Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Nüfus artış hızı, son dönemin en popüler tartışmalarından biri haline geldi. Başbakan Erdoğan‘ın her fırsatta 3 çocuk ısrarını dile getirdiğini biliyoruz. Nüfus artış hızını korumak ve yükseltmek için politika arayışlarının, kürtajı ve sezaryeni yasaklamaya kadar uzandığını hatırlıyoruz. İş, ana rahmine düşen her cenini “devletin malı” olarak görmeye kadar vardı. Böylesi otoriter yaklaşımlarla alevlenen tartışma daha sonra soğumaya bırakıldı. Şimdi ise doğumu maddi teşvikle özendirmek için yasa çalışmaları yapılıyor. Bu, kuşkusuz daha önce sergilenen baskıcı-yasakçı duruşa göre çok daha akılcı bir yaklaşım. Ama bu politikanın da ne kadar işe yarayacağı belli değil. Üstelik bu politikayı yıllardır uygulayan Almanya’nın tecrübesi, bu politikanın işe yaramadığını gösteriyor. Der Spiegel Dergisi, bu konuda hükümetin hazırlattığı ancak henüz açıklamadığı bir raporun sonuçlarını yayınladı. Bu raporun temel bulguları özetle şöyle:

        * Almanya’da doğum teşvikinin en önemli kalemi, ailelere verilen çocuk yardımı. Aileye çocuk başına ayda 184 Euro para yardımı veriliyor. Bu para her yıl enflasyon oranında artıyor. Bunun toplam maliyeti yılda 40 milyar Euro.

        * İkinci önemli kalem ise vergi indirimi. Buna göre resmi olarak evli çiftlerde karı ile kocanın gelirleri toplamının yarısı vergiden muaf tutuluyor. Karı ile kocanın geliri arasındaki fark ne kadar büyürse, vergi indirimi o kadar artıyor. Bunun toplam maliyeti ise yılda 20 milyar Euro’yu buluyor. Evliliği teşvik amacı taşıyan bu uygulamayla bir ailenin elde ettiği kazanç yılda 15.7 bin Euro’ya kadar çıkabiliyor. “Bu uygulama, evlenmeyi çalışmaktan daha kârlı hale getirdi” şeklinde eleştiriliyor.

        * Ağustos ayından itibaren bunlara bir kalem daha eklenecek ve çalışmayarak evde çocuk bakan annelere de ayda 100 Euro verilecek.

        * Buna rağmen doğurganlık hızı gerilemeye devam ediyor ve Almanya hâlâ Avrupa’nın en düşük doğurganlık hızına sahip ülkelerinden biri.

        * Destek uygulamaları, kadınları ya çalışma hayatından tamamen uzaklaştırarak evde oturmaya ya da part-time çalışmaya yönlendiriyor.

        * Oysa bunlardan maliyeti çok daha düşük olan okul öncesi eğitim ve çocuk yuvası uygulamaları, hem kadınların çalışma hayatına katılımını artırmada, hem de doğurganlığın artmasında daha etkili oluyor. Araştırmaya göre 3 yaşından küçük çocuğu olan anneler, eğer çocuklarını bırakabilecekleri bir yuva imkânına sahipse, diğer annelerden haftada ortalama 12 saat daha fazla çalışıyorlar. Daha da önemlisi kentsel alanlarda çocuk yuvası imkânının yüzde 10 artırılması, 2 yıl içinde doğum oranının yüzde 2.4’ten yüzde 3.5’e çıkmasını sağlamış.

        * Buna rağmen hükümetlerin ailelere para teşviğini tercih etmelerinin en önemli nedeni bu yolla oylarını artıracaklarını düşünmeleri. Türkiye’de de doğurganlık hızı sürekli geriliyor. 2011 verilerine göre yüzde 2’ye dayanan doğurganlık hızının, 2012’de bu sınırın da altına indiği hesaplanıyor. Nüfus artış hızı sürekli gerileyerek 2012’de binde 12’ye indi. 15 yaş altı genç nüfusun çalışma çağındaki 15-65 yaş arası nüfusa oranı, 5 yılda 2.8 puan düşerek 36.9’a indi. Ortanca yaş 5 yılda 1.8 yaş artarak 30’u buldu. Bu eğilimi durdurmak için doğru politikalar gerekiyor. Ancak bu politikaların yasakçı bir kafayla değil çağdaş bir bakışla düzenlenmesi zorunlu. Almanya tecrübesi de gösteriyor ki kadını eve kapatmaya yönlendiren politikalar değil, kadının çalışma hayatına katılımını kolaylaştıran politikalar nüfus artışını daha iyi destekliyor. Bu nedenle nüfus artışını desteklemek için yasakçı politikalardan uzak dururken sadece çocuk sayısına göre verilecek maddi desteğin yeterli olmayacağını görmek gerekiyor. Asıl yapılması gereken, kadınları eğitim ve çalışma hayatına özendirerek refahlarını ve bağımsızlıklarını güçlendirmek. Çocuk yuvalarının yaygınlaştırılması ve okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesi, kadınların çalışma hayatına katılımının önündeki en büyük engeli ortadan kaldıracaktır. İstihdamda kayıtdışını ve güvencesizliği azaltmak da politikanın parçalarından birisi olmak zorunda.

        Diğer Yazılar