Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Devletlerin geri adım atması, geçmişte yaptığı yanlış işlem ve eylemlerden vazgeçmesi hayli zordur; zaman geçse, şartlar değişse, artık o işlemler ve eylemlere ihtiyaç kalmasa bile... Ancak cesur yöneticiler, devlet adına, toplum önünde temiz sayfa açabilirler; o çapta devletadamları da kolay çıkmıyor...

        Özür dilemek ise devletlerin defterinde yazmaz.

        Türkiye 1937 ve 1938 yıllarında sonradan Tunceli adı verilen Dersim’de yaşanan olaylarla bugüne kadar bir türlü yüzleşemedi.

        Fazla büyük olmayan bir il Dersim, o yıllarda Türkiye’nin nüfusu da 17 milyon kadardı; yaşanan olaylarda ölenlerin sayısının 15 binin üzerinde olduğu kayıtlarda...

        Önce Tayyip Erdoğan henüz başbakanken devlet adına Dersim’de yaşananlar için özür diledi; dün de Başbakan Ahmet Davutoğlu Tunceli’ye kadar giderek hem geçmişte yaşananlarla ilgili samimi düşüncelerini halkla paylaştı, hem de atılacak ileri adımların müjdesini verdi: Eski kışla ‘Dersim Müzesi’ haline dönüştürülecek... Tunceli Üniversitesi’nin ismi Munzur Üniversitesi olarak değiştirilecek... Kentteki ziyaret mahallerinin yolları elden geçirilecek...

        Ziyaret yerleri kentte çoğunluğu teşkil eden Alevi vatandaşların saygı gösterdiği yerler...

        Geçmişte yaşananlarla ilgili yüzleşme için önemli adımlar bunlar; umarım, bölge insanının acılı yüreği biraz olsun soğur...

        Atılmasına söz verilen adımlar ile Başbakan Davutoğlu’nun ziyareti sırasında yaptığı konuşma hiç kuşkusuz cesurca. Ancak eğer cesaret yalnızca tarihte yaşanmış bir olayın acısını soğutmayla sınırlı kalırsa yazık olur. Bu çıkışı, Alevi vatandaşların yıllanmış sorunlarını ortadan kaldıracak yeni cesur adımlar izlemelidir.

        Sorunun kendisi ülkedeki demokratik uygulamaları yetersiz algılamaya sebep olduğu için de önemli, ancak konunun esas üzerinde durulmayı gerektiren yönü, toplumda farklı özelliklere sahip insanların, iktidarda bulunan siyasi kadronun kimliğine bakıp hissettikleri dışlanmışlığı ortadan kaldırmaya yaramasıdır. Tabii, bu alanda da cesur adımlar atılabilirse...

        Daha önce de bir vesileyle yazdığım üzere, ülkemizdeki Aleviler’in sorunları çözülemeyecek cinsten değil, hele Kürt sorunu ile mukayese edilirse sözü edilmeye bile değmez; biraz anlayışla sorunları bütünüyle ortadan kaldıracak ortama kolayca erişilebilir.

        Neredeyse bütünü ‘kimlik’ sözcüğüyle ifade edilebilecek mahiyette sorunların: Aleviler kimlikleriyle tanınmak ve Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit vatandaşları muamelesi görmek istiyorlarlar. Kendilerini dışlanmış hissetmelerini getiren birkaç husus var: Cemevleri... Temsil... Zorunlu dindersi...

        Her üç konu da Alevi kesimin kabul edebileceği bir çözüme kavuşturulabilir.

        Toplanıp cem yaptıkları yerlere resmiyet kazandırmak ve onları diğer ‘ibadethaneler’e tanınan kolaylıklardan yararlandırmak neden zor olsun ki?

        İstedikleri taktirde, ufak bir yapısal değişiklikle, Diyanet İşleri Başkanlığı içerisinde temsilleri sağlanabileceği gibi, Diyanet’in dışında kalarak örgütlenmeyi tercih etmeleri durumunda bunun şartları da bulunabilir.

        Zorunlu dindersi ciddi bir sorun, ama üstesinden gelinemeyecek çetrefillikte bir sorun değil. Birkaç formül üzerinde çözümler üretilebilir: Din ve ahlâk bilgisi dersinin genel ahlâk bölümü, anayasada öyle görüldüğü üzere, herkes için zorunlu tutulabilir, dindersi bölümü ise farklı inançtan olanların isterlerse alabilecekleri seçmeli ders haline getirilebilir ve kitaplar da buna göre kaleme alınır...

        Yeter ki istenilsin, her soruna rahatlatıcı çözümler bulunabilir...

        Başbakan Davutoğlu Dersim konusunda doğru adımı cesaretle attı; şimdi sıra daha cesur bir adımla Alevi vatandaşları rahatlatacak düzenlemelerde...

        Diğer Yazılar