Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Arap Baharı döneminden itibaren limonileşen, Mısır’da Mursi’nin devrilmesiyle gerilen, 15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişimi sonrasında ise apaçık hasmaneleşen Türkiye-BAE ilişkilerinde yeniden barış dönemine girildi.

        Kasım ayında Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayid Al Nahyan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyarete gelmişti.

        Erdoğan’ın perşembe ve cuma gününü kapsayan iadeiziyareti ise beklentilerin de ötesinde bir sıcaklıkta geçti.

        Öyle ki Türk heyeti BAE tarafından neredeyse abartılı bir ilgiyle karşılandı. Erdoğan'ın makam aracı Kasr El Vatan Sarayı'na girerken, gösteri uçakları ve top atışlarıyla bir karşılama töreni düzenlendi.

        Heyete katılan üst düzey bir yetkiliye dün oradaki havayı sordum. “İşin açıkçası bu kadar iyi geçmesine biz de biraz şaşırdık” dedi.

        Peki ne oldu da düşmanlaşma derecesine gelen ilişkiler kısa sürede yeniden normalleşti?

        Konuştuğum yetkili bu soruya esprili bir yanıt verdi: “Wittgenstein’ın dediği gibi; bazı sorunlar çözülmez, sadece ortadan kaybolur.”

        Aslında her iki ülkenin de yeni bir sayfa açmak için kendine göre nedenleri vardı.

        Türkiye açısından bu hem başta Doğu Akdeniz olmak üzere dışarıdan çevrelenmekten ve giderek yalnızlaşmaktan kurtulma arzusu hem de yabancı yatırımcı ihtiyacına dayanıyor diyebiliriz.

        REKLAM

        BAE’nin attığı adımın arkasındaki en büyük sebep ise galiba Trump sonrası dönemde daha realist bir dış politika geliştirme arzularından kaynaklanıyor.

        Trump’ın ölçüsüz desteği hem BAE hem de Suudi Arabistan’da ciddi bir özgüven yaratmış, “Arap ve İslam dünyasının süper gücü bizleriz” havasına kapılmalarına neden olmuştu.

        Bu özgüven Katar’a karşı uygulamaya çalıştıkları ambargoda sonuç vermediği gibi, Yemen ve Libya’da da epeyce bedel ödediler. Türkiye’de Erdoğan’ı devirme girişimleri de sonuçsuz kaldı.

        Günün sonunda onlar da pragmatik bir dış politikaya yöneldiler.

        Türkiye açısından mesele BAE’den ibaret değil. 2022’de AK Parti’nin dış politika tarihinde yeni bir döneme girildiğini söylesek abartmış olmayız.

        Son yıllarda muhalefetin de sıkça vurguladığı ‘dışarıda yalnızlaşma’ problemi karşısında yeni bir restorasyon dönemi başlatıyor iktidar.

        İsrail, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ile eşgüdümlü olarak barışıyoruz.

        Bugün Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Filistin ve İsrail’i ziyarete gidiyor. Görüşmelere önce Filistin’den başlanması belli ki hem kendi tabanlarına hem de İsrail’e bir mesaj niteliği taşıyor.

        9 Mart’ta ise İsrail Başbakanı Isaac Herzog’un Türkiye’ye gelmesi kesinleşti.

        Duyduğuma göre Mart-Nisan gibi Suudi Arabistan ile de liderler düzeyinde görüşmeler yapılabilirmiş.

        Ermenistan ile de yeniden normalleşme sürecine girildi.

        ABD ve Avrupa ise Rusya’nın Ukrayna hamleleri karşısında Türkiye’yi kaybetmek istemiyor. İlişkiler ağır aksak da olsa ilerliyor.

        Kısacası, Yunanistan’ı saymazsak 2022’de çok gerilimli olduğumuz bir ülke kalmayacak gibi.

        Hatta ABD'nin "Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı Projesi" (EastMed) girişiminden desteğini çekmesi Yunanistan'ı hayal kırıklığına uğratırken Türkiye için yeni bir fırsat penceresi açıyor.

        Bütün bu olup bitenin iç siyaset açısından tercümesi şu: Cumhurbaşkanı Erdoğan 2023’e dışarıda gerilim cephelerini azaltarak girecek.

        Körfez yatırımları da beklediği düzeyde olursa ekonomide yaşanan bunalımı hafifleterek seçim sürecine bugüne kıyasla daha avantajlı girmeyi planlıyor olabilir.

        Diğer Yazılar