Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ortaokul ve lise çağlarında, “üç cim” adını verdiğimiz bir taş oyunu oynardık. Bu oyun için önce iç içe geçmiş üç kare çizer, bu kareleri köşelerinden ve dört kenarının ortasından çizgilerle birleştirir, sonra da elimizdeki dokuz taşı sırayla çizgilerin kesiştiği köşelere yerleştirirdik. Oyunda üç taşı aynı hizaya yerleştirebilen oyuncu, rakibinin yerleş- tirdiği en kritik taşını alırdı. Kimin taşı üç taşın altına düşerse oyunu kaybederdi.

        Tecrübesiz bir oyuncu rakibinin aynı karenin birbirinden tamamen uzaktaki köşelerine yerleştirdiği taşları önemsemez, kendi oyununu kurmaya çalı- şırken, rakip aynı karenin üçüncü köşesine taşını yerleştirdiği anda tuzağını kurmuş olurdu. Sonra yan yana getirdiği birbirine paralel iki cim arasında taşının her hareketinde rakibinin bir taşını oyun dışına alırdı.

        YAŞANANLARA BAKINCA BU OYUNU HATIRLADIM

        Son 1 yılda uluslararası ilişkiler açısından olup bitenlere bakınca bu oyun aklıma geldi.

        * ABD ve AB ülkeleri 15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında Türkiye’yi yalnız bırakmakla kalmadı, FETÖ mensuplarını koruma altına aldı.

        * Kredi derecelendirme kuruluşları, Türkiye’nin notlarını yatırım yapılabilir seviyenin altına düşürdü.

        * Almanya, Türkiye’den gelecek iktidarın siyaset aktörlerinin toplantı yapmalarını engelledi. Benzeri kararları başka AB ülkeleri de aldı.

        * Hollanda ile yaşanan şiddetli gerginlik de aynı sebepten oldu. Türk bakanların ülkesine girmesine izin vermedi.

        * Neredeyse bütün AB ülkeleri PKK/PYD yandaşlarına kucak açmış durumda.

        * Almanya ve Hollanda başta olmak üzere bazı AB ülkeleri açıkça ilan etmese de gayri resmi olarak Türkiye’den tedarik ettiği ürünlerin ithalatını sınırlandırıyor, yatırım projelerini iptal ediyor, hatta bazı tedarik sağlayıcılara tesislerini, AB’nin yeni üyesi Doğu Avrupa ülkelerine taşımalarını tavsiye(!) ediyor.

        * Başta ABD, İngiltere olmak üzere, kısmen Almanya, Türk işadamlarının banka hesaplarını, o ülkede yatırım yapmış veya ticaret yapıyor olsa bile kapatıyor. Özellikle politikacılarla ilişki içinde olan işadamlarının hesaplarını sıkı denetime almaya başladılar.

        * ABD önce 8 Müslüman ülkeye vize yasağı getirdi. Söylentilere göre bu yasaklı ülkeler arasında önce Türkiye de yer almaktaydı.

        * Yine ABD ve İngiltere, kendi ülkelerine doğrudan uçuşlarda elektronik araçların uçağa alınmasını yasakladı.

        * Hem ABD hem de Rusya, Suriye’de PYD’yi desteklemeye açıkça devam ediyorlar ve hatta PYD bölgesine asker konuşlandırarak açıkça Türkiye’nin önüne cephe açtılar.

        * Bütün ikili görüşmeler ve karşılıklı işbirliği duyurularına rağmen, Rusya Türk mallarına koyduğu yasakları tam anlamıyla kaldırmadı.

        * Almanya, Türkiye’ye bazı silahları veya askeri malzemeleri satmayı durdurdu.

        * ABD, Türkiye Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı’nı gözaltına aldı. Bazı eski bakanlar ve üst düzey bürokratlar hakkında dava açtığı söylentileri var.

        * Geçen hafta içinde Türkiye’yi ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı, PYD konusunda kendi tezlerinde ısrarcı davrandı ve darbeye karıştığı açıkça belli olan Adil Öksüz’ün darbeden hemen sonra konsolosluğundan aranmış olmasını savundu.

        * Türkiye bu ziyaretten sonra Fırat Kalkanı Harekâtı’nı tamamladığını duyurdu. Pek çok şehit veren Türkiye’nin askerlerini Suriye’den çekeceği dile getiriliyor.

        * Son olarak AKPM (Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi), Türkiye’nin “üyelik görüşmeleri statüsünü” yeniden tartışabileceğini duyurdu.

        MUTLAKA BİR ÇIKIŞ STRATEJİSİ VARDIR

        Bütün bu uygulamalar, gerçekten birbirinden bağımsız ve ortak istikameti olmayan tedbirler olabilir. Böyle olsa bile, ülkemizin itibarını zedelediği ve ekonomimize zarar vereceği açık.

        Ya daha büyük bir oyunun taşlarını, birbirinden bağımsızmış gibi farklı köşelere yerleştiriyorlarsa?

        Master bir stratejinin tamamlayıcı taktikleri ise endişe verici bir durum var demektir. Çünkü, hepsini birlikte okuduğumuz zaman, Türkiye’yi giderek yalnızlaştıran bir tablo ortaya çıkıyor.

        Bu durum komplo teorisiyle geçiştirilebilir mi? Ya da “3’üncü havalimanı gibi küresel etkileri olacak yatırımlara tepki” demek, sorunu hafifletir mi?

        Bütün bunların komplo veya kıskançlık eseri olduğunu kabul etsek bile, bu uygulamalardan zarar görmemek için daha etkin çözüm stratejileri geliştirmek gerekir.

        Yönetim bilimi, “Şartlar ne kadar ağır olursa olsun mutlaka bir çıkış stratejisi vardır” der. Bu tür krizlerde “sorunu kabul etmek, içe kapanmamak, bütün gücü merkezde toplamamak, şeffaflığı ve demokrasiyi artırmak, doğru ve geçerli bilgiyle karar vermek ve etkin diplomasi uygulamak” ön şarttır.

        Unutulmamalı ki, esas zafer rakiple savaşmadan kazanılandır.

        Diğer Yazılar