Karar verilmez alınır!
‘Karar vermek’ üzerine bir yazı yazmak için karar vermem üç haftamı aldı! Bu ilk cümleyi kurabilmek için kaç cümle sildiğimi ise saymadım. Hayatımdaki birçok şey gibi yazı da kendiliğinden, usulca başlamış oldu işte...
Geçenlerde bir arkadaşım “Bu dünya düşünenlerin değil yapanların dünyasıdır!” dediğinde benim hep düşünenlerin tarafında olduğumu ve burasının benim dünyam olmadığını fark ettim. Yeni yılın ilk günleriyle birlikte etrafımdaki insanlardan dinlediğim, “Alınan yeni kararlar” tiradları o kadar üst üste yığıldı ki, benim de acilen bazı kararlar almam gerektiğini düşünmeye başladım.
İşte tam da bu noktada, eğer envai çeşit konuda bir ‘kararsızlık dekatlonu’ yapılsa rahatlıkla dereceye girebileceğimi gördüm...
TEK KARARLILIĞIM KARARSIZLIĞIM
“Karar” dediysem öyle hayat memat meseleleri de değil bahsettiklerim. Mesela geçen akşam fıstıklı dondurma yiyip yememe konusunda üç kez mutfağa gidip, buzdolabının kapağını açıp kapadığımı söylersem kararsızlık konusundaki durumumu anlamanıza biraz yardımcı olabilirim sanırım. Seçim anketleri yapılırken, herkes partilerin alacağı oyların oranına bakarken ben, kararsızların durumunu gözlerim örneğin, “Acaba kaç kişiyiz” diye...
Hayattaki tek kararlılığı kararsızlık olan, İddaa kuponu doldururken bile bütün seçenekleri en az bir kez kupona yazıp yırtan biri olarak 2011’de hayatımla ilgili yeni kararlar alma konusundaki çaresizliğimi varın siz anlayın!
Son 40 yıldır -ki bu bir ömür ediyor benim için spora başlamak için her yıl aldığım kararı berbat bir Eurovision şarkısı gibi unutup gitmem eğer gelecekte benim hakkımda bir biyografi yazılacaksa kesinlikle özel bir bölümü hak ediyor.
‘KUZEYDE BİR YER’İ HATIRLATIRIM!
Karar alamama konusundaki kararlılığım gönül ilişkilerimde de ‘giden gemilerin ardından uzun uzun bakakalmama’ neden olmuştur birçok kez...
Topu topu iki basit cümleden ibaret olan ‘o cümle’yi kuramamam, birçok prensesi beyaz atlı prensin terkisinde batan güne doğru giderken izlememe neden olmuştur... Benim o cümleye karşı kararsızlığım o boyuttadır ki, bazı prensesler beyaz atlı prensi bile beklemeyip, sıradan beş para etmez adamlarla yayan olarak uzaklaşıp gitmişlerdir benden....
1990’larda işi gücü bırakıp, iki elimiz kanda olsa izlemek için bizi televizyonun karşısına oturtan ‘Kuzeyde Bir Yer’ diye bir dizimiz vardı. Geçenlerde bu ‘efsanevi’ diziyi hiç duymadığını söyleyen bir güzellikle konuşurken benim iflah olmaz kararsızlığımla ilgili bir bölümünü hatırladım...
ORMANDA PARAŞÜTLE GEZEN ADAM
Restoranda yiyeceği yemekten, giyeceği kazağa kadar her şeyine eşi Phil karar veren Michelle, bir gün mantar toplamak için gittiği ormanda, elinde bond çantası, sırtında paraşütüyle takım elbiseli bir adamla karşılaşır. Adam, anlatmaya başlar: “Az önce uçaktaydım. Motorumuz bozuldu. Paraşütümü taktım, yanımdaki arkadaşıma da paraşütünü takmasını söyledim. Ama o ‘Ya açılmazsa?’ diye tereddüt etti. Uçağın düştüğünü söyledim ama o kararsız kaldı. Ben atladım...”
Şaşkın şaşkın iki dirhem bir çekirdek adamı dinleyen Michelle elinde sepetiyle öylece kala kalır... Takım elbiseli adam, ‘kararsız’ Michelle’e dönüp, “Sen n’apıyorsun burada?” diye sorar.
İYİ YA DA KÖTÜ BİR KARAR VER ARTIK
Michelle, kaybolduğunu ne tarafa gideceğini bilemediğini söyleyip önündeki iki patikayı işaret eder... Adam sırtında paraşüt çantasıyla dönüp giderken, “Birinden birini seç. Doğru veya yanlış önemli değil. Burada öylece durmaktan, hiç karar vermemekten iyidir” der ve gözden kaybolur... Michelle, sepetindeki mantarlara ve iki patikaya bakıp kararlı adımlarla birisine doğru yönelir. Daha ikinci adımını atmıştır ki küçük bir çukura yuvarlanıp bacağını kırar.
YAZININ SONUNA BİLE KARAR VEREMEDİM
Kararsızlığımdan vazgeçme kararı aldığımı size anlatmak için yazdığım bu yazının sonunun nasıl bitmesi gerektiğine bile karar veremiyorum şimdi! Aslında yazıya başlarken kararlı biri olma konusunda karar vermiştim ama şimdi emin olamıyorum. Belki de çok acele etmemeliyim karar verme konusunda. Neyse bu akşam eve dönerken çilekli dondurma alırım. Belki de almam...