Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İç savaş başladığından bu yana Suriyeli sığınmacılarla ilgili tartışmalar ilk defa bu düzeye tırmandı desek yeridir.

        Sığınmacılar konusunun toplumda ciddi bir rahatsızlık yarattığı kesin olduğu gibi, birilerinin sosyal medya aracılığı ile bu meseleyi provoke etme çabasına girdiği de aşikar.

        İşin kötüsü, Suriyeliler de durumlarından pek memnun değil.

        Uzun vadede sürecin nasıl yönetileceğine dair bir ipucu göremiyoruz.

        2012 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu; “Psikolojik eşiğimiz yüz bin sığınmacı” demişti.

        2013 yılı sonunda rakam altı yüz bine ulaştığında ise Davutoğlu; “Kırmızı çizgimiz aşıldı” ifadesini kullandı.

        Bugün 4 milyona yakın Suriyeli sığınmacıdan söz ediyoruz.

        Suriye’deki isyanın ilk aylarında Türkiye’den yapılan açıklamalar muhalifler için ciddi bir motivasyon kaynağıydı. O dönem isyana katılan hiç kimse savaşın bu kadar uzun süreceğini ve Esad’ın devrilmeyeceğini düşünmüyordu.

        Libya’daki NATO müdahalesi ve ABD ile Batı’nın Esad karşıtı açıklamalarının, bu düşüncelerin şekillenmesindeki tesiri yadsınamazdı.

        Gösterilerin ilk aylarında muhalifler açtıkları pankartlara; “Suriye’ye hemen şimdi uluslararası müdahale istiyoruz” yazıyorlardı.

        Tam 8 sene 4 ay oldu. Yüzbinlerce insan öldü, milyarlarca dolarlık yıkım meydana geldi, milyonlarca Suriyeli çeşitli ülkelerde sığınmacı olarak yaşıyor. Bir o kadarı da kendi ülkesi içinde yer değiştirmek zorunda kaldı. Ülkenin toprak bütünlüğü bozuldu. “Demokrasi ve özgürlük” diye başlayan hikayenin sonunda Suriye, yedi düvelin çıkar çatışmaları yaşadığı bir terör ve küresel güçlerin tatbikat alanına dönüştü.

        Suriyelilerin Türkiye’ye yerleşmesi ve Türkiye’de yaşamlarını sürdürmesinde başlangıçtan itibaren ciddi bir strateji izlenmedi.

        Bugün dört yüz bin doğumla birlikte, dört milyona yakın sığınmacı ülkemizde yaşamlarını sürdürüyor. İlk zamanlar kendilerine özgü kıyafet ve tesettürleriyle dikkat çeken Suriyeliler, aradan geçen zaman zarfında yaşadıkları coğrafyanın şekline entegre oldu.

        Çoğunluğunu doğu bölgesi illerinin oluşturduğu 10 kente yerleştirilen Suriyeliler, büyükşehirlerde ise daha çok muhafazakâr semtlerde yaşıyor.

        Bu bölgeleri tercih etmelerindeki temel sebepleri; "ortak dini hassasiyetler, kültürel uyum, kiraların, marketlerin ucuz olması ve yaşam koşullarının kolaylığı” şeklinde özetliyorlar.

        İlk seneler Türk halkı Suriyeli sığınmacıları; “din kardeşlerimiz”, “ülkelerinde savaş yaşanıyor” ve “Cumhurbaşkanımızın hatırı var” gibi saiklerle kucakladıklar.

        Ülkemizde ekonomik büyümenin sürdüğü dönemlerde, birtakım tedirginlikler yaşansa da sığınmacılar, bu düzeyde büyük bir sıkıntı olarak değerlendirilmiyordu.

        Son zamanlarda ise gettolaşma, yaşanan gerilimler ve bunların süratle paylaşılması, neredeyse her mahallede kontrolsüz gelişen durumlar, sosyal medyadaki kışkırtıcı bazı haberler, siyasi söylemler ve ekonomik daralma, konuyu olumsuz şekilde gündemin ilk sıralarına taşıdı.

        31 Mart yerel seçimlerinde her siyasi partinin, farklı diller kullansa da sığınmacılar hakkındaki vaat ve söylemleri, işin nereye gittiğini ve ortada üstü örtülemeyecek kadar derin bir kriz olduğunu gösteriyordu.

        8 yıldır birlikte yaşadığımız Suriyelilerin durumuna ilişkin bazı bilgileri paylaşalım:

        - İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre Türkiye’de kayıt altına alınan geçici koruma altındaki Suriyeli sayısı 3 milyon 630 bin 575 kişi.

        -Suriyelilerin en çok yaşadığı ilk üç şehir ise; İstanbul, Gaziantep ve Şanlıurfa.

        -Suriyeliler bir şehirden başka bir şehre seyahat ederken izin almak zorundalar.

        - İçişleri Bakanlığı tarafından 21 Temmuz 2019 tarihinde yapılan açıklamaya göre, Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı operasyonlarından sonra ülkesine dönen Suriyelilerin sayısı 337 bin 729’a ulaştı.

        (Türkiye’nin her iki operasyonda da ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) ile birlikte savaştığını ve yakın vadede gerçekleşmesi muhtemel yeni operasyonlara da ÖSO’nun “35 bin eğitimli askerle destek vereceği” açıklamasını hatırlatarak devam edelim)

        -Kimlik sahibi olamama en büyük sorun. Sığınmacılar ilk zamanlarda karakollardan kimlik alabiliyorken, 2015 yılı itibariyle bu görevin Göç İdaresi’ne devredilmesi ve sığınmacı nüfusuna göre işlem yapan birimlerin azlığı zamanla “kimliği olmayan” sığınmacı sayısını arttırdı.

        -Türkiye’de 9 binden fazla kimliksiz Suriyeli var. Suriyeli dernekler ve aktivistlerin verdikleri bilgilerde de en büyük problem bu. Çünkü kimliği olmayan kişi, sınır dışı edilme durumuyla karşı karşıya kalmanın yanı sıra, kaçak bir şekilde yaşamanın bedelini eğitim, sağlık gibi hizmetlerden faydalanamayarak ödüyor. Ayrıca iş kurma ve iş bulmada en büyük engellerden birisi de yine “kimlik”.

        Kimliği olmayan birinin suç işlemesi ve tespit edilememesi ise ayrı bir sorun.

        -En çok  Suriyeli barındıran şehir  547 bin 479 kişi  ile  İstanbul. Bununla birlikte kimlik kaydı farklı şehirde olmasına rağmen İstanbul’da çalışan 30 binin üzerinde Suriyeli daha var. Tabi bunlar kayıt altında olanlar. Yeni kayıt alınan iller Göç İdaresi tarafından periyodik olarak değiştiriliyor. İstanbul ise 2016’dan bu yana Suriyeli alımına kapalı.

        "ÇALIŞMAYAN SURİYELİLERE MAAŞ VERİLİYOR" İDDİASI

        Türkiye’deki Suriyeliler ve mülteci hakları üzerine çalışma yapan dernekler, Suriyelilere maaş bağlandığı yönündeki söylemlerin asılsız olduğunu, bazı belediyelerin ve valiliklerin özellikle kamplarda yaşayan ailelere sadece asgari gıda yardımında bulunduklarını ifade ediyor.

        Geçici barınma merkezlerinde kalan Suriyelilerin sayısı  11 Temmuz 2019  tarihi itibariyle 103 bin 579 kişi olarak açıklandı.

        Buna göre kamplarda yaşayan Suriyeli sayısı 2018’in başından bu yana  124 bin 672 kişi  azaldı. Suriyelilerin yalnızca yüzde 2,85’i kamplarda yaşıyor.

        Ekonomik entegrasyon bir anlamda sosyal entegrasyonu sağlayan ana koşul.

        Suriye’den gelenleri sadece birer tüketici ve yardım bekleyen insanlar olarak kabul edip yaklaşmak doğru değil.

        Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre 26 Şubat 2019 tarihi itibariyle en az bir ortağı Suriye uyruklu olan şirket sayısı 15 bin 159’a ulaştı.

        Yabancı ortak sayısında en büyük payı da yüzde 25,21 ile Suriyeli yatırımcılar aldı. Söz konusu şirketlerin sermaye toplamı ise 751 milyon 638 bin TL. (Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, Yıl: 2018, Cilt: 9, Sayı: 20, ss.68-82.)

        Bu sadece kendileri için bir yaşam kurmanın ötesinde Türkiye’de istihdam yaratılması bakımından ekonomiye önemli bir katkı olarak değerlendiriliyor. Zira sadece Suriyelileri değil, Türkleri de istihdam ediyorlar.

        “Onlar bizim işimizi çalıyor, ücretlerimizi düşürüyor” düşüncesi ise biraz haklılık payı olan, fakat bazı noktaları göz ardı edilen bir konu.

        Suriyelilerin çalıştıkları alanlar genelde maaşı düşük veya çalışma şartları zor olduğu gerekçesiyle tercih edilmeyen işler. İş yeri sahiplerinin, bir maaşla 2 veya 3 kişi çalıştırabiliyor olması da Suriyelilerin tercih edilme sebeplerinden. Hali hazırda bir iş alanı gaspı yok gibi. Bilakis işçi bulunamayan iş alanlarındaki açığın kapatılması söz konusu.

        Burada özellikle sigortasız çalıştırılan Suriyelilerle ilgili ciddi sıkıntılar var. Denetleme ve denetleme sonrası bunların görmezden gelindiği süreçler, vergi ve SGK ödemelerini yaparak Türk işçi çalıştıran işverenler açısından ciddi haksızlık.

        Sigortasız şekilde Suriyeli işçi çalıştırıp, hiçbir yaptırımla karşılaşmayanların suistimal ettikleri önemli bir boşluk var.

        Ayrıca bugün bazı mecburiyetler sebebiyle, sessiz sakin durumu kabul edip ağır işlerde sigortasız şekilde çalıştırılan işçiler, ileride yasaları iyice öğrendiğinde ve durumlarını biraz toparladığında, kendilerini sigortasız çalıştıran işverenlere geriye dönük dava açarsa, iki tanıkla çıkacakları iş mahkemelerinde o davaların nasıl sonuçlanacağını da tahmin edersiniz.

        “SUÇ İŞLEYEN CEZASINI BURADA ÇEKSİN”

        Bilhassa İstanbul seçimleri öncesi Binali Yıldırım’ın ve ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun sığınmacılar ile ilgili yapılacak nüfus düzenlemelerini açıklaması Suriyeliler içerisinde yoğun bir endişe yarattı. Türkiye’deki STK’lar ve Suriyeli derneklerden yapılan açıklamalarda sığınmacıların sınır dışı edilme korkusu yaşadıkları söyleniyor.

        İstatistiki araştırma raporlarında Suriyeli olup suça karışanların oranı %2 bile değil. Suriyeliler; ”Eğer bir suçlu var ise bunun cezasını burada çeksin, sınır dışı edilmesin.” istiyor.

        Bir diğer sıkıntıları da kayıtlı bulundukları şehre geri gönderilme. Bu durumu; kurulmuş düzenlerinin bozulması ve ailede parçalanmalara sebep olarak değerlendiriyorlar. Bir evde baba ilk olarak İstanbul’a gelmiş, yerleşmiş, işini kurmuş. Daha sonra ailesi Türkiye’ye sığınmış fakat onlara ikametgâhı farklı ilde vermişler. Ama aile bir arada olmak için İstanbul’a yerleşmiş. Şu an bu politika sonucunda müdahale edilmezse, aynı aile farklı illerde yaşamak zorunda kalabiliyor.

        Özellikle İstanbul’a 2016 yılından bu yana yeni kayıt yapılmaması sebebiyle yaşanan mağduriyetler olduğu söyleniyor. İstanbul valiliği ise aile birleştirmeleri konusunda hassasiyet gösterildiğine dikkat çekiyor.

        Diğer Yazılar