Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        3 Ocak Cuma gecesi Amerika’nın Bağdat Havaalanı yolunda gerçekleştirdiği suikast sonucu hayatını kaybeden İranlı general Kasım Süleymani bugün Tahran’da düzenlenecek cenaze töreni sonrası salı günü memleketi Kirman’da toprağa verilecek.

        Saldırı sonrası tüm Ortadoğu adeta alarm durumuna geçti.

        İran’da 3 günlük yas bugün bitiyor. Ülkenin neredeyse tüm kentlerinde milyonlarca kişi “intikam" sloganlarıyla sokaklara döküldü. Dini lider Hamaney’den askeri ve siyasi tüm yetkililere kadar herkes ABD’ye şiddetli bir askeri yanıt verileceğini deklere etti.

        Cumartesi günkü yazıda, “İran bu saldırıya sert bir yanıt veremezse bölgedeki tüm caydırıcılığını kaybeder” demiştim. Şimdi dünya İran’ın ABD’ye nerede ve nasıl bir yöntemle karşılık vereceğini kestirmeye çalışıyor. Ortadoğu’daki tüm Amerikan üsleri alarm vaziyetinde. Sadece ABD üsleri değil, İsrail başta olmak üzere kuşkusuz müttefik ülkeler de bu tedirginliği derinden hissediyor.

        MEMLEKETİN "KENDİNE AİT FİKİRLER"E İHTİYACI VAR

        Süleymani suikastı Suriye’de başlayan isyan ve iç savaş sonrası yeni bir turnusol kağıdı gibiydi.

        Bir zamanların “İrancıları”, zaten 2011 yılında başlayan isyan ve katliamlar sonrası tavır aldıkları Şam rejimi ve Tahran’a oldukça tepkiliydi. Bu grup Kasım Süleymani suikastını da sevinçle karşıladı hatta Süleymani’ye lanet okuma yarışına girdi.

        Geçmişte “İslamcılara”; “Mollalar İran’a” diyen ve 1979 İran devrimini de Türkiye’ye karşı en büyük tehdit olarak gören ulusalcı-Kemalist bir çevre; Suriye krizinde iktidarın ve İslamcıların tavırlarını sert şekilde eleştiriyordu. Bunların içinde saldırıya; “Süleymani bizim de şehidimiz” diyerek tepki gösterenler oldu.

        Haftasonu boyunca sosyal medyada bu grupların tartışmalarına tanıklık ettik.

        Uzun zamandır Türkiye’de Ortadoğu bahsinden hareketle kafalar pek karışık. Libya tezkeresini bile Suriye ve Mısır politikaları üzerinden değerlendirir durumdayız.

        Oysa mesele basit, 3. Bir ülke (ABD) başka bir ülkede (Irak) 1. ülkenin (İran) generaline -resmi bir askeri yetkili olduğunun altını çizelim- suikast düzenliyor.

        Bu, uluslararası hukuk açısından oldukça sıkıntılı bir durum. ABD’nin Bin Ladin’i, Bağdadi’yi öldürmesine benzemiyor. Veya Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’a yönelik bir suikast gibi de değil.

        Pek çok meselede olduğu gibi bu konuda da garip biçimde ayrışacak ve tartışacak alanlar yarattık. ABD bildiğiniz eşkıyalık yaptı. Öldürdüğü adamın kim olduğundan ziyade durum küresel bir güvenlik zaafiyeti oluşturuyor. Ülkeler ne olursa olsun başka devletlerin resmi görevlilerini böyle terörist avlıyor gibi ortadan kaldıramaz.

        Üzerine bir de Trump’ın; “İran saldırımıza karşılık verirse bazıları üst düzey İran ve İran kültürü açısından çok önemli 52 hedefi vuracağız” açıklaması ayrı felaket. Kültürel mirası “hedef” görmek nedir? Nasıl açıklanır?

        Belli ki suikastın acıtıcı sonuçları olacak. En büyük tesirini belki de yine Ortadoğu topraklarında hissedeceğiz.

        ABD BUNDAN SONRA IRAK'TA TUTUNABİLİR Mİ?

        Saldırı sonrası ilk aklıma gelen soru bu oldu. Yayınlarda akademisyen ve bölge uzmanı konuklarımıza da sıklıkla sorduk. Genel kanaat İran’ın Irak’tan tasfiye edileceği yönündeydi.

        Ben aynı fikirde değilim.

        İran, Süleymani suikastı öncesi Arap Şiiliği söylemleri ve siyasi ayrışmalar sebebiyle, Irak’tan Iraklılar tarafından tasfiye edilmeye başlamıştı.

        Sistani başta olmak üzere Mukteda Sadr, Ammar El Hekim gibi önemli aktörler de bunun zeminini hazırlamıştı.

        Şimdi işler çok değişecek. Daha önce İran’a tepki gösteren Şii gruplar dahil olmak üzere geniş bir kitle saldırı sonrası yeniden; “Önce Amerika’yı Irak’tan kovmalıyız” noktasına geldi.

        Amerika’nın Irak’ta 9 askeri üssü ve 7 bine yakın askeri var. Irak Meclisi saldırı sonrası toplanarak; ABD askeri güçlerinin ülkeden çıkarılmasını isteyen yasa tasarısını kabul etti.

        Tasarı; ABD ile Irak arasındaki Stratejik Güvenlik Anlaşması'nın iptal edilmesi, yabancı güçlerin ülkeden çıkarılması, terör örgütü DEAŞ ile mücadele konusunda Koalisyon Güçleri'nin destek talebinin iptal edilmesi, Irak hava sahasının kullanılmasının yasaklanması ve ABD hakkında BM nezdinde şikayette bulunulmasını içeriyor.

        Aslında belki de ABD Süleymani suikastıyla, Irak'ta merkezi yönetimde ve siyasi süreç üzerindeki kontrolünü kaybettiğini açık eden bir adım atmış oldu.

        Muhtemelen İran bundan sonra, vekilleri üzerinden etkinlik kurduğu çatışmalı kriz bölgelerindeki saha baskısını daha da arttıracak.

        Bu gerilimin elbette Türkiye'nin başta Irak ve Suriye'deki çıkarları ve sürdürülen operasyonları üzerinde de çeşitli komplikasyonları olacaktır.

        İran’ın ABD’ye en güçlü karşılık vereceği alan yine Irak topraklarındaki Amerikan üsleri olursa şaşırmayın.

        Suikastin ABD'ye olumsuz yansımaları:

        - ABD'nin Ortadoğu'daki askeri ve sivil misyonları suikast öncesinde olduğundan çok daha büyük bir tehditle karşı karşıya kaldı.

        - ABD'nin, Irak'taki sivil ve askeri varlığının hukuki zeminini oluşturan SOFA ve SFA Anlaşmaları tehlikeye girdi.

        - İran'ta rejim karşıtı ve Irak'ta da Tahran karşıtı gelişen protestoların harareti dindi, yerini ABD karşıtı öfkeye bıraktı. Irak içerisindeki dindar Şiiler konsolide oldu, seküler Şiilerin sesi baskılandı.

        - Trump yönetiminin İran ile nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilmesinden bu yana süregelen benzer adımlar Avrupalı müttefiklerde güvensizliği derinleştirdi.

        - Trump'ın küresel ölçekte "ne yapacağı öngörülemeyen", "tehlikeli bir aktör" olduğuna dair negatif algı iyice pekişti.

        - Müttefiklerin güvensizliği ve Trump'ın negatif algısının Batı cephesindeki olumsuz yansımaları, İran'ın diplomatik manevra kabiliyetini genişletti.

        - Trump'ın özellikle "kültürel mirası" hedef alacağı vurgusu taşıyan son paylaşımları, Rejim karşıtı İranlıları da Trump'a tepki göstermeye yöneltti.

        - Enerji arz güvenliğindeki risk artışı, petrol fiyatlarına da yansıdı ve ABD'nin aynı bölgede rekabet ettiği Rusya'nın lehine, enerji talebi bulunan Avrupa aleyhine bir vaziyet oluştu.

        - Üstüne ABD, Ortadoğu'dan asker çekip büyüyen Çin tehdidine yönelme iddiasında iken tekrar Ortadoğu'daki mikro çatışmalara yoğunlaşmak durumunda kalacak.

        Peki, Süleymani Suikasti Trump'a nasıl bir alan açtı?

        - Başkan Trump, seçim kampanyasında vaat ettiği üzere ABD'nin İran politikasını en keskin şekliyle sertleştirdi.

        - ABD'nin başta Irak'ta İran üzerinde bir caydırıcılığı kalmamış iken Amerikan caydırıcılığını yeniden inşa etmeye dönük tartışmalı ama ciddi bir adım atmış oldu.

        - Trump, İran'ın Ortadoğu'daki çatışma bölgelerinde etkide bulunduğu ilişki ağlarına ciddi bir gözdağı verdi. Tahran'ın beklenen yanıt verememesi durumunda bu gözdağı daha da etkili olacaktır.

        - Trump, Aramco saldırısı sonrası Körfez ülkelerinde ABD'ye karşı oluşan güvensizliği sonlandırırken İsrail'deki baş müttefiki Netenyahu'ya da destek vermiş oldu.

        - Trump, devam etmekte olan azil sürecine etkide bulunabilecek belirli lobilerin desteğini alabileceği ciddi bir manevra yaptı.

        - Neticede ABD'nin trilyon dolar harcayıp Büyükelçiliğini bile koruyamadığı bir Irak gerçeği/yenilgisi söz konusuydu. Ancak Amerikan güvenlik bürokrasisi sahadaki yenilgiyi kabul etmek yerine sanal bir hegemonya iddiasını sürdürüyordu. Trump ise doğrudan gerçekliğe temas ederek Irak politikasını en baştan yeniden şekillendirmenin yolunu açtı.

        Diğer Yazılar