Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir süredir haber bültenlerinde Sudan’a ilişkin gelişmeleri sizlerle paylaşıyoruz. Son olarak askeri yönetim ve muhalefet arasında arabuluculuk yapan Afrika Birliği tarafından 5 Temmuz’da yapılan açıklamada; Askeri Geçiş Konseyi(AGK) ve muhalefetin, ülkede aylardır devam eden krizi çözmek için gerçekleştirdikleri müzakereler sonucunda anlaşmaya vardığı ifade edildi.

        Bu günlerde oldukça kritik süreçlerden geçen Sudan’da uzun yıllar yönetimde kalan birisi ne oldu, neler yaşandı da halkı tarafından istenmeyen adam haline geldi diye merak edenleriniz olabilir. Ortadoğu ve Afrika’dan alışkın olduğumuz sıradan bir diktatörlük hikayesi olduğunu düşünenleriniz de vardır.

        Sizinle 1989'da eski Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'in iktidara gelmesine destek veren, ancak daha sonra El-Beşir’le yollarını keskin şekilde ayıran rahmetli Hasan Turabi’nin çarpıcı bir mesajını paylaşacağım.

        Müslüman coğrafyayı yazdığı eserlerle etkileyen, Batı medyasının da ilgi odağı olan dünyaca ünlü İslam düşünürü Turabi 2001'de Beşir rejimi tarafından ev hapsine mahkûm edilmiş, 2003’te salıverilse de 2004’te yeniden gözaltına alınmıştı. Turabi birkaç yıl sonra gelen tepkileri hafifletmek için yeniden serbest bırakıldı.

        5 Mart 2016'da vefat eden Turabi, son nefesine kadar bir zamanlar destek verdiği Beşir yönetiminin yaşadığı yozlaşma, yolsuzluk ve adaletsizlikleri dillendirmeye ve El-Beşir’i uyarmaya devam etti.

        "Sudan'ın vicdanı, bilge sesi" olarak anılan Hasan Turabi, 2007'de el-Hiwar TV'ye verdiği bir röportajında, Ömer El-Beşir ile çevresindeki kadroların güç zehirlenmesi geçirdiklerini iddia ediyor ve testi henüz kırılmadan şu ibretlik cümleleri kuruyordu:

        “Yollarımız ayrıldığında Sudan’da yolsuzluk daha kötü bir hale gelerek herkesi kapsadı. Bütün Sudanlılar bunu biliyorlar. Oysa ilk başlarda bizzat kendisi(El- Beşir) ‘Eğer ailem için bir ev bile inşa ettiğimi görürseniz beni asın’ derdi. Ben özellikle onu ya da bir başkasını kastetmiyorum. İktidara geldiğinde kendisini engelleyecek bir kriter ya da ölçü olmayan bir kimse, Allah’ın kendisini gözetip denetlediğini de unutur. Yolsuzluk, mal sevgisi ve ihtirası bir kanser gibi yavaş yavaş yayılarak onu ele geçirir ve ne kadar çalsa da doymamaya başlar. Sudanlılara liderlerini, önemli bakanlıkları ellerinde tutan bakanları, üst düzey makamlardaki yetkililere açıktan, alenen ve göstere göstere kocaman evleri nasıl inşa ettiklerini sorun. Sudan halkı, bu kişilerin maaşlarının bırakın mütevazı bir ev hatta bir oda bile inşa etmelerine yetmeyeceğini biliyor. Bütün bunların kaynağının ne olduğunu da biliyorlar ve soruyorlar: Bu nereden geldi? Bu nereden geldi? Devletin mallarını ve paralarını eşi benzeri görülmemiş bir şekilde çalıp çırptılar. Sudan’da yolsuzluk her yeri kapladı. Sadece devletin zirvesinde değil, üst birimlerinden alt birimlerine kadar her yere yayıldı. Herkes, yetkililer çalıyorsa, petrol gelirlerini zimmetlerine geçiriyorlarsa bizim neyimiz eksik demeye başladı. Dürüstlük ve güvenilirlik kayboldu. Bunu yerine maddiyat ve para sevgisi pek çok kişiyi ele geçirdi. Elbette herkesin böyle olduğunu iddia etmiyoruz. Şimdi kamu kurumları sözde sosyalizmi benimsedi. Ama aslında onlar bakanlıklardan daha çok yolsuzluğa batmış bir durumda. Onlar bizim kardeşimiz değiller. Bizim kardeşlerimiz güvenilirlerdi. Doğrusu tam bir dürüstlük timsaliydiler. Çünkü sahip oldukları mallar çalmaya değmeyecek kadar azdı. Çok az bir mal ile imtihan oluyorlardı. Oysa bugün üzerlerine tonlarca para yağıyor. Dolayısıyla dürüst ve güvenilir imajları yerle bir oldu.”

        Hasan Turabi’nin 12 sene önce anlattıkları, 2019’da Ömer El-Beşir’in sonunu hazırlayan sürecin özeti gibi değil mi…

        REKLAM

        ***

        İSLAMOFOBİ İLE MÜCADELE

        İslamofobi, yabancı karşıtlığı, aşırı sağ, ırkçı terör… Maalesef son yıllarda gittikçe artan bir şekilde kulaklarımıza çalınan ve haber bültenlerinde de neredeyse her gün yer işgal eden mefhumlar.

        Ve ne yazık ki bu mefhumlar etimolojik bir varlık olma eşiğini çoktan geride bırakıp, özellikle İslam karşıtlığında vücut bularak fiiliyata ve hatta küresel bir meydan okumaya dönüşmüş durumda.

        Özellikle Avrupa’da tırmanışa geçtiğini gördüğümüz İslam karşıtlığı ve buna bağlı saldırıların fail grubunu oluşturan ırkçı ve aşırıcılara dair son çarpıcı veriler Almanya’dan geldi.

        Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer ve Anayasa Koruma Başkanı Thomas Haldenwang tarafından açıklanan rapora göre; Almanya’da aşırı ırkçıların sayısı bir önceki yıla oranla artış göstererek 24 bin 100’e yükseldi. Raporda 12 bin 700 aşırı ırkçının ise şiddet eğilimli olduğu ifade edildi.

        NSU cinayetlerine dair hala tartışma ve yeni gelişmelerin yaşandığı Almanya’dan gelen bu verilerin yanı sıra geçtiğimiz günlerde öldürülen ve göçmen dostu olarak bilinen Almanya’nın Kassel Bölge Valisi Walter Lübcke’nin katil zanlısının da bir aşırı sağcı olduğu haberinin ortaya çıkması, bu hastalıklı zihniyetin doğrudan ilgili ülke vatandaşlarını da hedef alacak kadar gözünü kararttığının göstergelerinden olarak değerlendirilmeye açık.

        Yaşanan tüm bu gelişmelere rağmen üstelik tam da yukarıda bulgularına yer verilen raporun kamuoyuyla paylaşıldığı günlerde, Almanya’da dikkat çekici bir festival yapıldı. ‘‘Birlikte Spor Yap, Birlikte Eğlen, Birlikte Yaşa’’ temasıyla Almanya’nın yoğun Türk nüfusa sahip Hamm şehrindeki Lippepark’ta yapılan “Avrupa Kültür ve Spor Festivali” ilk kez düzenlenen bir ortak Türk ve Alman festivali oldu.

        Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ile Hamm Belediyesi’nin iş birliğiyle gerçekleştirilen festival her iki toplumun kültürel ve sportif varlığına ev sahipliği yaptı. Türk ve Alman vatandaşlarının yoğun ilgi gösterdiği festivalde Türkiye ve Almanya milli takımlarında top koşturmuş olan ünlü futbolcular da günün anısına bir dostluk maçı yaptı.

        Almanya’dan üst düzey siyasilerin ve yöneticilerin katıldığı festivale Türkiye’den de Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu, Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Serdar Çam ile Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Abdullah Eren katıldı.

        Alman basınında festivalin son dönemde artış gösteren ırkçı, İslamofobik ve yabancı karşıtı saldırılara karşı bir panzehir olacağı yorumları yapıldı.

        Avrupa’da İslamofobinin böylesine tırmandığı bir dönemde bu tür etkinliklerle birlikteliğe ve ortaklıklara vurgu yapılması, kültür, sanat ve sporla kitlelerin birbirine yakınlaştırılması belki de zihinlere bulaştırılmaya çalışılan ‘‘öteki’’ye karşı verilebilecek en anlamlı mücadele.

        Bu açıdan ‘‘birlikte yaşa’’ mottosunun İslam karşıtlığına, ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı anlamlı bir cevap olduğunu hatırlatmalı.

        Etkinliğe katkı sunan ve sorunun farkında olup, çözüm üretmeye çabalayan herkese bir kez daha teşekkürler.

        Diğer Yazılar