Adam gibi adam!
Biraz mafyavari bir jargona aitmiş gibi geliyor ‘adam gibi adam' tanımlaması...
Ne zaman 'adam gibi adam' lafını duysam aklıma 'modern halk üçlüsü' Polat Alemdar, Memati ve Abdülhey geliyor.
En son geçen hafta Sema Öztürk, hayalindeki erkeği tarif ederken adam gibi adam tanımlamasını kullanmış.
Bütün kadınlar gibi Öztürk de beyaz atlı prensini özgüvenli, kendiyle barışık, duruşu bile yeten bir adam olarak tarif edip eklemiş: "Diyelim ki bir film var ve ben ona çok inanıyorum. Benim de orada belki bir sevişme sahnem var. Bir erkek bu durum karşısında benim yanımda durmazsa, çakma erkektir! Adam gibi adam olması gerekiyor."
Sema Hanım'ın beyaz atlı prensi sevişme sahnesi çekilirken sete gidip erkek oyuncuya "kulak memesini öp", "dirseğini dişle", "burnunu sık", "kulağına Rusça bir şeyler söyle" diye sevgilisi hakkında tüyolar da verirse ‘adam gibi adam'ların şahı olur herhalde.
Hatta sevgilisinin G noktasının koordinatlarını da verirse adam gibi adamların 'en adam gibi adamı' mertebesine bile yükselebilir!
Kimdir adam gibi adam?
Mert, sözünün eri, sevdi mi tam seven sildi mi tam silen, bir dudağı yerde bir dudağı gökte biri!
İşte bu ve daha bunun gibi onlarca ‘erdemli' adam gibi adam kriteriyle aramda mesafe olduğundan prens, önüne gelen kızı beyaz atının terkisine atarken ben ‘kurbağa' kontenjanından belki prenses bizi de öper bir gün diye kenarda duruyorum.
Mesela benim falsolarımdan biri şu; ben sevdiğim kadına yalan söyledim, söylerim de!
Hatta yalan benimle yeni bir boyut kazandı. Küçüğü büyüğü, beyazı, tatlısı türlü türlü yalandan sevdiğim kadınlara küçük bir uygarlık inşa ettiğimi bile söyleyebilirim. Onları etkileyebilmek için yapmadığım şebeklik de kalmadı bir yandan. Aynanın karşısında 'adam gibi adam' pozu verebilmek için az mı Jack Nicholson bakışı çalıştım; Kadir İnanır dönüşü prova ettim! (Meraklısı için Kadir İnanır dönüşü: Kadına doğru dönerken boyun mükün olduğunca yavaş çevriliyor, dönüş sırasında gözler kapalı, sonra aniden gözleri açıp 'söyle gülüm' deyiveriyorsun)
Bu çalışmalar sırasında yüz felci geçirdiğimi, boynumda kireçlenme olduğunu söyleyeyim de 'adam gibi adam' olma çırpınışlarımın ne düzeyde olduğunu anlayın.
Bazen küçük dağları ben yarattım edasıyla ortalıkta dolaşırken burnumun üstünde bir küçücük sivilce özgüvenimi yerle bir edebilir...
Sevdiğim kadınların yanında kendimi en rezil durumlara düşürme gibi bir yeteneği de rabbim vermiş bana...
En 'cool' halimle sevdiğim kadınlara poz üstüne poz yaptığım bir gecenin sonunda, onlar yanı başımda ellerinde bir kovayla dururken bütün o ‘pozları' 'çıkardığım' da olmuştur.
Bırakın sevişme sahnesini, telefonda hiç görmediği bir bankacıyla hesapları konusunda konuşurken sevdiğim kadına kıskançlıktan hayatı zindan etmişliğim de vardır...
Kısacası denizde kum bende defo!
Kadınların problemi, kurbağalara hiç bakmadan hep beyaz atlı prensin peşinde koşmaları bence...
Dört başı mamur bir şatoda beyaz atlı prensle herkes yaşar, mesele rutubetli bir bataklık kenarında kurbağayla bir hayatı paylaşmakta...