Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Çağatay Ulusoy'un merakla beklenen "Terzi"sini bir oturuşta izledim.

        Yeteneğini büyükbabasından miras alan genç ve başarılı terzi Peyami'nin hikayesinin anlatıldığı "Terzi"yi izlerken;

        -Demek biz de isteyince dijital platforma, süresi kısa dizi yapabiliyoruz.

        -Sıkıcı sahneler yok bir solukta bitiyor.

        -Sürükleyici, merak uyandırıyor.

        -"Hakan Muhafız"dan sonra Çağatay Ulusoy için gayet iyi bir seçim olmuş.

        -Çağatay Ulusoy'un kıyafetlerine bayıldım.

        -Salih Bademci ve Olgun Şimşek adeta oyunculuk dersi veriyor...

        Diye diye sayıkladım.

        Dedesinin ölümünden sonra herkesten sır gibi sakladığı, akli dengesi yerinden olmayan babası Mustafa'nın bakımını üstlenen Peyami, iş yapar mı? Yapar...

        Hatta, ikinci sezonu da merakla beklenir bir solukta izlenir.

        Gerek Çağatay Ulusoy özleyenler, gerekse güzel sahnelerin olduğu bir dizi izlemek izleyiciye iyi gelir.

        Yönetmenliğini Cem Karcı'nın senaryosunu ise Rana Mamatlıoğlu ve Bekir Baran Sıtkı'nın üstlendiği "Terzi"nin tavsiye ederim. Listenize alın derim.

        Mantık devreye girdiyse demek

        Mantık devreye girdiyse demek
        0:00 / 0:00

        Çok küçük yaşlarda bu sektöre giren ve bir dönem çok şeyi göz önünde yaşayan Çağatay Ulusoy, son yıllarda sadece proje yapınca ortaya çıkıyor. Normalde kimseler kendisini göremiyor. Proje yapmadığı zaman asla görünmüyor.

        "Terzi" sonrasında verdiği röportajda da, "30 yaşın sonrasında olaylara bakış açım ciddi anlamda değişti. Duygularımın yoğunluğundan mantığımın daha ağır bastığı bir döneme geçiş yaptığımı hissediyorum" demiş.

        Bingo!!! Mantık devreye girince, hele ki, bu sektörde insan kendini bir geri çekiyor.

        Ortalarda çok fazla görünmüyor.

        Kimlerle ne konuştuğuna daha çok dikkat ediyor.

        Kimlerle oturup kalktığını bir değil on defa düşünüyor.

        Kime hangi sırrını verdiğini ya da vereceğine hatta kiminle ne türlü gizli şeyler yaşayacağına çok ama çok dikkat ediyor.

        Buna da "Mantık" deniyor.

        Yapacak bir şey yok. İnsan çok zarar alınca mantığı devreye sokuyor ve ancak olması gerektiği yerlerde görünüyor. Ki bu sektörde insan mantığı ile, duyguları ile hareket edince maalesef çok yara alıyor. Çağatay erken yaşta bunu fark etmiş kişilerden. Bu yüzdendir ki, kendini göstermemesi.

        Aşk mı, mantık mı, sevgi mi, sabır mı?

        Aşk mı, mantık mı, sevgi mi, sabır mı?
        0:00 / 0:00

        Kral taç giydi.

        İki kadın Camilla ve Diana yine gündemde.

        O zaman Yıldız Tilbe'den "İki kadın bir adam" şarkısı eşliğinde iki kelam edecek olursak...

        -Etrafımda herkes bu aşkı konuşuyor.

        -Charles, Diana ile evlenirken bir başka kadın Camilla'ya aşıktı.

        -Diana ile boşandı. Diana öldü. Ve Camilla ile evlendi.

        -Tahttaki ana kraliçe Elizabeth hayata gözlerini yumdu.

        -Charles sonunda tahta çıktı. Ve 50 yıllık aşkı Camilla da tacını taktı.

        Ve işte sabırla beklenen mutlu aşk amacına ulaştı.

        Şimdi burada öncelikle Diana sever bir olarak, Camilla'ya, yiğidi öldürüp hakkını vereceğim. Helal olsun. Kadın sabretti, bekledi, dayandı, sustu, yeri geldi "kızılcık şerbeti içti" ve elde etti.

        Tahta çıktı mı çıktı? Tacı taktı mı taktı.

        Burada yanan "Diana oldu!!!" Kimse de kusura bakmasın.

        Öbür dünyada Elizabeth ile Diana kavuşmuştur ve kılıçlar çekilmiş diye düşünmekteyim. Burada sadece Camilla'yı da suçlamak yersiz. Ki bence en büyük suçlu ana kraliçeydi.

        Yani ne diyoruz; kadının kadına ettiğini kimse etmiyor. İster zengin ol-ister fakir. İster kraliçe ol-ister evinin hanımı. İster memur ol-ister patron. İster anne ol-ister olma.

        Kadın kadın ile uğraşmaya, istediğini elde etmeye devam ediyor.

        Sağım, solum, önüm, arkam

        Sağım, solum, önüm, arkam
        0:00 / 0:00

        -Oy kullanacak mısın?

        -Kime oy vereceksin?

        -Sence kim kazanacak?

        -Nerde oy kullanacaksın?

        -Anketleri gördün mü?

        -Sence anketler doğru mu?

        -Sen bilirsin var mı bir şeyler?

        -Sence bir şeyler olacak mı?

        -Seçim günü bizim evde toplanıyoruz.

        -Seçim günü ne yapacaksın.

        -24 saat uyumayı düşünüyorum.

        -Keşke şimdi uyusam da, beni bir hafta sonra uyandırsanız.

        -Kalbim bu heyecanı kaldıramayacak. İlk kez bir seçimi bu kadar ciddiye alıyorum.

        Konuşmaları ile dolanıp duruyor. Ben ise; "Seçim konuşulduğu yerden hızla kaçıyorum. Seçim konuşmalarını yapmak istemiyorum. Birinin düşüncesini eleştirene tahammül edemiyorum.

        Sonuç mu? Oy vermek vatandaşlık görevidir.

        Kime oy verirseniz verin mutlaka oy kullanın.

        Ve kim kime oy verirse de versin lütfen saygı duyun.

        Diğer Yazılar