Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yazıya büyük bir genel kanıya itiraz ederek başlamak istiyorum. Sürekli balık hafızalı olduğumuz, toplum olarak kıyameti kopardığımız bir konuyu ertesi gün tamamen unuttuğumuz söyleniyor.

        Hayır efendim, o iş öyle değil. Gündem o kadar hızlı değişiyor ki; ayak uydurmak için, eskiyi rafa kaldırıp tüm enerjimizi yeni olanı anlamaya çalışmak için sarf etmemiz gerekiyor.

        Cumhurbaşkanlığı sisteminde 50+1 şartı daha yeni benimsenmişken şimdi “İlk turda yüzde 40’ı bulanı seçelim” deniyor. Aslında bu tartışma yeni değil. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini doğru bulan, ancak sistemdeki 50 artı bir engelini eleştirenlerin sayısı bir hayli fazlaydı.

        TÜRK SİYASETİ İTTİFAKLARI 50+1 ŞARTINA BORÇLU

        Peki yüzde 50+1 sistemi Türk siyasetinde neye yol açmıştı? İttifaklara. Bir dönem sıkça tartıştığımız yüzde 10 barajına ne oldu derseniz; yasal olarak devam etse de fiilen ortadan kalktı. Çünkü ittifaklarla birlikte, değil yüzde 10’a yaklaşan, yüzde 3 oyu olan dahi Meclis’te temsil hakkı buldu. Dolayısıyla pek çok parti bir ittifak bloğuna dahil olmanın peşine düştü. Ortak yön ya da ideoloji birliği göz etmeksizin birbirlerinin kapısını çaldılar. Üstelik başarılı da oldular. Haksız mıyım? Son yerel seçimler, özellikle muhalefet cephesindeki ittifaklarda, seçmenlerin ne denli konsolide olduklarının en büyük kanıtı değil miydi? Ayrıca bu sistemin beraberinde getirdiği ittifaklar, Türkiye’deki neredeyse tüm siyasi görüşlerin temsil edildiği bir meclis aritmetiği ortaya çıkamadı mı?

        YENİ PARTİLERİN ELİ KULAĞINDA

        Şimdi yeni siyasi partilerin eli kulağında. Ve bu durumdan en çok AK Parti rahatsız.

        AK Parti’den ayrılan Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun kuracakları partiler çoktan sır olmaktan çıktı, hatta bir an önce kursalar da önümüze baksak diye beklenir hale geldi. Oyları kaç olur, o oylar hangi partiden gider gibi sorular ise haftalardır konuşuluyor. Pek çok anket şirketi bu soruların cevabı için araştırmalara başladı, sonuçları yayınlayanlar da oldu. En doğrusunu ise yaşayıp göreceğiz.

        Ancak mevcut durum, AK Parti kanadında, MHP ile ittifak devam etse bile yüzde 50 artı 1’i yakalayabilir miyiz endişesine neden olabilir. Bu da haliyle yeni arayışlara yol açabilir.

        YÜZDE 50 ARTI 1 ŞART MI?

        Düne kadar öyleydi. Fakat artık sistemde yeni bir revizyona gidilmesi kimseyi şaşırtmaz deniyor. Eski bakanlardan AK Partili Faruk Çelik’in, "İlk turda yüzde 40 ve üzeri oy alan seçilsin. Yüzde 50+1 formülü Türkiye'yi yorar" çıkışı boşa değil gibi. Ertesi gün ise yeni yasama yılının TBMM’deki açılışında bu kez Cumhurbaşkanı’nın ağzından döküldü benzer sözler. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini, sürekli güncelleyerek bizden sonraki nesillere en büyük mirasımız olarak bırakacağız” dedi. Ve kendisine yöneltilen “Yüzde 50 artı 1'in yüzde 40'lara indirilmesi önerisine siz nasıl bakıyorsunuz?" sorusu üzerine ekledi; “Bir yıl önce çıkarmış olduğumuz, millete götürüp de milletin onay verdiği yeni yönetim sistemini tekrar gündeme getirmek, asıl milleti o yorar. Daha yeni çıkardık." Yani 50+1 formülünden vazgeçilmek istendiği takdirde eskisi gibi halka gidilmeyeceğini teklifin meclise sunulacağını belirtti. O saatten sonra “Maç devam ederken kural değiştirilir mi, değiştirilirse ne olur?” gibi sorular konuşulmaya başlanmışken bu kez Cumhurbaşkanı’ndan ikinci bir açıklama geldi. "Mevcut durumu Meclise getiren biziz, onu halkımıza götüren de biziz. Halkımızın büyük bir çoğunluğuyla bu onaylandığına göre, şimdi bunu tekrar revize edip gündeme getirmek siyasetçi ciddiyetiyle yakışmaz. Böyle bir şey olacaksa bu bizim değil, adı üzerinde muhalefetin yapacağı bir iştir, bizim işimiz değil" dedi. Üstelik muhalefetten ne gelirse gelsin hepsini değerlendirmeye, tartışmaya açık olduğunu da vurgulayarak.

        MUHALEFET YÜZDE 50+1’DEN VAZGEÇMEK İSTER Mİ?

        Kurdukları konsolidasyonu bozmadıkları takdirde seçim oranının yüzde 40’lara inmesi muhalefet kanadının işini kolaylaştırabilir. AK Parti’den ayrılan isimler yine aynı partiden oy alabilir, mevcut ittifaklar bütünlüklerini korursa, iktidar kanadını zorlayabileceklerini düşünebilirler.

        Ancak unutulmaması gereken bir nokta var. Tüm bu senaryo birleşip tek cumhurbaşkanı adayı çıkardıkları takdirde işler. Öte yandan; olası bir seçimde muhalefet kanadından cumhurbaşkanlığına tek bir aday isim çıkacağını düşünmek takdir edersiniz ki pek de gerçekçi bir olasılık sayılmaz.

        Hali hazırda, CHP’nin eski cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, zaten yeniden aday olacağını açıklamıştı. Hemen yazalım tahtaya ismini.

        İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu pek çok kez aklında böyle bir düşünce olmadığını söylese de adaylığı sanırım çoğumuz için sürpriz olmaz.

        Önceki seçimlerde cumhurbaşkanlığına aday olan İYİ Parti lideri Meral Akşener de keza tahtaya yazacağımız isimler arasında.

        Ali Babacan’ın da adaylardan biri olabileceği konuşuluyor bir süredir. Peki bu isimlerin 5 yıldır fiilen cumhurbaşkanlığı yapan Recep Tayyip Erdoğan karşısında şansı olur mu? Hele de muhalefet kanadında ittifaklarda birleşen oyların böyle bir senaryoda dağılacağı gerçeğini göz önünde bulundurursak...

        Muhalif ittifakların arasına kara kedi girer mi? Ve son soru; iktidar cephesinin amacı tam da bu olabilir mi?

        TOPLUM YÜZDE 40’A HAZIR MI?

        Kabul edelim ki çok kimlikli bir topluma mensup bireyleriz. Üstelik sahip olduğumuz kimliklerin birbirinden pek de öyle kırmızı çizgilerle ayrıldığı söylenemez. Her birimiz bir diğerimizin, yani farklı kimlik gruplarının kesişim alanındayız. Ve hiçbir kimlik grubu tek başına toplumun çoğunluğunu oluşturmuyor.

        Yaşadığımız topraklarda herhangi bir halk kesiminin seçmen olarak yüzde elliden fazla bir sosyolojik güce sahip olabilmesi pek mümkün değil. Yani Türkiye’de cumhurbaşkanlığı koltuğunu temsil eden kişinin toplumun çoğunluk kesiminin desteğini aldım diyebilmesi için yüzde 50’den fazla oya ihtiyaç var. Aksi durumda; her halükarda bir kesim sistem dışında kalacağından halkın iradesi tam olarak karşılık bulmamış olur. Bu da zaman içerisinde siyasal istikrarı tehlikeye sokabilir.

        HALK NE DİYOR, NE İSTİYOR?

        Sistem değişirse; halkın değil Meclis’in oylaması geçerli olacak. Ancak toplumda bu değişikliğin halkın değil, belirli bir siyasi mecranın çıkarı gözetilerek yapıldığı kanısı uyanırsa, işte o zaman o siyasi aktörlerin vay haline. Er ya da geç siyaset sahnesinden çekilmek zorunda kalırlar. İnanmayan Türkiye’nin demokratik siyasal tarihini açıp okuyabilir.

        YENİ STRATEJİLER ŞART

        2023 seçimlerine daha uzun bir zaman var. Erken seçim ihtimalini de göz ardı etmiyoruz elbette. Öte yandan merhum Demirel’in söylediği gibi siyasette 24 saat de hayli uzun bir süre. Keza yazının başında da belirttiğim gibi; daha bir sene önce cumhurbaşkanlığı seçimi için 50 artı 1’i sistemini konuşup anlamaya çalışıyorduk. Şimdi yüzde 40’lara inerse ne olur sorularıyla karşı karşıyız. Belli ki önümüzdeki günlerde sıkça tartışacağız. Üzerinde hemfikir olunabilecek tek bir nokta var, o da şu; sistem değişsin ya da değişmesin, her halükarda, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimi için her partinin mevcut stratejilerini gözden geçirmesi ve halkın menfaatini kendi çıkarlarının önünde tutarak, bunu sağlıklı şekilde topluma anlatabilmesi elzem.

        Diğer Yazılar