Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Önceki gece senelerdir vakit bulup da bir türlü yapamadığım bir işi yaptım, TV’nin karşısına geçtim, saatlerce kanal kanal dolaştım ve seneler önce çekilen “Muhteşem Yüzyıl”dan sonra ilk defa yerli yapım birkaç tarihî diziyi seyrettim...

        Ama büyük, çok büyük azap yaşadım!

        Tarihî diziler tarihî olmaktan çıkmış ve komplolarla, sırlarla, efsanelerle, vesairelerle dolu ucuz birer polisiye macera taklidi hâline gelmişlerdi.

        Kurgubilimi andıran konularının tarihle alâkasının bulunmamasını bir tarafa bırakalım ama ya Türkçeleri?

        Hemen hepsinde Türkçe’yi andıran ama Türkçe olmayan garip bir lisan işitiliyordu! Fiil çekimleri ve karşılıklı konuşmalar tuhaflaşmış, üstüne üstlük telâffuza da bir haller olmuş, özellikle de “e” harflerinin tamamı açılmış, yayvan ve irkitici hâle gelmişti...

        “E”lerdeki bu yayvanlaşmayı sesli şekilde ifade kolay ama yazı ile anlatabilmek hayli zordur...

        Birkaç örnekle izaha çalışayım:

        “Er”, “erkek”, “Ercan” yahut “Erciyes” kelimelerini düşünün; hepsinin başındaki “e”, “açık e” olarak telâffuz edilir. Ama, Türkçe’deki “e”lerin tamamı böyle “açık” değildir, daha başka “e”ler, meselâ “eşek”teki, “emir”deki “elli”deki ve “eziyet”teki gibi kapalı söylenen “e”ler de vardır ve bunların adedi açık “e”lerden çok daha fazladır.

        REKLAM

        Kelimenin başındaki, ortasındaki ve sonundaki “e”lerin tamamını uzatıp açık söylemeye kalkarsanız Türkçe lâstiğe döner, bozulur ve tatsızlaşır.

        Tarihî dizilerde neredeyse bütün “e”ler erkeklerin ağzında bu derde uğramıştı!

        Adam “Evet” yahut “Emredersin!” mi diyecek? Ağzını faraş gibi açıyor, alt ve üst çenesini birbirinden ayırabildiği kadar ayırıp “Eeeeeeeeeeveeeeeeeeet” diye birşey geveliyor!

        Telâffuz fukarası olan ve yaptırdıkları burun estetikleri yüzünden konuşmaları gevelemeye dönen hatun oyuncular İllâllah dedirtmişlerdi; şimdi ağızlarını faraş gibi açıp Türkçe’yi andıran ama asla Türkçe olmayan bir dilde saatlerce “Eeeeeeeeeeeee”leyen adamlar telâffuzun üzerine tüy diktiler!

        ŞİMDİKİ ZAMAN SİZLERE ÖMÜR!

        Dehşetle farkettim: Tuhaflık telâffuzdaki garabetle kalmamış, fiil çekimlerine de bir haller olmuş, fiilin sonuna gelen “...yor” eki çekilerek yapılan “şimdiki zaman” ortadan kaldırılmış, yerini “geniş zaman” almıştı!

        “Geliyorsun” yerine “Gelirsin” denmesi misâli...

        Tarihî dizilerdeki konuşmaları tarihî havaya büründürebilmek için şimdiki zaman yerine geniş zaman kullanılması gerektiği tuhaflığının kimin fikri olduğunu bilmiyorum ama bu salgın senaristleri de vurmuş olacak ki, yerli çekim tarihî diziler artık hep bu güdük ifadelerle dolu idi!

        Geçirdiğim azap dolu o gecede bütün sinirlerimin tepeme çıkmasına rağmen azimle tutmaya muvaffak olduğum notlardan birkaç örnek vereyim:

        Adam “Nereye gidiyorsun?” diye sormuyor, “Nereye gidersin?” diyor, cevap “Ava giderim” oluyor. Şimdiki zaman çekimi artık öyle bir tukaka görülüyor ki “ediyorsun”, “görüyorsun” veya “anlıyorsun” ifadeleri cümle içerisinde başka kelimeler ile beraber kullanılırken “Müsaade edersin”e, “İşte görürsün”e, “Ne yaptıklarını anlarsın”a dönüyor. Dizinin kahramanı muhatabına “Ne yaptığını sanırsın?” diye sorunca “Doğru olanı yaparım” cevabını alıyor. “Buraya gel!” sözü çoktaaaan sizlere ömür, “Gel”in yerine “Gelesin” geçmiş, “Merak etme” çoktan “Merak etmeyesin” hâline gelmiş, “Ne oluyor?” sorusu sanki yalvarı yakarıyormuşcasına “Ne olur?”a dönmüş, “Ne yazıyor?” değil “Ne yazar?” diyorlar.

        REKLAM

        Hani “Senin feriştahın gelse ne yazar?” denir ya, işte onun gibi...

        Dert bir değil ki! Dizilerde özellikle de jöne ait repliklerin sonuna bir “...dır”, “...dir” ilâvesi şart olmuş! Asık suratlı jön “İçim hiç rahat değil” mi diyecek, “İçim rahat değildir!” buyuruyor; derken sultandan emir geliyor, jönün çehresi daha da kasılıyor, ağzından “Sultan’ın buyruğu başımızın üstünedir” cümlesi çıkıyor ama “üstüneeeeediiiiir” telâffuzu ile...

        Ve, ikide bir mebzul miktarda “gayrı” sözü...

        “SİYAK” DİYE BİR KAVRAM VARDI...

        Fiillerin arkaik çekimlerini karmakarışık vaziyette tepe tepe, üstelik irkitici bir telâffuz ile kullanmak dizinin tarihî özelliğini güçlendirmez; aksine seyredenin, özellikle de o döneme meraklı gençlerin lisanını perişan eder!

        Türkçe’yi Arapça ve Farsça kelimelerden temizleme hevesiyle 1930’lardan sonra uydurulan ve “Öztürkçe” denen takır-tukur kelimeler dilin âhengini bozmuştu; tarihî diziler de şimdi Türkçe’nin siyakının, yani sözün gelişinin ve ifade biçiminin canına okuyorlar!

        Artık, yapılacak tek bir iş kaldı: Dizilerde bundan böyle bu garip fiil çekimleri ile beraber “olısardur”, “yazuklular”, “eydür”, “bağlanuban”, “bile gidelüm”, “tabışkan”, gibisinden eski ifadeler de yalan-yanlış kullanıldıkları takdirde Türkçe’nin üzerine tüy dikme çabası mükemmel şekilde neticelenmiş olacaktır!

        Diğer Yazılar