Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        VEDA insanı en çok zorlayan, yüreğine kördüğüm atan duygulardan biridir. Çocukluğumuza, okul arkadaşlarımıza, sevdiğimize, aile bireylerimize, vatanımıza, profesyonel hayatımıza, özgürlüğümüze ve mal varlığımıza... Kısacası alışkın olduğumuz düzenimizdeki her değere bazen veda etmek durumunda kalırız. Kısa süreli ya da bir daha görmemecesine “hoşcakal” demek gerçekten “sıkıntılı” bir psikoloji. Her şeye çare olacağı söylenen “zaman” kavramı vedanın açtığı çentiklere yeterince merhem olamıyor ki her geriye dönüp baktığımızda bizden kopanlar hatırlanınca (o hepimizin bildiği) derin bir iç çekiş istemsizce kendini gösterir.

        Psikologlar insanların genel anlamda yaşadıkları mutsuzlukları bir ağaca benzetiyorlar. Bu ağacı canlı tutan ve güçlendiren ana kökün yaşamımızdaki değişikliklere karşı gösterdiğimiz direnç olduğunu, bu yüzden aslında var olan ve yeni gelen mutlulukların farkına varmadan başımız geriye dönük, veda ettiklerimize özlemin getirdiği içsel bir isyanla huzursuz ve mutsuz yaşamımıza devam ettiğimizi ileri sürüyorlar.

        Ben kendi hayatımdaki vedalarımdan öğrendim ki, gücümün yetmediği, değiştiremeyeceğim değişiklikler üzerinde uzun süreli konsantre olmam sadece kısıtlı, yorucu ve bir o kadar da zorlu olan hayatımı daha da yokuşa sürüyor; acıtma süresi otomatik olarak uzadıkça uzuyor. Eğer veda sonsuzluğa yolculanan bir sevdiceğimize ise elbette kelimelerin yetersiz olduğu bu noktada ne mantık, ne manevi söylemler ne de psikologların bilimsel yaklaşımları düşen közü söndürebiliyor. Bu noktada parmak izi kadar bireye has yas şekli karşısında yapılacak tek şey seçilen yönteme saygı duymak ve sessiz kalmaktan öteye gidemiyor.

        Hayata bakış açısını biraz değiştirince diğer her türlü vedanın aslında hayatımızda yeni başlangıçlara “merhaba” olduğunu anlamak hiç de zor değil. Psikologlar (İngilizce) “endowment effect” yani “bendeki daha değerli” olarak adlandırılan bir insan psikolojisinden bahsederler. Bu çok garip psikolojik etki özellikle belli materyallere (ev, araba, eşya, vs.) veda ettiğimizde bizi çok yıpratıyor. Endowment effect’i en güzel tanımlayan bilimsel araştırmayı özetleyeyim isterseniz: İki öğrenciden birine bir fincan hediye ediliyor. Fincanı bir süre kullanan öğrenciyle kendisine hiçbir şey verilmeyen öğrenciye aynı anda aynı soru yöneltiliyor: “Sence bu fincan kaç lira eder?” Fincan sahibi olmayan öğrenci gerçek fiyatına yakın bir tahminde bulunurken fincanı kullanan fincan sahibi ise değer olarak normal fiyatın 4-5 katı fazla bir tahminde bulunuyor. Bu deney binlerce öğrenci üzerinde yapılmış. Sonuç hep aynı. İnsanoğlu olarak elimizdekilere olması gerekenden fazla değer verdiğimiz bir gerçek. Çünkü işin içerisine hep duygusallık giriyor. Mantığın uzaklaştığı yerde ise duygusal kaos başlıyor. Yapılan başka bir bilimsel analize göre ise çocukluğumuzdan itibaren kafamızda oluşturduğumuz anlamsız bir “önemliler” listesi var. Belli markalar, markaların getirdiği yüksek fiyatlar, isimler, meslekler... Bunlar veda ettiğimiz her ne ise aslında hayatımızı karartmaya değmeyecek, bizi biz olmaktan edemeyecek doneler olmakla birlikte sahneye atlayarak büyük roller oynuyorlar. “Ama çok pahalıydı...” “İyi bir işti...” “Herkesin gözü vardı...” “Meşhurdu...”

        Psikologlara göre bazen çok da hazzetmediğimiz şeylere ve kişilere bile veda etmek zor geliyor insanoğluna. Bunun ardında sadece alışkanlıklar yatıyor. Örneğin ofisinizde oturmaktan yırtılmış koltuğunuzun yerine gelen yenisi, hemen karşınızdaki masada çalışan, favoriniz olmayan mesai arkadaşınızın yerini şen şakrak bir insanın alışı bazen hiç de hoşunuza gitmeyebiliyor. Ne ilginç değil mi?

        Sonuçta, şu ya da bu sebeple neye veda edilirse edilsin psikoloji uzmanları olayın üzüntüsünü yaşamamak için veda edilen şeye ya da bireye değil, vedanın ardından gelecek yeniliklere konsantre olmamızı öneriyorlar.

        Bilim insanlarının bu önerisinden yola çıkarak söylemek istediğim asıl konuyu açıklayayım: Yaklaşık 8 yıldır haftada bir kez sizlere bilimsel konuları kendi açımdan analiz ederek getirmeye çalışıyorum. Bu makalemle sizlere veda etmek durumundayım. Çünkü 1. Planetary Society aracılığıyla NASA’da yürütülecek önemli bir projede görev almam, düzenli bir yazma sistemi içerisinde kalmamı engelleyecek. 2. Bitirmem gereken yazdığım kitaplar Houston’un nemli havasında küf tutmaya başladılar.

        Ayrılırken yaklaşık 8 yıldır okuduğunuz, desteklediğiniz, eleştirerek daha iyiyi yapmaya teşvik ettiğiniz için siz okurlarıma, Habertürk’te yazmaya başlamamı sağlayan ve yazdığım sürece destek olan Sayın Fatih Altaylı’ya, son derece profesyonelce, şevkle çalışan yayın ekibine, emeği geçen gizli kahramanlarıma, böylesi bir bilimsel köşeyi Türkiye gazeteciliğine ilk kez getiren tüm Habertürk yetkililerine özellikle teşekkür etmek istiyorum.

        Bu veda da aslında yeni bir başlangıca merhaba. Zaman zaman, her hafta olamasa da yeni açmış olduğum, kısa sürede hızla büyüyecek bireysel sayfam www.nevalogy.com’da siz bilimseverlerle buluşmaya devam etmeyi planlıyorum. İngilizce olan sayfada sadece sizler için “Türkçe” bir bölüm olacak. Yazmaya vakit bulamadığım haftalarda videoya kaydettiğim sohbetlerimle canlı canlı sohbete ne dersiniz?

        Şimdilik hoşçakalın, bilimle kalın...

        Diğer Yazılar