Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ona “Orhan Amca”, nâdiren de “Orhan Ağabey” diye hitap ederdim… Ağabeyi rahmetli Doğan Koloğlu da benim için “amca” idi…

        Ailelerimiz arasındaki dostluk birkaç nesil öncesine gidiyordu. Büyükbabam ile Orhan ve Doğan amcaların babası Sadullah Bey 20. yüzyılın ilk senelerinde, Abdülhamid zamanının Mülkiye’sinde tanışıp arkadaş olmuşlardı; sonra her ikisi de Atatürk döneminde valilik yapmışlar, derken Doğan Amca ile babam Galatasaray’da ilk yahut ortaokuldan itibaren beraber okumuş, dostlukları kendi kurdukları aileleri arasında devam etmişti…

        Önceki hafta kaybettiğimiz Dr. Orhan Koloğlu’nun ardından çok güzel sözler edildi; yazanlar zarafetini, araştırmacılığını ve tarihçiliğini hoş ifadelerle anlatıp yâdettiler…

        Orhan Amca’nın ardından, ailem ile ailesi arasında nesiller öncesine dayanan tanışıklıklığın sağladığı mâlûmata dayanarak hayatının az bilinen ve pek bahsedilmeyen bazı taraflarını anlatacağım…

        Yakın tarihte bizzat rol almış kişileri tanımak yahut onların aileleri veya çevrelerindekiler ile beraber olup geçmişi onlarla beraber teneffüs edebilmek son dönem tarihçileri için mükemmel bir fırsattır ama böyle bir şansa çok az tarihçi sahip olabilir…

        Orhan Amca, bu fırsatı bulmuş şanslı tarihçilerdendi… Cumhuriyet’in ilk yıllarının önemli idarecilerinden olan babası ve ailesi sayesinde yeni devletin kuruluş macerasının çocukluğundan itibaren zaten şahidiydi; kısa süren ilk ve son evliliği de ona Osmanlı Devleti’nin yıkılış döneminin önemli isimleri ile birarada olma fırsatını vermişti…

        İmparatorluğun son sadrazamı Tevfik Paşa’nın ailesinin damadı idi ve Paşa’nın iki oğlunun, Postdam’daki askerî akademiyi bitirip Alman İmparatoru İkinci Wilhelm’in hassa alayına alınan Ali Nuri ve İsmail Hakkı Beyler’in sırdaşı olmuştu!

        Böyle yakınlıkların tarihçiler için mükemmel fakat çok zor bir fırsat olduğunu tekrar edeceğim ama Orhan Amca’nın yakaladığı fırsat öylesine mükemmel idi ki…

        Sadrazam Tevfik Paşa’nın sonradan “Okday” soyadını alan oğullarından İsmail Hakkı Bey, Sultan Vahideddin’in eski damadı idi; padişahın kızı Ulivye Sultan ile evlenmiş, sonra ayrılmışlar ve sarayın sâbık dâmâdı bu defa ilerki senelerin başbakanı Bülent Ecevit’in annesinin teyzesi Ferhande Hanım ile evlenmişti…

        Ferhande Hanım, Sultan Abdülhamid’in maiyetinde bulunan ve aslen Libyalı olan Ali Kırat Paşa’nın kızı, Bülent Ecevit de Paşa’nın torun çocuğuydu; geçmiş asırlardaki “Kuloğlu” denen levendlerin soyundan gelen ve “Kuloğlu”nu “Koloğlu” yapıp soyad olarak alan Orhan Amca ile Ecevit’in büyük dedeleri arasında tâââ Libya asırlarına uzanan bir yakınlık vardı…

        Şayet meraklı iseniz içerisinde saray damadlarının, paşa torunlarının ve iktidar sahiplerinin bulunduğu böyle bir çevrede neler öğrenebileceğinizi, hadiselerin arka plânına nasıl vakıf olacağınızı ve edineceğiniz bütün bu malûmatın kıymetini şöyle bir hayal etmeye çalışın…

        Yurt dışında uzun seneler basın ataşeliği yapan ve o arada Sorbonne Üniversitesi’nde tarih doktorası veren Orhan Amca, 1960’lardan itibaren Bülent Ecevit’in yakın çevresinde idi. Ecevit ilk başbakanlığı sırasında onu Basın-Yayın Genel Müdürü yapmıştı ama Bülent Bey ile ilişkilerinin her zaman iyi olmasına rağmen Rahşan Hanım ondan hep uzak durdu, bir türlü ısınamadı ve sadece şu kadarını söyleyeyim, Orhan Amca’ya çok çektirdi!

        HEM ATAŞE, HEM ÇALIŞKAN OLURSANIZ…

        Orhan Koloğlu, eserlerinde tarihçilerimizin pek kullanmadıkları, kullanmak isteseler bile ulaşmaları hayli zor olan kaynaklardan istifade etmiş, bu kaynakları basın ateşesi olarak bulunduğu yabancı memleketlerde resmî mesaisinin dışındaki zamanını kütüphanelerde ve arşivlerde geçirmesi sayesinde toplayabilmiştir.

        Görevli olduğu memlekette dergi ve gazete kolleksiyonu tarayan yahut evrak bulabilmek için arşivleri didik didik eden basın ataşeleri hayli nâdirdir ama böyle çalışıldığı takdirde nelere ulaşılabileceğinin en mükemmel örneği Orhan Amca’dır… Tarihçilerimiz, bugünkü imkânlar sayesinde bile ulaşılması çok zor olan bazı yayınlardan, meselâ Şerif Hüseyin’in kendini Hicaz Kralı ilân ettiği senelerde çıkarttığı gazeteler ile diğer neşriyattan, şimdi onun çalışmaları sayesinde haberdardırlar.

        Rahmetli Orhan Koloğlu için “Şunu yaptı, bunu yazdı, kitapları şöyle önemliydi” gibisinden sözler etmeyeceğim; zira rahat, samimî, akıcı ve akademik sıkıcılıktan uzak bir üslûpla kaleme aldığı ve konuları birbirinden renkli eserleri ortada… Sadece, kitapları içerisinde bana göre en önemli olanına, “Gazi’nin Çağında İslâm Dünyası”na dikkat çekmekle yetineceğim…

        Orhan Amca keyifli ve dolu dolu yaşadı; güzel bir ömür sürdü ve 90 senelik hayatında yaşı kadar, yani tam 90 eser verdi…

        “Böylesine şanslı ve verimli bir ömür herkese nasip olsun” diyeceğim ama maalesef, olmuyor…

        Diğer Yazılar