Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Büyük İskender bir gün vezirine: "Seninle artık çalışmayacağım" der. Tabii, vezir şaşırır ve sebebini öğrenmek ister.

        İskender: "Çünkü ben bir beşerim, zamanı gelir şaşarım ama bu kadar süredir sen beni hiç uyarmadın! Eğer bir hatamı görmediysen cahilsin. Cahil bir adamla neden çalışayım? Yok, hatamı görüp, uyarmadıysan da hainsin."

        Geçtiğimiz Perşembe günü Habertürk ekranlarında Cumhur İttifakı'nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım ve 1. bölgenin 14 ilçe belediye başkan adayını misafir ettik.

        O akşam Binali Yıldırım Ulaştırma Bakanlığı, Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı sonrası program moderatörlüğümüzü de yapmış oldu.

        Bir başkası söylese belki rahatsız edebilecek "Onu da ben yaptım" cümlesi, Binali Yıldırım’dan duyduğunuzda, nedense kulağınıza sempatik geliyor. O gün ben de kendisine; "Artık evde torununuza -onu da ben yaptım- diyebileceğiniz bir de moderatörlük hatıranız oldu" diyerek yayını sonlandırdım.

        Gayet keyifli bir sohbet gerçekleştirdiğimizi söyleyebilirim. Zaten Binali Bey malumunuz, katıldığı tüm program ve etkinliklerde farklı tarzı, sakinliği ve esprileriyle samimi bir iz bırakmayı başarıyor.

        Reklam aralarından sonra benim, “Bu akşammoderatörümüz Sayın Binali Yıldırım” anonslarıma, "Yani sürekli bunu hatırlatıyorsun, yayın beğenilmezse sorumlusu ben mi gibi olacağım” müdahalesi de o keyifli anlardan biriydi.

        "Dostunuz sizi doğrulayan değil, size doğruyu gösterendir"

        Siyasette danışmanlık pozisyonu bazen hayati önemde olabiliyor.

        Asli görevi hakikati samimiyetle paylaşmak olan danışmanlar, bir nevi fiil-i tevzin ve mizandan da sorumludur. Birlikte çalıştığı siyasinin tavır tutumuna paralel olarak bu görevi yerine getirmeleri beklenir. Adı üzerinde “danışman”dır; fikri ve eylemi her zaman salt belirleyici olmamakla birlikte çoğunlukla yansıtıcıdır.

        Politik dilemmalar gereği yeri geldiğinde kötü polis, yeri geldiğinde kaldıraç ve yeri geldiğinde ayna olmaktan ziyade prizma işlevi görürler. Ancak güç endeksli her işte olduğu gibi “kraldan çok kralcı” kimlikleriyle daha sık rastlaştığımız danışmanlar, bazen bu eylemleriyle içinde bulundukları siyasi oluşumun imajına zarar verme potansiyeli de taşırlar.

        Çünkü diktasız itaat, mütevazıyı mütekebbir yapar. Bu da çoğunlukla koltukta durduğu gibi durmayan iktidar sarhoşluğundan ya da elitist zaaflardan kaynaklanır. Türkçesi kibirdir.

        MÜTEVAZİ BİR SANDALYE, VARAKLI KOLTUKTAN EVLADIR!

        Şimdi sizlerle programın kamera arkasına dair küçük bir hikaye paylaşacağım.

        Çekim hazırlıkları sırasında stüdyoda oturma planıyla ilgili son düzenlemeler yapılırken, her belediye başkan adayı için birer sandalye ayarlanmış, bir tane de altın varaklı, görece daha konforlu ve gösterişli koltuk getirilmişti. Tahmin edeceğiniz üzere koltuk Binali Yıldırım için oradaydı ve organizatörler tarafından ayarlanmıştı.

        Koltuğu görür görmez prodüksiyon ekibine dönerek; "Bu hoş bir görüntü olmaz, koltuğu kaldırıp buraya da bir sandalye getirelim” dedim.

        Prodüksiyondaki arkadaşlar kendilerinin buna karar veremeyeceğini ifade ettiler. Bu sefer içerisinde yetkililerin de bulunduğu organizasyon ekibine giderek, koltuğun değiştirilmesi hususunda ısrar ettim ancak olumlu bir yanıt alamadım. Zira kendilerinden eminlerdi ve böyle olması gerektiğine inanıyorlardı.

        Çekime başlamamıza dakikalar kalmıştı. Artık adaylar ve Binali Yıldırım salondaki yerlerini almak üzere içeriye giriyordu…

        Ve Binali Yıldırım salona girdiğinde, selamlaşma sonrası ilk cümlesi, "Bu koltuk nedir arkadaşlar, sandalye getirelim buraya!" oldu.

        Bizce olması gereken de buydu; rahatladık, huzur bulduk…

        Binali Bey, onca karmaşıklık içinde bunu hiç fark etmeyebilirdi. Çok küçük bir mesele gibi görünebilir. Altı üstü bir koltuk diyebilirsiniz. Ancak hikaye, koltuğu oraya inanarak koyan için de oradan kaldırıp durumu düzelten için de derin manalar içeriyor.

        Çünkü ne demişlerdi:

        "Tevazu, samimiyet ve gayretle!"

        REKLAM

        ***

        Bir teşekkür

        Son yıllarda büyükelçilerimizin yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız, iş insanları veya öğrencilerimizle ilişkilerine dair güzel hikayeler duyuyoruz.

        Sonuncusu Malezya’da yüksek lisans yapan bir Türk öğrenciden. Resepsiyonda tanıştıkları büyükelçi, onlara kişisel telefon numarasını vererek, bir sıkıntıları olması halinde kendisine ulaşabileceklerini söylüyor. Bir müddet sonra öğrencilerden biri Malezya makamlarıyla, eğitim hayatını da etkileyebilecek teknik bir sorun yaşıyor. 2017 yılı sonunda Kuala Lumpur’a atanan Büyükelçi Doç. Dr. Merve Kavakçı’yı “öğrenci” kimliğiyle “araya kimseyi sokmadan” cep telefonundan arıyor.

        Ve ulaşıyor da…

        Sıkıntısını paylaşıyor, büyükelçi ve elçilik çalışanları öğrenciyle yakinen ilgilenerek, sorununu ivedilikle çözüyorlar.

        Teşekkürler Merve Hanım, sizin nezdinizde tüm fedakar ve gayretli diplomatlarımıza…

        Diğer Yazılar