Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, göreve gelmesinden bu yana aldığı tartışmalı kararlara geçtiğimiz hafta bir yenisini daha ekledi ve İran’a yönelik yaptırımlarda 8 ülkeye (Çin, Hindistan, Japonya, Güney Kore, Tayvan, Türkiye, İtalya ve Yunanistan) tanınan muafiyetin 2 Mayıs’ta sona ereceğini açıkladı.

        İlki geçtiğimiz senenin Ağustos ayında, ikincisi de yine 2018’in Kasım ayında uygulamaya konan Amerikan yaptırımlarında bu sefer, İran’ın en önemli maddi gelir kaynaklarından biri olan petrol ihracatının sıfırlanması hedefleniyor.

        İran ise alışılagelmiş bir üslupla “Hürmüz Boğazı”nı petrol ticaretine kapatmakla tehdit ediyor.

        CIA’in kullanıma açtığı yeni instagram hesabında, birkaç gün önce paylaştığı ilk fotoğrafın “Fars Körfezi” olması ve altına yazılan “küçük gözümle casusluk yapıyorum” yorumu ilginç bir detay olarak dikkat çekiyor.

        Dini lider Hamaney yaptığı son açıklamada, İran’ın ihtiyacı kadar petrol ihraç etmeye devam edeceğini söyledi.

        Trump’ın 8 ülkenin ambargo muafiyetini uzatmama kararına başta AB ülkeleri, Çin, Rusya ve Türkiye tepki gösterirken, İran’ın petrolünü ihraç etmeye devam etmek için nasıl bir yol izleyeceği ise merak konusu.

        Bu arada Türkiye, daha önceki yaptırım kararıyla İran’dan petrol alımını azaltmıştı. 2017 yılında petrol ithalatının %44’ünü karşıladığı İran’dan ayda ortalama 1 milyon ton ham petrol tedarik eden Türkiye, 2018’in sonunda bu miktarı 100 bin tona kadar düşürmüş, 2019 Ocak ayında ise küçük bir artışla aylık ithalatı 300 bin tona çıkarmıştı.

        Merak edilen ikinci husus ise; ABD’nin bu adımıyla beraber dünya piyasalarında oluşacak petrol arzı sıkıntısının nasıl aşılacağı. ABD, Ortadoğu’daki en önemli iki müttefikinin, olası petrol açığının giderilmesi konusunda garanti verdiklerini belirtiyor; Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri.

        TRUMP’IN İRAN POLİTİKASI

        Donald Trump, 2015 yılında Barack Obama’nın başkanlık döneminde İran ile 5+1 ülkeleri arasında imzalanan nükleer anlaşmasından, bütün tepkilere ve eleştirilere rağmen Mayıs 2018’de tek taraflı olarak çekilmişti.

        Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmesiyle başlayan ve daha sonra kademeli olarak uygulamaya konan ambargoların “İran siyasetini yeniden dizayn etme” şeklinde özetlenebilecek iddialı bir hedefi var.

        Amerikan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, çekilme sonrası 12 maddelik bir talep listesi sıralayarak İran’la yeni bir anlaşma yapılması gerektiğini açıkladı.

        Bu 12 maddelik talep listesinde İran’ın, Suriye, Irak, Afganistan, Yemen, Lübnan ve Filistin’de bütünüyle bir politika değişikliğine (tabi ABD’nin istediği yönde) gitmesi, İsrail, Suudi Arabistan ve BAE için bir tehdit olmaktan vazgeçmesi, nükleer program konusunda “teslimiyet” olarak yorumlanabilecek adımlar atması gibi maddeler var.

        ABD’nin İran’dan istediği bu politika değişimi esasen, mevcut İran rejiminin hem içeride hem de dışarıda kendisine meşruiyet sağlayan zemini tamamen yok etmesi anlamına geliyor.

        Dolayısıyla Trump’ın giderek sertleşen İran politikasının hedefi, İran’da köklü bir rejim değişikliği olarak görülüyor. Bu da Trump yönetiminin İran politikasının, ABD’nin bölgeyi yeniden şekillendirme emelleri bağlamında ele alınıp değerlendirilmesi gerekliliğini doğuruyor.

        Trump geçtiğimiz günlerde yine çok ses getiren bir karara daha imza atarak, “İran Devrim Muhafızları”nı terör örgütü listesine almıştı. İran da buna tepki olarak Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM)’nı terörist olarak nitelendirmişti.

        SUUD VE BAE DENKLEMİNDE İRAN AMBARGOLARI

        ABD’nin son kararıyla ortaya çıkacak petrol ihtiyacını karşılama vaadinde bulunan Suudi Arabistan ve BAE’ne İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani:“Suudi Arabistan ve BAE unutmamalılar ki varlıklarını İran’a borçlular” şeklinde tepki gösterdi.

        Suudi Arabistan ve BAE’nin başını çektiği Körfez bloğu, İran’ı bölgede “baş tehdit” olarak kabul ediyor. Ortadoğu’daki istikrarsızlığın temelinde İran’ın “Şii yayılmacılığı”, “İslam Devrimi’nin ihraç çabaları” ve “Farisi yayılmacılığı” olduğunu savunuyor.

        ABD’ye her fırsatta İran’a karşı daha fazla sertleşme çağrısı yapan her iki ülkeye göre İran’ı bölgede durdurmak için her yol mübah.

        Suudi Arabistan 2016’da İran ile bütün ticari ilişkilerini kestiğini açıklamıştı. Ancak BAE’nin İran ile olan ticari ilişkileri dikkat çekici boyutta.

        2017 İran gümrük verilerine göre, BAE ve İran arasındaki ticaret hacmi 12 milyar dolaylarında. Emirlikler’deki İran İş Konseyi’nin rakamlarına göre de 2016 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi 16 milyar dolar düzeyindeydi.

        Özellikle Basra Körfezi’nde bulunan Ebu Musa, Büyük Tunb ve Küçük Tunb adaları üzerindeki ihtilaflardan dolayı BAE ve İran arasında tarihsel bir anlaşmazlık var. BAE basını, Suudi medyasıyla beraber bölgede İran karşıtı cephenin sözcülüğünü yapıyor.

        Ancak İran’ın bugüne kadar Amerikan ambargolarını delmek için Dubai’de yaşayan İranlı iş adamlarını kullanması da ayrıca dikkat çekici. Yine Dubai’deki İran İş Konseyi’ne göre, oradaki İranlılar Dubai nüfusunun yüzde 10’una tekabül ediyor.

        Dolayısıyla ABD’ye son kararlarında “garanti” veren BAE’nin Dubai’deki İranlı işadamları ve şirketlere yönelik nasıl bir adım atacağı soru işareti oluşturuyor. Nitekim BAE’nin de bu ilişkilerden kârı oldukça büyük.

        BÖLGESEL REKABET

        İran karşıtı Körfez Arap bloğu, ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal ederek ülkeyi İran’a hediye ettiğini ve İran’a bölgede komiserlik rolü verdiğini düşünüyor. 2015 yılında da Obama’nın İran’la nükleer anlaşma imzalamasını, tarihsel müttefik ABD’nin kendilerini arkadan hançerlemesi olarak yorumluyor.

        Bu yüzden Suud ve BAE, ırkçı söylemleri ve İsrail lehindeki vaatlerine rağmen Trump’ın seçimleri kazanması için adeta dua etti. Çünkü Trump İran’daki “İslam Cumhuriyeti Rejimi”ne ölüm vadediyordu.

        Ortadoğu’nun “Arap Baharı” süreciyle içine düştüğü kaos ortamında, Suud ve BAE ile İran birçok yerde rekabet halinde.

        Bu rekabet kendini Suriye’de çok farklı biçimde gösterdi. Arap ayaklanmalarına karşı duruşlarıyla bilinen ve Mısır örneğinde olduğu gibi “karşı devrimi” destekleyen Suud ve BAE, İran’dan dolayı Suriye’de rejimin karşısında durdu.

        Geçtiğimiz haftalarda BAE’nin Şam’daki büyükelçilik binasını tekrar açmasıyla dillendirilmeye başlanan Suriye’ye yönelik Arap açılımının nedeni de; “Suriye’yi İran’a bırakmamak” olarak açıklandı.

        Yemen’de BAE, özellikle önemli liman kentleri üzerinden ülkeyi bölünmenin eşiğine getirirken, Suudi Arabistan’la beraber yıllardır Yemen’i bombardıman altında tutuyor. Hedef mikro ölçekte Husiler olsa da, makro düzeyde yine İran.

        2017’nin Haziran ayında Katar’a yönelik ambargo başlatan Suud ve BAE, burada da İran söylemini devreye soktu. Katar’ı dize getirmeye çalışan bu iki ülke İran’ı yıpratarak, onu Katar için bir “alternatif” olmaktan çıkarmayı hedefliyor.

        Lübnan’da Hizbullah’ın karşısında duran Suud ve BAE, bu tavrını Filistin meselesinde de koruyor. Hamas ve İslami Cihad gibi direniş örgütlerine karşı olan Suud ve BAE, İsrail ile normalleşeme çabalarının başını çekiyor.

        Trump’ın ağır ambargolarla İran’ı çok zor durumda bırakacağını öngörmek mümkün. İran 2017 yılının sonlarına doğru ekonomi temelli ciddi protesto gösterilerine sahne olmuştu. Suud ve BAE’nin temennisi de, ambargoların ağırlaşmasıyla İran’ın belinin daha da bükülmesi, bunun da İran’ın bölgedeki etkinliğinin giderek azalmasını beraberinde getireceğini düşünüyorlar.

        PEKİ İRAN NE YAPACAK?

        Yazının başında, İran’ın daha önce duymaya alıştığımız “Hürmüz Boğazı” ile karşılık verme tehdidinde bulunduğunu belirtmiştik.

        İran’ın yaptırımlara karşı Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidine, Amerikan yönetimi de “askeri seçeneklerle karşılık verileceğini” söylüyor.

        Uzmanlara göre İran şimdilik böyle bir adım atmaz. Çünkü bu durum dünya petrol ticaretinin önemli bir ayağının tehlikeye girmesi demek. Zira dünya petrol ticaretinin %30’u Hürmüz Boğazı’ndan geçiyor. ABD ise burayı 5. Filo ile koruyor(!).

        Son olarak, geçtiğimiz günlerde İran’da yaşanan bir gelişme oldukça dikkat çekiciydi.

        İran dini lideri Hamaney, Devrim Muhafızları Komutanı Ali Caferi’nin yerine Hüseyin Selami’yi atadı. Selami’nin İran’da “şahin” kanattan olduğu biliniyor. Bu da İran’ın askeri seçenekleri de hesaba kattığı şeklinde yorumlanıyor.

        Diğer Yazılar