Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sizlerin uzaktan izlediği, benim Amerika’da yaşadığım için daha farklı bir perspektifle baktığım ABD Başkanlığı seçimleri nihayet sona erdi. Ortaya çıkan sonuç hakkında aylarca yazılır, çizilir artık. Yorum üzerine yorum. “Olmalıydı, olmamalıydı, olduğu için şöyle olacak, böyle olacak...”

        Şimdi bir de pek alışılmadık bir “First Lady” var ön planda. Medya için ne şahane malzeme. “Giyindi, açtı, kapattı, yattı, kalktı”, gelmişi geçmişi... Artık 8 yıl dinle dur. Dünyanın her köşesinde aynı terane. Bizler (yani seçmenler) ise öylesine bakıyoruz. Ağzımız açık dinliyor, heyecanlanıyor, üzülüyor, çılgınlar gibi ya karşı koyuyor ya da destekliyoruz.

        Bazen aklı ermeyen çocuklar gibi olduğumuzu düşünüyorum. Önümüze konulan oyuncaklarla öyle kolay dağılıyor ki dikkatimiz, konsantre olup düşünmemiz gereken asıl konuların yakınından bile geçmiyoruz. “Nasıl oluyor da bu kişi bu kadar oy topluyor?” sorusunu hakaret edici sözlerle cevaplamak yerine bilimsel bir düşünüşle irdelesek, aslında çok ilginç sonuçlar elde edebiliriz.

        Doğada hayvanların kendi liderlerini seçiş yöntemleri biyologlarca incelenmiş ve detaylı bir şekilde açıklanmış. Binlerce yıldır değişen hiçbir şey yok. Çünkü ortada dönen paralar, perde arkası, imzalanan anlaşmalar, binbir çeşit ayak oyunları yok. Yaşam tarzları, liderin nasıl olması gerektiğini belirliyor.

        Köpekse en uyumlu olan, şempanzeyse en fazla gürültü çıkaran, kurtsa en güçlü olan, çitaysa en hızlı koşan kendi grubuna lider olarak seçiliyor. Oysa insanlarda durum çok daha karmaşık. Psikologlar ve sosyologlar bir araya gelerek yıllardır bu konu üzerinde araştırmalar yapıyor.

        Ohio Üniversitesi psikologlarından Prof. Dr. Jon A. Krosnick, çok güzel bir örnek veriyor. “Oy kullanmak, sinemaya gitmek istediğinizde hangi filmi seyredeceğinize karar vermek gibi bir şeydir” diyor. Filme karar verirken hangi arkadaşınızın tavsiyesini dinleyeceğiniz, seçimlerde ne tür bir mantık izlediğinizi gösterir:

        1. Sizinle aynı filmlerden hoşlanan ama hiçbir film yorumu okumayan, diğer sinemalarda ne olup bittiğinden haberdar olmayan, seyrettiği filmi “Aman kaçırma” diyen arkadaşınızı mı, 2. Bütün sinemalardan haberdar, her yorumu okuyan, sinemacılık üzerine kitap yazabilecek bilgide olan ama sizin beğendiğiniz bazı filmleri bazen alelade bulan arkadaşınızı mı, 3. Çok iyi tanımadığınız halde bir keresinde tavsiyesini dinleyip seyrettiğiniz, filmden memnun kaldığınız arkadaşınızı mı dinlersiniz?

        Bu kararı verdikten sonra, Dr. Krosnick’e göre bakın bakalım oy verdiğiniz adaylara bakış açınız nasılmış.

        1. Sizin istediklerinizi dile getirerek ilginizi çeken ama aslında konunun hiç de uzmanı olmayan, dünya politikalarından pek de anlamayan bir adaya oy verenlerdenseniz, tamamen duygusal bir seçmensiniz.

        2. Size kişilik olarak pek sempatik gelmese de konu üzerinde çok bilgili, profesyonel ve problem çözmeye yönelik, kendine güvenli bir aday sizin seçiminiz olabilir. Mantıklı, kendinizden önce ülkenizi düşünen bir seçmensiniz.

        3. Daha önceden seçilmiş insanların kendini ispatladığını düşünerek hakkında detaylı bilgi öğrenmeyi gereksiz bulan, bilgi verilse bile umursamayan, bu konularda fazlaca kafa yormak istemeyen, sırf fanatizm olsun diye oy kullanan seçmenlerdensiniz.

        Diğer psikologlar da bu görüşe katılmakla beraber oy verirken insanların çok farklı etkiler altında bulunduğunu ileri sürüyor. Prof. Dr. Krosnick, “Oy bir eğitim, kültür ve tecrübe işidir” diyenlere, “Asıl etkili olan bunlar değil, bilinçaltıdır. Mesela kişilerin eğitimi, kültürü ve tecrübesi yüksek düzeyde olup bu özellikleri taşımayanlarla birlikte aynı kişiye oy vermelerinin ardında da aslında bu sebep yatmaktadır” diyor.

        Bu açıklamayı daha spesifik duygulara indirgeyen Toronto Üniversitesi doktorlarından Yoel Inbar ise (pek alakasız ve inanılması imkânsız gibi görünse de) insanların taşıdığı tiksinti duygularına göre oy kullandığını ileri sürüyor. Binlerce insan üzerinde yaptıkları istatistiki araştırmalara göre pis, kötü kokan, rahatsızlık verecek kadar karmaşık ortamlarda doğmuş, büyümüş ve yaşayan bireyler daha muhafazakâr oluyor.

        Aynı bireylerin temiz kokan, düzenli ortamlarda bir süre yaşadıktan sonra (ekonomik yaşam koşulları değişmese de) görüşleri çok daha farklı olabiliyor. Bu bilinçaltındaki insanlar için liderin fiziksel güzelliği de çok önem taşıyor. Kilolu, kısa boylu adayların, ne kadar konunun uzmanı olsalar ya da kurtarıcı özelliği taşısalar da şansları olmuyor.

        Nebraska Üniversitesi psikologları ise oy verirken “korku” faktörünün etkisini ortaya koymuş. Korkuyla büyütülmüş insanların ideolojilerinin daha sağ kanada yönelik olduğunu göstermişler. Psikologlara göre terörden, ekonomik krizlerden sıklıkla söz eden partiler korkuyla büyütülenlerin seçimi oluyor. Liderliğe soyunan birçok adayın takip ettiği yol ise önce halkın korkularını tayin etmek, daha sonra da o korkuları sürekli dile getirmek oluyor.

        Bu noktada son yıllarda haberlerde en çok konuşulan terör ve global iklim değişikliklerini dinleyen Amerikalıların Donald Trump’a oy vermesi çok normal görünüyor. Çünkü Trump’a göre iklim sorunu yok, terör ise kolayca başı ezilecek bir yılan.

        Diğer yandan toplum psikolojisi üzerine çalışan uzmanlar, bütün dünya ülkelerinin genel bir psikolojik değişime uğramış olduğunu vurguluyor. Kendilerini temsil etsin diye seçtikleri insanların şık giyinip doğru sözler söyleyip icraatıyla hayal kırıklıkları yaşatmalarından, bütün insanlık bıkmış durumda. Bu yüzden halkın dilini kullanan liderler artık daha revaçta.

        Tabii liderlerin halkın dilini kullanmayı gerektiğini bildiği için mi yoksa gerçekten halkının sorunlarını hissettiği için mi o stratejiyi uyguladığını anlamak birçok seçmen için zor. Birileri ne güzel söylemiş: “Bütün insanlar av sonrasında, savaş sırasında ve seçim öncesinde yalan söyler.”

        Psikologların bu açıklamalarından yola çıkarak, bir dahaki sefere oy vermeye gittiğinizde çevreye ve kendinize başka bir gözle bakın. “Verdiğiniz oyun ardındaki psikoloji nedir?” bir düşünün. Önce kendimizi analiz edebilmemiz lazım ki daha sonra karşı tarafı anlayabilelim. Fark edecek ve hissedeceksiniz ki oy vermek demokrasi gibi hissedilmiyor artık. Manipüle edenler ve manipüle edilenler...

        Diğer Yazılar