Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yunanistan’da kanser hastaları televizyonda yayınlanan bir haberde ‘şifa’

        diye sunulan zeytin yapraklarına hücum etmişler… Zeytin yapraklarının

        suyunu kaynatıp içen hastaların bazılarının ishal, baş dönmesi gibi yakınmalarla hastanelere başvurması üzerine Sağlık Bakanlığı bir açıklama yapmak zorunda kalmış:

        Şifa umudu Ege’nin bu ya da öteki kıyısında değişmiyor. Zeytin yaprağı ya da zakkum çiçeği fark etmiyor...

        Hiç beklenmediğiniz bir anda böbrek yetmezliği nedeniyle halsiz, yorgun ve diyalize muhtaç kaldıysanız… Doktorunuzdan, karınızın meme kanserine yakalandığını öğrendiyseniz… Kalp kaslarınızın zayıflaması sonucu makineye mahkum yaşamaya başladıysanız ve tek çözüm kalp nakli ise… Organ bağışının son derece yetersiz olduğu, bekleme listelerinde çoğu hastanın şifa ararken yaşamını yitirdiği Türkiye gibi bir ülkede yaşıyorsanız üstelik…

        Sizi ya da bir sevdiğinizi yatağa düşüren sinsi hastalığa verdiğiniz savaşı kazanabilmek için önünüze sunulan şifa reçetelerini elinizin tersiyle itebilir misiniz? Özellikle de , bu tür mucize reçeteler, devlet televizyonunda haber olarak yayınlanıyorsa… Ülkenin en çok satılan, en çok okunan gazetelerinde “Kansere son! Mucize tedavi…” başlıklarıyla yayınlanıyorsa… İnanmamazlık edebilir misiniz? Doktorunuzun tedavisi sürerken, şifacıların zakkum çiçeği ya da zeytin yaprağı önerilerine kulaklarınızı tıkayabilir misiniz gerçekten?

        Bu açıklama üzerine, hastanelerin acil servisleri zakkum suyunu kaynatıp içerek zehirlenen çok sayıda kanserli hasta ile dolmuştu. İşin daha da kötüsü kemoterapi, radyoterapi gibi tedavilerini bile bırakanlar vardı.

        Dün Türkiye’de, bugün de Yunanistan’da aynı senaryo… Bir yandan çok sevdiği annesini, karısını ya da çocuğunu tedavisi zor bir hastalık yüzünden kaybetme korkusunu yüreğinin derinliklerinde duyanlar… Çocuğunun diploma törenini görebilmek, torununu kucağına alabilmek için varını yoğunu vermeye hazır olanlar… Diğer yanda ise hastaların ve hasta yakınlarının bu duygularını sömürerek şifa tacirliği yapan açıkgözler… Rating ve tiraj uğruna daha fareler üzerinde denenmekte olan ilaçları bile ‘kansere çare bulundu’ diye manşetlere taşıyan gazeteler… Doktorlar yerine, üfürükçülere, kırıkçılara, çıkıkçılara, enerji uzmanlarına ekranları teslim eden televizyon programları…

        Doğanın sihirli gücü olarak tanıtılan tüm bitkiler, bazı sağlık sorunlarına iyi geldiği gibi, son derece zararlı ve zehirli etkileri de olabiliyor. Doktorlar, bilinçsizce alınan bitkisel desteklerin karaciğer yetmezliğe bile neden olabileceğini vurguluyorlar. Ama onların bu uyarıları, şifa tacirlerinin medyada

        ‘mucize diye sunulan sözde tedavilerinin yanında gölgede kalıyor ne yazık ki…

        Aslında ben, bitkilerin sihirli etkilerine inanırım. Tamamlayıcı tıbba, destekleyici tedavi olarak sıcak bakarım. Bu bazen meditasyon olabilir, bazen ayak masajı olarak bilinen refleksoloji… Bazen bir meyve, sebze ya da bitki.

        Benim karşı olduğum şey, klasik tedavilere alternatif olarak gösterilmeleri…

        İlkokul diploması bile olmayan kişilerin sözde tedavi diye sunduğu saçmasapan yöntemlerin ‘bel ağrıları somon balığı ile tarihe karışacak” gibi başlıklarla pazarlanması… Fareler üzerindeki etkisi bile daha kanıtlamamış maddelerin, ‘mucize tedavi” diye sunulması… Ekranlarda, milyonlarca kişiye bitkisel şifa reçeteleri verilmesi… Ve böylelikle yaşamsal tehdidi olan kalp, akciğer ya da kanser hastalarının etkisi ispatlanmış tıbbi tedavilerini bırakmaya yönlendirilmesi..

        Bana sorarsanız, bunun karşılığı cinayete teşebbüsle eşdeğerdir.

        Diğer Yazılar