Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KÜRŞAD OĞUZ / HABERTURK.COM

        koguz@haberturk.com

        Batı'da artık gelenek haline gelen, devletin üst kademelerinde görev yapmış isimlerin anılarını yayımlaması, yavaş yavaş bizim topraklarda da kendini gösteriyor. Öyle ki, önceden çoğunlukla "ardından" yapılan bu girişimler, şimdi 'yaşarken' gerçekleştiriliyor. Bu da, anı sahiplerine bazı sorular sormamıza ve 'gerçeklikleri' sorgulamamıza imkân tanıyor. Deniz Bölükbaşı'nın Doğan Kitap'tan yayımlanan "Dışişleri İskelesi" adlı kitabı da bunlardan biri.

        Bölükbaşı kitabında, 1973'te adım attığı Dışişleri'ndeki 34 yılını anlatıyor. Zira kendisi, 2007 yılında istifa ederek politikaya atıldı. TBMM 23. Dönem MHP Ankara Milletvekili oldu. MHP'yi sarsan kaset skandalında milletvekilliği adaylığından ve genel bakan yardımcılığı görevinden istifa etti. Deniz Bölükbaşı, Türk siyasi tarihinde Millet Partisi, Cumhuriyetçi Millet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi çizgisinin iz bırakan siyasetçisi Osman Bölükbaşı'nın oğlu.

        1 MART TEZKERESİNİN KİLİT İSMİ

        Bulunduğu görevler bakımından çok şey bilmesi mümkün bir isim Deniz Bölükbaşı. Dışişleri Bakanlığı'nın merkez teşkilatında çeşitli kademelerde görev yaptıktan sonra, Atina ve Bonn Büyükelçilikleri'nde çalıştı. Lizbon Büyükelçisi olarak görev yaptı. Dışişleri Bakanlığı Birinci Hukuk Müşaviri oldu. Başbakan Yardımcısı Dış Politika Başdanışmanlığı'na atandı. Cenevre Dünya Ticaret Örgütü nezdinde Türkiye Daimi Temsilcisi oldu. Asıl önemlisi, 1 Mart Tezkeresi günlerinde ABD'yle yapılan görüşmeleri birinci elden yürüttü.

        "Dışişlerindeki görev yıllarında hasbelkader önemli süreçlerin ve müzakerelerin içinde bulundum" diyor Bölükbaşı. Ama mütevazı davranıyor.

        Yunanistan'la ilişkiler, Ege gizli müzakere süreci, Batı Trakya Türk azınlığı, Kıbrıs, Ermenistan'la ilişkiler; kara sınırının kapanması süreci, diplomatik ilişki kurulması gizli müzakereleri, "soykırım" meselesi, uluslararası hukuk yolları, Avrupa Birliği yolculuğu, azınlık tartışmaları, Fener Rum Patriği'nin statüsü ve talepleri, Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması, Irak, 1 Mart Tezkeresi ve ABD'nin Irak'ı işgali, PKK terörü onun resmen ilgilendiği pekçok konu arasında.

        Ancak bir sorun var. Bölükbaşı, her ne kadar "Anlatılan ve aktarılanlar Dışişleri'nde görev yapmış bir meurun naçiz hikâyesidir. Bu hikâyede yansız kalmaya, samimi olmaya ve dürüstlükten ayrılmamaya gayret ettim. Kişisel görüşleri ve subjektif değerlendirmeleri kabul edilebilir asgari düzeyde tutmaya çalıştım. Bu bakımdan kitap geçmişe dönük şahsi bir hesaplaşma, bir dönemin yargılanması amacı ve niyeti taşımamaktadır" dese de AK Parti hükümetiyle ilgili eleştirileri, bir kısmı çok kabul edilebilir olsa da, objektiflik savını ortadan kaldırıyor.

        KARDAK KRİZİ'NDE YUNANİSTAN

        Ancak geri kalan anekdotlar, yakın tarihi daha iyi anlamak için mutlaka okunmalı. Nitekim bugün Anadolu Ajansı'nın geçtiği bir haber, bu anekdotlardan Ege'yle ilgili bir bölümünün Yunanistan'ı karıştırdığını söylüyor.

        Bölükbaşı'nın kitabı Yunanistan'ı karıştırdı! Haberi için TIKLAYINIZ!

        O bölümü geçeceğim. Ama kitaptan, Kardak krizi sırasında Yunanistan'da yaşanan bir skandalı aktarayım.

        Bölükbaşı kriz sırasında Bonn'da görevli ancak kriz geçtikten sonra Ankara'ya çağrılarak istişarelere katılıyor. Türkiye'nin, Yunanistan'ın kayalıklara asker çıkarma hamlesine karşılık olarak ikinci kayalıklara asker çıkardığı gece Yunanistan tarafında tam bir keşmekeş var. Yunanistan'ın savaş hazırlıklarını ele aldığı Hükümet Konseyi'nin, Türk askerlerinin kayalıklara çıktığından saatler sonra üstelik de ABD Dışişleri Bakanlığı'nın uyarısıyla haberdar olduğunu söylüyor Bölükbaşı.

        Hatta Mihalis İgnatiou ve Athanasios Ellis isimli iki Yunan gazeteci, o gece Yunanistan Başbakanı Simitis ve Genelkurmay Başkanı Limberis arasında geçen çarpıcı bir diyaloğu şöyle aktarıyor:

        Başbakan Simitis: Ulan salak, iki adacığa da koruma gönder demedim mi?

        G. Başkanı Limberis: Önce iki adaya da koruma göndermem gerektiğini bana söylemediniz.

        Simitis: İnanmıyorum, bu nasıl bir dağılma? Bu ne biçim devlet? Bu ne vaziyet?

        DONNA KARAN SKANDALI!

        Bölükbaşı, haliyle kitabında bürokrasinden siyasete pekçok isimden bahsediyor. Büyükelçi İnal Batu ve onunla ilgili komik bir hatırayı şöyle aktarıyor:

        "İnal Batu hafif imbat ve meltem dışında rüzgârı olmayan, telaş ve gerginlik paratonerli bir büyüğümüzdü. Sosyal ilişkileri bakımından da güçlü biri olarak bilinirdi. New York'ta BM daimi temsilcisiyken bir yemekte yaşananlar bu yönü hakkında tereddütler doğmasına yol açtı.

        Yanılmıyorsam Atlantik Plak şirketi sahibi merhum Ahmet Ertegün'ün bir yemek davetinde yanında oturan bayan ismini söyleyerek kendini tanıtınca, ne iş yaptığını sormuştur.

        Bayanın bunun üzerine arkasını dönerek Büyükelçi Batu'yla yemek boyunca hiç konuşmadığı rivayeti yayılmıştı.

        Büyükelçi Batu'nun ismini duyduktan sonra ne iş yaptığını sorduğu bayan New York'ta tanınmış modacı Donna Karan'dır."

        ATATÜRK'E ÖZEL JÖLE RAKI!

        Ama kitabın en çarpıcı detayı, bana sorarsanız Bölükbaşı'nın Bonn görevi sırasında Atatürkle ilgili öğrendiği sırlar. Ben şimdiye kadar onun anlattığı bu hikâyeyi duymadım. Siz de duyunca çok şaşıracaksınız:

        "Bonn'a gelişimden kısa bir süre sonra Türk rakısı konusunda akademik bir çalışma yapan bir araştırmacı randevu istedi.

        Rakıya olan mütevazı aşinalığımın neden bir araştırmacının ilgisini çekmiş olabileceğini merak ederek kendisiyle görüştüm.

        Anlattığı şuydu: Atatürk'ün rahatsızlığının ağırlaştığı ilk dönemde tedavi için Berlin'e gitmesi düşünülmüş. Bu konuda randevular alınmış, seyahat hazırlıkları başlatılmış.

        Bu arada Tekel İdaresi Atatürk'ten önce Berlin'e beş küçük fıçı özel jöle rakı göndermiş. Ancak, hastalığın ağırlaşmasının seyahate izin vermeyecek olması nedeniyle Berlin'e gitmesi mümkün olmamış. Bu arada Tekel'in yola çıkardığı rakı fıçıları Berlin'e ulaşmış ve Türk Büyükelçiliği'ne teslim edilmiş.

        Araştırmacının resmi kayıtları olduğunu söylediği bu hikâyeyi dinleyince çok heyecanlandım. Atatürk için özel olarak hazırlanan fıçı içinde jöle rakıyı ilk defa duyuyordum.

        Nasıl hazırlandığını ve içildiğini sordum:

        Rakı katılaştırılıyor, yosun özü gibi bağlayıcı özelliği olan bir madde ile karıştırılıp jöle haline getiriliyordu. Kullanılacağı zaman bir yemek kaşığı jöle bir kap su içinde ısıtılıyor, bir gece dinlendirildikten sonra servise hazır hale getiriliyor.

        Tekel İdaresi'nin bunu kendi inisiyatifiyle mi yaptığını bilmiyorum. Ama, büyük Atatürk'ün son döneminde bile Tekel'in böyle bir sevkiyat yapmasının yine de ince bir düşünce olduğu söylenebilir.

        Araştırmacı, kullanılmayan fıçı rakıların Türkiye Büyükelçiliği, İkinci Dünya Savaşı sonrası Berlin'den Bonn'a taşınırken buraya getirildiğine ilişkin bir bilgiye ulaştığını söyleyince hemen 'içki kavı'ndan sorumlu garsonu çağırdım.

        Bu konuda bilgisi olup olmadığını sordum. Cevabı benim için tam bir hayalkırıklığıydı:

        "Evet, fıçı rakılardan biri Bonn'a gelmiş ve ne olduğu bilinmeden uzun süre kavda bir köşede sahipsiz kalmış. Ren Nehri'nin taşması sonucu büyükelçilik kavını su basmış, parçalanan fıçı da atılmış."

        Fıçı sel sonucu tahrip olup atılmamış olsaydı hiç şüphesiz el koyardım. Bir kaşık nostaljik deneme sonrası da özel olarak muhafaza ederdim.

        Kısmet değilmiş!"

        Diğer Yazılar