Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        REKLAM

        İsrail, yine yeniden Gazze’ye yönelik onlarca hava saldırısı düzenledi. AA Gazze ofisi dahil olmak üzere pek çok bina hedef alındı.

        Öncelikle meslektaşlarımıza ve tüm Filistin halkına geçmiş olsun.

        Son iki savaşta Gazze’deydim. 2014 yılındaki “Koruyucu Hat operasyonu” 51 gün sürmüş, İsrail ordusu karadan da Gazze’ye girmişti. Ramazan ayında gerçekleşen kara savaşında şiddetli bir direnişle karşılaşan İsrail askerleri Şucaiyya, Han Yunus, Tuffah, Zeytin, Refah mahallelerini denizden, karadan ve havadan bombalayarak harabeye çevirdikten sonra imzalanan bir “ateşkes” anlaşmasıyla Gazze’den çekildiler.

        O dönem bütün dünya televizyonları kumsalda vurulan çocukları, parklarda ve BM okulunda dahi başlarına bomba yağan Filistinlileri ekranlara taşımıştı.

        51 gün sonra, 500’e yakını çocuk olmak üzere, yaklaşık 2200 Filistinli hayatını kaybetmişti.

        Erez Sınır Kapısı'ndan savaşı takip etmek için girdiğimiz Gazze’ye veda ederken, geride bir enkaz bırakmıştık.

        Binalardan ibaret bir enkaz değil!

        Kadınlardan,

        Çocuklardan,

        Ramazandan,

        Yazdan,

        İnsanlardan,

        İnsanlıktan,

        Hukuktan,

        Vicdandan ibaret bir sürü enkaz…

        İsrail’e girdiğimde beni sınır kapısında karşılayan bir İsrail askeri; “geçmiş olsun” dedikten sonra "içeride ne gördüğümü?” sordu. “Katliam yapıyorsunuz” dediğimde, “Yanılıyorsun, İsrail ordusu masum bir kediyi bile öldürmez” diye cevap verdi.

        Erez’den Kudüs’e gitmek üzere bindiğim taksinin İsrailli şoförü eliyle Gazze’yi işaret ederek; “Teröristleri daha fazla vurmalılar, ordumuz yumuşak davranıyor” diyordu.

        500’e yakın Filistinli çocuk ölmüştü, öyle gizli saklı değil, hepimizin, tüm gazetecilerin gözü önünde. Yani hepinizin, tüm dünyanın gözü önünde.

        “Bize füze atıyorlar” diye devam etti taksici. “Gazze’yi dümdüz etmemiz lazım”…

        İsrail füzesi hızında gündemimize gelen, yine aynı süratle gündemimizden düşen, bombalandıkça hatırladığımız bir Filistin davası var.

        Türkiye, 57 İslam ülkesi içinde en duyarlısı. En hızlı refleks göstereni. Kınadık, her düzeyde. Şiddetle, nefretle. Hiç ses etmeyenlerin sayısı sesini çıkartanların sayısını geçiyor şu sıralar.

        Siyonizmle "dolaylı ilişki" sahibi İslam ülkeleri, artık doğrudan temas sürecine geçti. Rüşvet falan teklif ettiler daha bir hafta önce Mahmut Abbas'a, "Yüzyılın planı" için.

        NEDEN BU HALDEYİZ? NE HALDEYİZ?

        Geçtiğimiz hafta sonu iki farklı program için Kayseri ve Ankara’daydım.

        Birisi Ortadoğu üzerine bir söyleşi, diğeri ise İsrail sorunu ve Kudüs hakkında bir konferanstı.

        Ankara’daki konferansı Saray ilçesinde, Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Ağırakça ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdülfettah El- Üveysi ile birlikte gerçekleştirdik.

        İslam ülkelerinin dağılmışlıklarına dair herkes tecrübelerini paylaştı. “Kudüs’ün özgürleştirilebilmesi adına ne yapılabilir?” sorusuna cevap arandı, öneriler sunuldu.

        2016 yılında bir vesileyle Hacca gitmek nasip olmuştu. Hayatımın büyük bir kısmını Ortadoğu topraklarında geçirmiş olmama karşın, Mekke’ye ilk defa seyahat ediyordum. Üzerimde Kabe’yi ilk kez görecek olmanın huzur, heyecan ve gerginliği vardı. Kafamda da bir sürü soru…

        Hac öncesi Umre yapmak üzere niyet etmiş, Mekke’ye ihramlı girmiştik. Tavaf ve say bittikten sonra saçımdan bir parça kestirip, umre ibadetimi tamamladım.

        Ardından Kabe’nin etrafında “dönen” müslümanları gözlemlemeye başladım.

        Manzara şöyleydi;

        Iraklı Şii hacı adayları ellerini açmış, o dönem “Deaş’a karşı savaşan” Şii milis gücü Haşdi Şabi’ye zafer niyaz ediyordu.

        Iraklı bazı Sünni hacı adayları ise kendilerine zulmeden ve terör örgütü olduğunu düşündükleri Haşdi Şabi’nin yenilmesi ve yok olması için yakarıştaydı.

        El-Kaide düşüncesine yakın olduğunu değerlendirdiğim bir grup, “İslam Devleti”nin (Deaş’ı kastediyorlar) Irak ve Suriye’de muzaffer olması için ellerini açmıştı.

        Mısırlı Müslüman Kardeşler Hareketi'ne mensup bir hacı kafilesi, Sisi’nin zulmünden kurtulmak ve özgürleşmek için, Mısırlı başka bir kafile de Sisi’nin başarılı olması için niyazdaydı.

        Yemenli bir grup hacı adayı Husiler’e beddua, farklı bir grup da dua ediyordu.

        Katarlılar Suudi yönetimine, Suudiler İran’a, İranlı hacı adayları Suudi Arabistan ve BAE’ye beddua ediyordu.

        Türkiye’den giden bir kafile Tayyip Erdoğan’a dua ederken, başka bir köşede birileri de tersini yapıyordu.

        Kabe’nin içinden göğe yükselen bu karışıklık, dinin “ideolojiye indirgenmiş” olmasının feci sonuçlarının göstergesiydi.

        ***

        Boks bilmezsen…

        Belki bildiğiniz bir fıkradır.

        İki boksör maça çıkar.

        Biri maçtan hemen önce yere eğilir, istavroz çıkarır.

        Diğer boksör bu hareketi anlayamaz ve aralarında şöyle bir diyalog geçer;

        - “Neden böyle yaptın?”

        - “Tanrıya dua ettim, maçı kazanabilmek, seni yenmek için.”

        - “Peki bu işe yarıyor mu?”

        - “Evet, yalnız boks bilmelisin. Boks bilmezsen hiçbir işe yaramaz.”

        Diğer Yazılar