Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İntihar konusu, Robin Williams’ın kendi canına kıyması ile yeniden gündeme geldi. İşte hem Türk ve hem de Batı tarihine geçmiş olan meşhur intiharlardan bazıları...

        Robin Williams’ın herkesi şaşırtan intiharından sonra, dünyada verilebilecek kararların en zoru olan “insanın hayatına kendi eli ile bizzat son vermesi” konusu yeniden tartışılıyor. İşte, yazarından askerine, şairinden imparatoriçesine kadar dünya tarihine geçmiş intiharlardan bazıları... Irak’ı kaybeden Yarbay Süleyman Askerî Bey’in, Kleopatra’nın ve Midilli Adası’nın meşhur şairesi Safo’nun öyküleri.

        OSCAR’lı oyuncu Robin Williams’ın geçen gün kendini asması herkesi hem şaşırttı, hem de intihar kavramını yeniden gündeme getirip tartışmaya açtı.

        Dünyada verilecek en zor ve en önemli kararların insanoğlunun kendi canına kendi elleri ile kıyması, yani intihar etmesi olduğu söylenir. Tarihe geçmiş intiharların ardında şayet psikolojik bir dert yok ise kişilerin canlarına kıymalarının sebebi ya kendilerini çok kötü bir âkıbetin beklediği endişesi veya sebep oldukları büyük bir hatayı bizzat telâfi etme arzusu yahut artık yapacak bir işleri kalmamış ve dünyadan sıkılmış olmalarıdır.

        ÖLÜMÜNÜ HİSSEDİP YAZDI

        Bizde psikolojik dertleri yüzünden canına kıyanlar arasında en tanınmışı, Türkiye’nin ilk materyalistlerinden olan ve ölümün gelişini bizzat hissederek kaleme almak maksadı ile 1887’de henüz 35 yaşında iken bileklerini keserek intihar eden o devrin doktor-yazarlarından Beşir Fuad’dır. Sebep olduğu hatâyı hayatı ile telâfi etmek için intiharlardan bahsedildiğinde ilk hatıra gelen isim ise, Süleyman Askerî Bey olur.

        Rumeli’deki bütün genç subaylar gibi ilk gençliğinde İttihad ve Terakki Cemiyeti’ne giren Süleyman Askerî Bey bir müddet dağlarda eşkiya takip etmiş, Bağdat’a jandarma yüzbaşısı olarak gönderilmiş, sonra İtalyan işgaline uğrayan Libya’ya gitmiş ve orada birçok Türk subayı ile beraber işgalcilere karşı çarpışmıştı.

        57 GÜN YAŞAYAN DEVLET

        Türkiye’nin ilk organize istihbarat örgütü olan “Teşkilât-ı Mahsusa”nın kurucuları arasında o da vardı. İslam dünyasını biraraya getirmekle görevli dairenin başına geçmiş, Balkan Savaşı’nda Bulgarlar’ın işgal ettikleri Edirne’nin geri alınmasının ardından bazı arkadaşlarıyla beraber Batı Trakya’da sadece 57 gün devam eden geçici bir “Türk Hükümeti” ni kuranların arasında bulun muş ve hükümetin genelkurmay başkanı olmuştu.

        Yarbay Süleyman Askerî Bey, Birinci Dünya Savaşı’na girmemizin hemen ardından, 1915 Ocak’ında, Enver Paşa tarafından Basra Valisi; ardından da 28. Basra Fırkası Kumandanı ve nihayet “Irak ve Havalisi Umum Kumandanı” yapıldığında henüz 31 yaşında idi ve karşısında koskoca bir İngiliz ordusu vardı.

        ACELESİ FELÂKETİ OLDU

        Süleyman Askerî Bey’in hayali, İngilizler’i Irak’taki “İslam Birliği” düşüncesi altında birleştireceği Arap aşiretleri ile beraberce durdurmaktı ve “İngilizler’i Basra’dan süpürge sopasıyla kovacağını” söylüyordu. Mekke Şerifi Hüseyin’in, Irak’ın hemen yanıbaşındaki Arap yarımadasında büyük bir isyana hazırlandığının farkında değildi, kumandası altındaki düzenli birliklerin sadece bir tabur ve küçük birkaç müfrezeden ibaret olmasına rağmen, Irak’ı kurtarma hayalini hayata geçirebileceğine inanıyordu.

        Genç yarbay hayalindeki “İslam Birliği”ni kurmadan önce İngilizler’e ders vermeye kalktı ve Basra’nın kuzeydoğusundaki Karun Nehri’nin karşı sahiline geçerek İran’a ait olan ama İngiliz kontrolünde bulunan Ahvaz kasabasını işgal etti ve Abadan’a giden petrol borularını havaya uçurdu. Bu ilk harekâtın gelecekteki büyük başarısının müjdesi olduğuna inanıyordu; sonra güneye yönelip Basra’ya ilerledi ama o sırada çılgınca bir hata yaptı, 12 Nisan’da kendinden kat kat üstün İngiliz birliklerine saldırdı ve bu saldırı Irak’ın elimizden çıkmasının ateşleyicisi oldu.

        Türk ve İngiliz birlikleri arasında, Şuayyibe’deki Bercisiyye Ormanı’nın çevresinde üç gün boyunca şiddetli çarpışmalar yaşandı ve neticede İngilizler birliklerimizi neredeyse tamamen imha ettiler, esir alınan askerlerimiz de Uzakdoğu’daki esir kamplarına gönderildi.

        Süleyman Askerî Bey, hayale kapılmakla hatâ ettiğini ancak o zaman anlayabildi. Yaptığı bütün yanlışlara rağmen son derece namusluydu ve kendi cezasını bizzat vermesi gerektiğini düşündü ve kararını uyguladı: 14 Nisan 1915’te tek başına otomobiline bindi, tabancasının namlusunu şakağına dayayıp tetiği çekti.

        HALİL PAŞA’NIN ZAFERİ

        Karşılarında artık kuvvetli bir ordu kalmadığını gören İngilizler harekât planlarını değiştirip Bağdat’a ilerlemeye karar verdiler. Az sayıda Türk birliğinin koruduğu kasabalar tek tek İngilizler’in eline geçti ve Bağdat’ın kapısı olan Kuttülâmare de işgale uğradı. Enver Paşa bölgeye yeni güçler sevketti, 1915 Kasım’ında Selmanıpak’da yenilen İngiliz ordusu Kuttülâmare’ye çekilmek zorunda bırakıldı, Halil Paşa’nın kumandasındaki Türk birlikleri kasabayı kuşattılar ve İngiliz generali Townshend, 1916’nın 29 Nisan’ında 12 bin askeriyle beraber Halil Paşa’ya teslim olmak zorunda kaldı.

        IRAK’IN TAMAMINI KAYBETTİK

        Ama bu zaferden gerektiği şekilde istifade edemedik! Irak’taki birliklerimizin bir kısmı durup dururken İran taraflarına gönderildi ve Bağdat yolunun açık olduğunu farkeden İngilizler iyi bir hazırlıktan sonra 1917 başında kuzeye ilerlemeye başladılar. Bağdat korumasızdı, Türk birlikleri önceden geri çekilmişti, İngiliz ordusu 1917’nin 11 Mart günü şehri rahatça işgal etti ve Irak’ın tamamı elimizden çıktı.

        Bu sayfadaki kutuda, dünya tarihinin hayatlarına kendi elleri ile son veren iki meşhur kadınının hikâyesini de okuyabilirsiniz...

        Yılan zehirini tercih edeni de vardı, kayalardan atlayanı da

        TARİHÇİLİĞİMİZİN, özellikle de İstanbul tarihçiliğinin büyük ismi Reşad Ekrem Koçu’nun 1944’te yayınladığı ve şimdi gayet nâdir olan bir kitabı vardır: “Taçlı Fahişeler”.

        İKİ FARKLI İSİMLE ÇIKTI

        Koçu, daha sonra “Haşmetli Yosmalar” ismi ile ve ilâvelerle yeniden basılan kitabında Amiral Nelson’un metresi Lady Hamilton’dan Rusya’nın iki Katerina’sına ve Bizans’ın hipodromunda rakkaselik yaparken imparatoriçeliğe yükselen yani metreslikten devlet sahibi olanlara kadar uzanan geniş bir yelpazeye yayılan, tarihte nam salan bazı kadınların rüşvet, hırs ve kan dolu maceraları ile bazılarının intiharlarını anlatır.

        İşte, Reşad Ekrem’in “Haşmetli Yosmalar”ında anlattığı ve hayatlarına kendi elleri ile son veren iki kadının hikâyesi:

        - SAFO: Eski Yunan’ın şair kadınlarındandı... Zengin bir aileden geliyordu, çok iyi tahsil görmüştü ama bütün evlenme tekliflerini geri çevirdi... Onu sadece ve sadece genç kızlar ilgilendiriyordu! Onlar için şiirler söyledi, “Ey güzel kız, sen benimsin artık! Senin ölümsüz vücudunu Herperos’un meş’alesindeki ışığın içinden aldım. Tatlı fısıltıların fırtınadan sonraki yorgun denizin kırık sesini andırıyor” gibisinden mısralar döktürdü ve sonra sıkılıp hayatını intiharla noktaladı... O zamanlar “Lesbos” denen Midilli Adası’nda doğmuştu ve “Lezbien” kelimesi, bugünlere bu Lesboslu Safo’dan yadigâr kaldı...

        - KLEOPATRA: Reşad Ekrem’in ifadesiyle, “Şarklılaşmış Makedonya kanının esmer güzeli” idi... Milâttan önce 69’da doğdu, dokuz yaşındayken Mısır tahtına oturdu, Jül Sezar’la uzun süren bir macera yaşadı, hattâ Roma’nın bu meşhur liderinden bir de erkek evlât dünyaya getirdi. Romalı bir diğer kumandana, Antonyus’a âşık olup onun da yatağına girdi, Antonyus vasıtasıyla saltanat ortağı olan ağabeyi Diyonisos’u ortadan kaldırdı ama işleri birbirine sokunca kendisini zehirli bir engereğe sokturarak intihar etti...

        Diğer Yazılar