım biz ne kötülük ettik de, bu günlere şahitlik ediyoruz" diyoruz. Yani en azından bunu sürekli kendime soruyorum. Gerçekten bizim nesil ne etti de tüm bu yalanlara şahitlik ediyor.

        Depremler, darbeler, ekonomik kriz, siyasi tartışmalar derken özellikle son on yılda sanırım bir huzur bulamadık. Ve son günlerdeki acımız ise tarifsiz katlandı.

        Ve tam da bugünlerde, tahammül sınırlarının zorlandığı şu günlerde bazıları oturdukları yerden öyle bir eleştiriyor ki, işte onlar hiç ama hiç çekilmiyor.

        İşleri gerçekten sadece oturmak. Sadece konuşmak ve her şeyi bildiklerini zannetmek. Ama hiçbir şey bilmediklerinin hiç mi hiç farkında değiller.

        Allah onlara tez elden akıl-fikir versin.

        Helal sana Gülfem

        Helal sana Gülfem
        0:00 / 0:00

        Fransa'da yaşayan tır şoförü Gülfem Zengin, tek başına kendi TIR'ıyla dört günde altı ülke geçerek 4 bin 300 kilometre yol yaparak Kahramanmaraş'a ulaşmış.

        Topladığı yardımları ulaştırmış.

        Gerçekten bu hayatta kötü insanların olduğu gibi kahraman insanlar ve kadınlar da var. Gülfem onlardan. O bir kahraman. Helal sana Gülfem. İyi ki, senin gibi koca yürekli insanlar var.

        Diğer Yazılar