Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YÖK, üniversitelerimizdeki Fransız Dili ve Edebiyatı ile Fransızca öğretmenliği bölümlerine yeni öğrenci alınmamasına karar vermiş. Gerekçe olarak da Fransız üniversitelerinde artık Türkoloji eğitiminin bulunmamasını göstermiş ve karar söylendiğine göre “mütekabiliyet esasına” yani “karşılıklılık kuralına” göre alınmış...

        Temelini bilginin teşkil ettiği kültürde “mütekabiliyet” ne demektir, böyle bir kavram eğitimde hakikaten mevcut mudur bilmiyorum ama ezkazâ mevcut ise emin olun, sadece bir saçmalıktan ibarettir! Kültürde ve bilgide “O beni tanımıyorsa ben de onu tanımam” gibisinden bir eziklik sözkonusu olamaz, kültür imkânlar dahilinde edinilmesi ve giyilmesi gereken bir “zırh”tır, zira dostu da, düşmanı da yakından tanımak bir mecburiyettir ve bu iş öncelikle muhatabın kültürü ile düşünce tarzına derinden âşina olmakla mümkündür!

        Üniversitelerimizin Fransızca bölümlerine öğrenci alımının durdurulması haberini okuyan hemen herkes, kararın öyle “mütekabiliyet” bahanesi ile falan alınmadığını, asıl sebebin aralarında eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin, üç eski başbakanın, Yahudi ve Hristiyan cemaati temsilcileri ile yazarların ve entellektüellerin bulunduğu 300 kişinin imzası ile yayınlanan Kur’an-ı Kerim’den “şiddet ve Yahudi karşıtı fikirler yaydığı” iddiası ile bazı âyetlerin çıkartılması şeklindeki aptalca bildiriye bir cevap verebilmek olduğunu farkeder.

        Fransa’ya tepki olarak öğrenci alımını durdurmak yerine Fransızlar’a “Bize lâf edene bak! Yahudi düşmanlığının tohumlarını asırlar önce siz atmadınız mı? Almanlar bile sizden etkilenmedi mi Mösyö” demek neden aklımıza gelmiyor?

        ‘BEN DE SENİ TANIMAYRUM’ MİSÂLİ

        Türkiye 19. asırdan itibaren Batı’ya, öncelikle de Fransa’ya resmî öğrenciler göndermeye başlamış, bu faaliyet Cumhuriyet’in ilânını takip eden ve gayet fakir olduğumuz senelerde bile duraksamadan devam etmişti.

        Yabancı memleketlere öğrenci göndermekten maksat, gidenlerin yabancı lisanları konuşabilmelerinden ibaret değildi; asıl hedef talebenin oraların lisanı ile beraber zihniyetini, düşüncesini, anlayışını, kültürünü ve davranışlarını da öğrenmesini sağlamak, bu bilgi birikiminden gelecekteki ilişkilerde gerektiği takdirde istifade etmekti.

        YÖK’ün aldığı bu kararla şimdi hem bu kuralı reddediyoruz, hem de mutlaka sahip olmamız gereken güçlü silâhı bırakıp bir tarafa atıyoruz!

        Müslümanlar’a ikide bir “terorist” damgası vuran Donald Trump’a kızarak Türkiye’de İngilizce, Suriye’nin Esad’ına hiddetlenip Arapça, Alman politikacıların aleyhimize ettiği sözlere mukabil de Almanca eğitimini durdurmak ne ise, birkaç yüz uçuk Fransız’ın yayınladığı hezeyannâmeye mukabil Fransızca öğretimine sınır getirmek de odur, “Ben de seni tanımayrum” misâli bir garabettir!

        Bugünün Fransası’nın Tanzimat sonrasında kültürümüzü ve idarî sistemimizi geniş şekilde etkileyen ve cumhuriyet döneminin devrimlerine ilham veren Fransa olmadığı bir hakikattir. Geçmişte Voltaire, Rousseau, Pascal, Descartes, d’Alembert, Camus, Sartre, Madam de Beauvoir, Braudel yahut Lacan gibi dünya kadar önemli kişiyi yetiştirmiş olan Fransa’da şimdi bir Lévi-Strauss yahut Foucault bile çıkmamakta, Fransa hâlâ güçlü olduğunu artık kendi kendine güç gösterileri ve Paris usulü cilveler ile ispata çalışmaktadır.

        OSMAN OLCAY HAKLI İMİŞ!

        Zamanımızın Fransası’nın eski Fransa olmadığı hakikatini hariciye tarihimizin büyük isimlerinden Büyükelçi Osman Olcay, Birleşmiş Milletler’de delege olarak bulunduğu sırada çıkan Kıbrıs krizi sırasında Güvenlik Konseyi’nde Türkiye’nin aleyhinde konuşan Fransız temsilciye 17 Ağustos 1974’te verdiği sert cevap ile açıkça ifade etmiş, “Vicdanınızı yatıştırmak için sizden kaç uçak satın almalıyız?” diye sorduktan sonra şöyle demişti:

        “Fransa zaman zaman büyük devlet olabilmekte fakat küçük işler yaptığı zaman da alabildiğince aşağılaşmaktadır. Şimdi karşımızda gördüğümüz, Fransa’nın bu küçük yanıdır. Yabancı lejyonların Fransası, Şakiyet Yusuf cinayetlerinin, paraşütçülerin Fransası şimdi karşımıza geçmiş Türkler’in yaptıklarını kınamaya kalkışıyor. Fransa galiba büyüklük vehmine kapılarak böyle bir rol oynamaya hevesli. Fakat kimsenin çoktan beri ona büyüklüğü yakıştırdığı yok artık”.

        Rahmetli Osman Olcay, diğer delegelere “Ekselâns, herifin anasını ş’aaptın” dedirten bu etkili ve sarsıcı konuşmasını gençlik senelerinde edinmiş olduğu sağlam Fransız kültürü sayesinde yapmıştı, zira “gerçek” kültür sahibinin elinde gerektiğinde güçlü bir silâh olabilirdi!

        Fransa’yı daha iyi tanıyıp aklıevvellerin hezeyanlarını gerektiği şekilde cevaplayabilmemiz için YÖK’ün Fransızca eğitime ağırlık vermesi, hattâ kontenjanları arttırması gerekirken öğrenci alımını durdurması işte bu yüzden büyük hatâdır, zira kültürün temeli bilgidir, bilgi de güç kuvvet demektir!

        Diğer Yazılar