Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bazı şeyleri bile bile görmezden gelen, görüp de yokmuş gibi davranan yalancılar konu dışı, ama hepimizi az ya da çok etkisi altına alan Görünmez Goril Sendromu’nun sebebi ne aşırı kendine güven, ne kibir, ne odaklanma sorunu ne de sahtekârlık... Sadece günlük hayat keşmekeşinde, illüzyonların etkisine kolayca kapılabiliyor ve hata üstüne hata yapıyoruz. Bilhassa hayati kararlar alma aşamasındayken bu sendromu yenmenin yolunu bulmamız şart. Peki, ama nasıl?

        Biz insanlar; çok akıllıyız. Okuyoruz, dinliyoruz, gözlemciyiz... Ayrıntılar konusunda acayip dikkatliyiz, çevremizde olup da habersiz kaldığımız bir şey yok. Sırf buraları değil dünyayı da izliyoruz, öyle olunca da gözümüzden hiçbir şey kaçmıyor. Yani neredeyse mükemmeliz. Tek istisnamız goril! İşte onu çoğu zaman gözden kaçırıyoruz.

        “Goril” dediğim görüp de fark etmediklerimiz, duyup da anlamadıklarımız. Christopher Chabris ve Daniel Simons’ın artık ikonik bir şöhrete kavuşan “dikkatsizlik kaynaklı körlük” deneyini bilenler neyi kastettiğimi anlamıştır. Bilmeyenler için anlatmaya çalışayım...

        Harvard Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde görev yapan iki araştırmacı Christopher F. Chabris ve Daniel James Simons yıllar önce psikoloji dünyasının en ilginç deneylerinden birini gerçekleştirmişlerdi. Basit bir göz yanılgısını ortaya koyar gibi görünmekle birlikte söylediği şeyler son derece önemliydi; çevremizde olup bitenlere çoğu zaman kendimizi nasıl kapattığımızı gösteriyordu. Hayatımızı yöneten aklımız ve sağduyumuz değildi ve bizler, hakikatleri görünmezlik perdesiyle kaplayan bir illüzyon seline teslim olduğumuzu bilmiyorduk bile. Gazeteciler, iş dünyasındakiler, siyasetçiler hatta aslında birçok kişi farkında olarak yahut olmayarak illüzyonun avantajlarından sonuna kadar faydalanıyordu. Oysa kendimizi tehlikelere karşı korumak ve ilerlemek, en önemlisi tercihlerimizde özgürleşmek istiyorsak, gerçek her zaman yalandan daha tercih edilir bir şey olmalıydı.

        Chabris ile Simons’ın amacı, insanın çoğu zaman apaçık ortada duran bazı şeyleri nasıl da görmezden geldiğini kanıtlamaktı. Yaptıkları yüzlerce deneyin en ünlü olanında başrolde bir goril vardı. Şöyle... Deneyde 3’ü beyaz, 3’ü siyah tişört giymiş altı kişi bir araya getirilmiş ve videoları çekilmişti. İşleri, bir dakika boyunca ellerindeki topu birbirlerine atmaktı. Videoyu seyredenlerden de sadece beyaz tişört giyenlerin attığı pasları saymaları istenmişti. Beyaz tişörtlülerin 15 pas attığını herkes sayabilmişti. Peki gorili gören olmuş muydu?

        İşte akıl almaz kısım buydu. O bir dakika içinde 6 kişinin arasına bir 7’nci, hem de goril kıyafetli koskoca bir kadın karışmış ve dans edercesine tuhaf hareketlerle dolaşmış hatta göğsünü falan yumruklamıştı ama seyirciler pasları saymaya odaklandığı Chabris Simons’ın kitapta sözünü enteresan bulgu İnsanlar süre sevgililerinin ya da hafızalarını ödünç olayları hatırladığı için bunu fark etmemişlerdi. İki araştırmacı deneyi 2010’da ufak bir değişiklikle tekrarladılar. Bu kez araştırmanın şöhretinden ötürü gorili elbette herkes gördü. Ama bu kez de gorili görmeye odaklandıklarından, arkadaki perdenin renginin değiştiğini fark etmediler. (Her iki videoyu da HT Dokun’da seyredebilirsiniz.) Simons ile Chabris’e göre ilk netleştirmemiz gereken şey, bu durumun görme yetersizliğinden kaynaklanmadığı... Bu, insan zihnindeki küçük bir bug’a, algıda seçiciliğe yol açan bir sistem arızasına dair bir şey. Söz konusu deneyle, zihnimizin çok önemli bir özelliği çıkıyor ortaya: Bir şeye odaklandığımızda, o konu haricindeki diğer ayrıntıları görmüyoruz. Tıpkı yakından bakınca iki âşığı, uzaktan bakınca bir kurukafayı gösteren ünlü Salvador Dali tablosu gibi. Aslında âşıklar da orada duruyor, kurukafa da ama bizim neyi gördüğümüz baktığımız yere göre değişiyor. “Görünmez Goril” deneyinde, beyaz tişörte odaklanan seyircilerin araya karışan siyah gorili fark etmemesi de aynı şey. Sanki görünmez bir fener görmek istediğimiz şeyi aydınlatıyor ve geri kalan her şey karanlığa gömülüyor.

        HAYATTAKİ GORİLLERİ GÖRMEYİNCE...

        Hayatı kolaylaştıran bir yanı var bunun aslında. Filmdeki değil ama hayattaki gerçek gorilleri görmeyince, her şey yolundaymış gibi geliyor insana. Umutlu ve iyimser kalabiliyor, yolumuza devam ediyoruz. Yeni başlamış bir ilişkide, henüz ‘cicim ayları’ sürerken insan karşısındakinin kusurlarını görmez ya...

        Fakat evde, işyerinde veya başka herhangi bir yerde “goril” varsa, eninde sonunda gelip içeridekilere toslayacaktır. Bize zarar verecek, yanlış yönlendirecek hatta tehlikeli olabilecek ayrıntıları fark etmediğimiz için, ağaçlara bakıp ormanı göremeyenler haline geliyoruz. Tabii karanlık bastırınca ormandaki ürkütücü seslerle baş başa kalıyoruz, o ayrı.

        Somut bir örnekle gidelim... Evlilikte mesela, beraber geçirilen birkaç yılın ardından, diş macunu tüpünün her seferinde ortadan sıkılması göze batmaya, yerde unutulmuş çoraplar sizi çileden çıkarmaya başlıyor. Oysa diş macunu tüpü de, çoraplar da hep vardı, sadece siz görmüyordunuz. Öte yandan, eşiniz diş macunu tüpünü ortasından sıkıyor olabilir ama bu kez de buna takıldığınız için onun anlayışlı ve nazik olduğu anları unutuyor, onu artık “odun” kategorisine dahil ettiğiniz için, eğlenceli ve iyi yanlarını da yok sayıyorsunuz. Böylece işler iki türlü de sarpa sarıyor, ilişkilerde öyle veya böyle mutsuz olunuyor, zaman ve enerji kaybediliyor... Eh, bu durumda, dikkatsizliktan kaynaklanan körlüğün çaresi var mı diye sormak hakkımız... Madem ki hepimiz az ya da çok bu sistem bug’ından mustarip olduğumuzu öğrenmiş bulunuyoruz, az buçuk uyanık olma zamanı da gelmiş demektir. Belki olasılıkların bizim var saydıklarımızla sınırlı olmadığını hatırlamak ve dünyayla, çevremizle, insanlarla biraz daha ilgili olmak bir çözüm olabilir.

        BİRİ İYİ BİRİ KÖTÜ 2 MESAJ

        Chabris ve Simons kitabın sonunda, Woody Allen’ın bir sözünü alıntılıyorlar: “Keşke sizi cesaretlendirecek olumlu bir mesajım olsaydı. Ama yok! Bari iki negatif mesaj vereyim de birbirlerini götürsünler.” Lakin kendileri Allen gibi yapmıyor ve biri iyimser biri kötümser iki mesaj veriyorlar. İlki özetle şöyle: “Hafızanıza, aklınıza, bilginize ve sezgileri nize o kadar da güvenmeyin, yanıltıcı olmaları kuvvetle muhtemel. Geçmişte, elde fazla teknolojik imkân yokken sezgiler şüphesiz işe yarıyor ve insanın hayatta kalmasını sağlıyordu ama modern dünyayla uyum içinde çalışabildiklerini söylemek zor. Meteoroloji dakika dakika rapor verirken, neden hâlâ bulutlara bakıp tahmin yürütelim ki? Bu yüzden, hayati kararlar alma aşamasında, eldeki her türlü veriyi dikkatle incelemek ve iki kere düşünmek en doğrusu.”

        Bu kadar cesaret kırıcı olmayan ikinci mesajsa şu: “Biri size bundan söz etmemişse bile gorili aramayı sürdürür, daha doğrusu onu görmeye hazırlıklı olursanız, yani inandığınız bir fikrin tersini savunanlara da kulak verir, önermelerini incelerseniz, hata yapma payınız azalır. Bir şeye aşırı dikkatle baktığınız için başka şeyleri gözden kaçırıyorsanız, yapacağınız şey sağlıklı dozda kuşkucu olmak ve ara sıra gözünüzü baktığınız şey dışında olup bitenlere de çevirmek olmalı.” Bari final örneği de benden olsun: Evinizin bahçesinde bir cinayet işlendiğinde, polisin bunu sezgileriyle mi çözmesini isterdiniz, eldeki bütün ipuçlarını değerlendirerek mi? O halde siz de kendi hayatınızın dedektifi olun. Yani arkanıza yaslanın ve telaş etmeden ipuçlarını değerlendirmeye başlayın...

        Hillary yalan mı söyledi, unuttu mu?

        ■ İnsan hafızası güvenilmez bir şey. Zamanla deneyimin, hırsların, ilgi alanlarının etkisiyle zayıflıyor ve hatırlanan şey, yaşanandan çok daha farklı hale geliyor. Büyük mühim hadiselerin, mesela 11 Eylül’ün uzun vadede herkes tarafından farklı farklı hatırlanmasının sebebi bu.

        ■ Kitapta Hillary Clinton’ın 1996’daki Tuzla, Bosna gezisini yıllar sonra nasıl tamamen farklı hatırladığı anlatılıyor. Hillary uzun uzun uçağının sniper ateşi altında indiğini anlatıyor. Fakat Washington Post Gazetesi’nin haberine göre bu doğru değil, zira inerken ve sonrasındaki karşılama töreninde çekilmiş videoları, fotoğrafları durumun hiç de böyle olmadığını gösteriyor. O videolarda Bosnalı bir çocuk kendi yazdığı şiiri okurken Hillary de onun başını okşuyor. İflah olmaz HC eleştirmenlerinden Christopher Hitchens bu olaydan sonra, “Ya vicdanı uçmuş ya da hafızası hatta belki ikisi birden. Hayali bir geçmişe dair fantezilerini sıralayıp duruyor” yorumunu yapmış. En kötüsü de Bill Clinton, eşini “O gün herhalde çok uykusu vardı, yanlış hatırlaması bundan” diyerek savunmuş. Sebep, savaşın sürdüğü bir yere gidiyor olduğu bilgisiyle, önyargılarını da peşi sıra sürüklemesi.

        Diğer Yazılar