Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Amerikan Başkanı Donald Trump ile yardımcısı Mike Pence, İzmir’deki Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği adlî kontrol kararı ile cezaevinden çıkartılıp ev hapsine gönderilen tutuklu papaz Andrew Brunson’ı serbest bıraktırabilmek hayâliyle dün sanki Afrika’da yahut Okyanusya taraflarında mevcudiyetleri yeni farkedilmiş ilkel bir kabileye hitap ediyormuşcasına Türkiye’ye tehdit üstüne tehdit yağdırdılar.

        Hani ucuz macera filmlerinde hiç eksik olmayan bir sahne vardır: Amerikalı’nın biri dünyanın tâââ öteki ucundaki vahşi memlekette tutuklanır, mesele büyür ve Beyaz Saray’a kadar uzanır, Başkan yahut yardımcısı yanına tutuklunun karısını, kızını, oğlunu, akraba ve taallûkatını alıp kameraların önüne geçer, gözlerini ağlarcasına kısar, dramatik bir ses tonuyla ve boğazına düğümlenen hıçkırıklarla da sık sık yutkunarak “Siz bizi biliyor musunuz? Biz, Amerikayız! Yakarız, yıkarız, vururuz, kırarız, ona göre!” diye bağırıp çağırır ya…

        Başkan Yardımcısı Pence dün işte o havaya bürünmüştü; konuşurken arada bir sustu, yukarılardan manevî bir işaret beklercesine derinlere daldı ve sonra tehditlerini sıralamaya başladı. Trump da her zaman yaptığı gibi belindeki Twitter’ı çekip tetiğine asıldı, Amerikalılar’ın işitmeye pek bir bayıldıkları “büyük bir Hıristiyan”, “iyi aile reisi” ve “mükemmel insan” kavramlarını mermi niyetine tepe tepe kullandı!

        İZZETİNEFİS MESELESİ!

        Bütün bu olup bitenlerden sonra ortada bir hatanın mı, yanlış anlamanın mı, yoksa Washington’un “dediğim dedik” tavrının mı mevcut bulunduğu, açıkçası pek farkedilmiyor. Gerilime sebep olan Andrew Brunson isimli papaz iddia edilen o suçları hakikaten işledi ve etrafa da tehlike saçıyor diyelim; o halde hapishaneden çıkartılıp evine neden gönderildi? Şayet içeride kalması artık gerekmiyor ise Amerikalılar bunu anlamadılar mı, yoksa bal gibi anladılar da Donald Trump meseleyi çözebilecek tek çarenin her zamanki efelenme politikası olduğunu mu düşündü?

        Her ne oldu ise olmuş, kim nasıl düşündü ise düşünmüştür ama Washington’dan aylardır gelen “Papazı serbest bırakın!” taleplerine karşı tam bir iyiniyet gösterisi teşkil eden ev hapsi kararının ardından Donald Trump ile Mike Pence’in dünkü pervasız sözleri “Yüz verdin kediye, geldi bilmemne etti halıya” sözünün mükemmel bir örneği olmuştır, o kadar!

        Amerikan Yönetimi’nin en tepesindeki iki kişinin tehditleri bizim için artık bir izzetinefis meselesidir ve vermemiz gereken cevap Ankara’dan dün akşam art arda yapılan “şanssız ifadeler”, “kabul edilmesi mümkün olmayan sözler” yahut “müttefik bir ülkeye yakışmayan tehditler” gibisinden klişe sözlerle dolu kuru açıklamalar değil, hukukî kararlardır.

        BU İLÂHİYİ BİLİR MİSİNİZ?

        Böylesine tehditlere muhatap olan birçok memlekette savcılık büyük ihtimalle mahkemenin Papaz Brunson’ın ev hapsine çıkartılması kararına itiraz eder ve Brunson, papazı olduğu tarikatin meşhur “With tears of anguish I lament”, yani “Keder gözyaşları akıtarak dövünüyorum” ilâhisini dâvâsı bitene kadar eski koğuşunda terennümle meşgul olur!

        Müttefikiniz olduğu iddiasındaki bir memleket düşünün: İadesini istediğiniz ne kadar darbeci varsa hepsini kanatları altına alacak, Halk Bankası’nın eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’yı aylarca hapiste tuttuktan sonra “Aslında iyi bir adam ama bize kurban lâzım” diye mahkûm edecek fakat iş ciddî suçlamalar ile karşı karşıya bulunan kendi vatandaşına gelince süpegüç olmanın verdiği küstahlıkla “Asarız, keseriz, hesap sorarız, yaptırımlar geliyor haaaa” demeye başlayacak!

        İngilizce’de böyle bir müttefike bu aşamadan sonra verilebilecek tek kelimelik bir cevap vardır, o kelime dört harften ibarettir ve ilk harfi de “F”dir.

        Diğer Yazılar