Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Medyamızın dış haberlere yaklaşımıyla ilgili ezelden beridir sorunları var.

        Eskiden yabancı haber ajanslarının, televizyon kanallarının yaptıkları haberleri İngilizceden Türkçeye çevirerek “habercilik” yapılır, onların bilmemizi istedikleri, gösterdikleri kadarı,milletimizle paylaşılırdı.

        Şimdilerde bir miktar bazı kurumlarımızın yurtdışındaki temsilcilikleri vasıtasıyla en azından kendi muhabirlerimizden haber almaya başladık. Ancak yeterli düzeyde olmadığımız halen yadsınamaz bir gerçeklik.

        Son örneğini Sudan’da yaşanan gerilimli süreçte birkaç kez daha tecrübe ettik.

        Önce “Darbecilerin hedefi Türkler” ifadesi gazete manşetlerimizi süsledi.

        Ardından Sevakin adasına dair yalan-yanlış haberler…

        Son haftalarda bölgeye ilişkin, Körfez medyasının Türkiye aleyhindeki propaganda çalışmalarına ışık tutacak, ilham verecek işler yapıyoruz.

        İlk olayda yağmalanan ve kundaklanan Dongola’daki altın madeni, Sudan ve Katar devletinin ortak olduğu bir şirketti. Saldırıyı gerçekleştirenler ise o bölgede sıklıkla soygun yapan, altın madenlerine saldıran yağmacı bir grup. Yönetim boşluğu ve güvenlik zafiyetinden faydalanarak burayı bastılar. Önlem alıp onları püskürten de bizim medyanın “Darbecilerin hedefi Türkler” diye haber yaptığı Sudan silahlı kuvvetleri oldu.

        Sevakin adası ile ilgili haberler daha vahim.

        Sevakin, benzetirsek bizim Balat gibi bir yer. Burada ne askeri üs var ne de üs olabilecek bir alan. Zaten tamamı 133 bin m2’lik bir ada. toplam 120 bina mevcut. Herkesin de tapusu var, bildiğiniz yerleşim yeri.

        Burada en fazla iç taraftaki yol, 3 mescit, ortak bir kaç mekân restore edilebilir.

        Ve nihayetinde TİKA tarafından bunların restorasyon çalışmaları yapılmaya devam ediyor. Sudan’da yaklaşık 4 bin Türk yaşıyor. Türklere Sudan’ı terk etmeleri için “süre verildiği” haberlerinin de bir gerçekliği yok.

        Türk medyasının bazı gazete ve televizyonları Sevakin’le ilgili öyle asparagas haberler üretti ki, hem kendimizi hem Sudan’ı zor duruma sokmayı başardık. Burada servis edilen haberler önce Sudan medyasında, ardından da Körfez basınında gündem oldu. Haberin kaynağı Sudan olması gerekirken, Ankara ve İstanbul’daki masa başı editörlerimiz gitmiş görmüş gibi yazıp çizince, mesele bambaşka bir boyuta taşındı.

        Şimdi ilgili diplomatlarımız, akademisyen ve gazetecilerimiz durumun öyle haberlere yansıdığı gibi olmadığını anlatmaya çabalıyor.

        SUDAN KRİZİNDE BEKLE-GÖR POZİSYONUNDA MIYIZ?

        Bazı noktalara da temas etmeden bitirmeyelim.

        El- Beşir’in görevden uzaklaştırılmasıyla başlayan süreç halen rayına oturmuş değil. Ülkede yaşananlara tam olarak “darbe” denemiyor. Zira görevi devralan komutanların neredeyse tamamı Ömer El-Beşir’e yakın isimler.

        Muhalefet bu nedenle sokakları terk etmiyor.

        Oturma eylemi yapanlar arasında bir birlik de söz konusu değil.

        Eylemcilere şimdilik müdahale yok.

        Dolayısıyla meydanlarda dağıtılan bedava yemek, yapılan etkinlik ve konserler gösterileri çekici hale getiriyor. Çoluk çocuk caddelerde arabaları arıyor, ehliyet kontrolü yapıyor.

        Devlet günden güne etkisini kaybediyor.

        Askeri Konsey toplumu teskin edecek hamleler yapmaya çabalasa da henüz sonuç alamadı. Konsey, en son imamlar ve kanaat önderleriyle bir toplantı gerçekleştirdi. Önde gelen din adamları toplantı sonrası; “İslam şeriatı kırmızı çizgimizdir” açıklaması yaptılar.

        Ömer El Beşir gerçekten nerede sorusu da zihinlerde dolaşıyor. Hapiste olduğu bildirildi, ama kimse şu ana kadar bir fotoğraf veya görüntü görmedi.

        Son günlerde Askeri Konsey içerisinde de tam bir mutabakat olmayabileceği değerlendiriliyor.

        Avrupa Birliği’nin Sudan’daki sürece yaklaşımı da dikkat çekici.

        AB “ülkede seçim yapılsın” demiyor. “Yönetimi sivillere devredin” diyor. Peki, seçim olmadan yönetim kime devredilecek, hangi sivillere? Onların meşruiyeti neye dayanacak?

        Burada devreye, öncelikle Birleşik Arap Emirlikleri ardından da Suudi Arabistan giriyor. Yemen’deki savaşta Sudan birliklerini kontrol eden generallerle ilişkileri sıkı tutmaya çalışan iki ülkeye de sokakta tepkiler var. BAE ve Suud’un Sudan’daki öncelikli hedefi, Katar ve Türkiye etkisini kırma çabası olacaktır.

        Türkiye’nin Sudan’da ciddi yatırımları yok.

        Meseleye ekonomik bakarsak, kaybedeceği çok fazla bir şey de olduğunu söyleyemeyiz.

        Ancak mesele sadece ekonomik değil.

        Türkiye(Erdoğan) karşıtlığı Mısır, Libya, Suriye, BAE ve Suudi Arabistan’dan sonra Sudan’da da yayılmaya çalışılıyor. Şimdiye kadar sokakta ciddi bir karşılık bulmuş değil.

        Türkiye yeni dönemde Sudan’a ilişkin bir politika belirlemez ve ihmal etmeyi sürdürürse bu Katar için de zor bir duruma dönüşür.

        Sudan krizinde, biraz “bekle gör” pozisyonunda gibiyiz.

        Bölgeyi bilen ve aktörlerle ilişkileri olan yetkililerimizin “kriz masası” oluşturmasında fayda var.Niyala’daki hastanemiz hizmet vermeyi sürdürüyor. Meslek okulu ve burslar devam ediyor. Daha fazla beklemektense Katar’ın maddi gücü ile Türkiye’nin bölgesel ağırlığını bir araya getirerek, yeni aktörlerle süratle ilişki geliştirmeli.

        Diğer Yazılar