Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KUMPASA herkesin inandığı yıllarda Amerika’nın önemli üniversitelerinden Johns Hopkins’e bağlı olarak Türkiye uzmanı olarak çalışan Gareth Jenkins bizim basının yapmadığını yaptı, Ergenekon davasını incelemeye başladı. Jenkins bu davaya kuşkuyla yaklaşıyor ve bir kumpas ve FETÖ izine dikkat çekiyordu. Suçlamalar arasındaki tutarsızlıklara, delil yetersizliğine dayanarak davanın inandırıcı olmadığını vurguluyordu.

        FETÖ yıllarca demediğini bırakmadı Jenkins için. Karakter suikastında uzman olan örgüt Jenkins’in itibarını yerle bir etmek için uğraştı. Titizlikle kaleme aldığı raporu bizde ilk başlarda alıcı bulmasa da uluslararası kamuoyunun iç dinamikleri karmakarışık olan Türkiye’yi anlamak konusunda son derece etkili oldu ama.

        Aynı dönemde FETÖ yabancı gazetecileri etkilemek, kendi kumpasına ikna etmek için durmaksızın konferanslar düzenliyordu.

        KUMPAS YILLARI

        Rumi Forum, Gülen Institute, Medialog Platform gibi her biri Gülen’le ilintili örgütler ise gerek Washington D.C.’de gerek İstanbul’da gazetecilere Türkiye’yi nasıl haber yapmaları gerektiğini anlatıyordu. Bazı gazeteciler de örgütü aklayan konuşmalar yapıyordu.

        Jenkins koskoca bir örgütün propaganda savaşına karşı mücadele verdi, sadece gerçeğin peşinden koştu ve propagandayı değil, bilgiyi ciddiye aldı. Zaman Jenkins’i haklı çıkardı. Şimdi ona ajan diyen örgüt üyeleri, FETÖ toplantılarını düzenleyen, konuşmacı olanların çoğu kaçak.

        Harvard öğretim üyeleri Pınar Doğan ve Dani Rodrik de ilk başta ailelerine dokunduğu için Balyoz davasını incelemeye başladılar. Cambridge’deki evlerinin mutfaklarında sabaha kadar bilgisayarlarının başında iddianameyi didik didik edip sahte plakalardan yazı tiplerindeki tutarsızlıkları buldular. Kimse yazmasa da blog’larında hem İngilizce hem Türkçe bulgularını duyurdular. Yabancı basın 2 Harvard profesöründen bu tuhaflıkları duyunca FETÖ’yü Türk kamuoyundan önce öğrendi.

        BATI KAMUOYU

        Aynı dönemde Sedat Ergin ve Ezgi Başaran gibi gazeteciler binlerce sayfalık iddianameleri okurken kimi köşe yazarları “Hepsini okuyacak vaktim yoktu, aradım Mehmet Baransu’yu, bana özetledi” diye yazı yazdılar, yazabildiler. Baransu şimdi hapiste, Sedat Ergin doğru bildiği yoldan dönmedi ve 15 Temmuz’daki FETÖ izlerini deşifre ediyor her gün.

        Önceki gün Bekir Bozdağ’ın dediği gibi Türkiye’de FETÖ’yle mücadele konusunda epeyce yol alındı. Ama şu gerçekle yüzleşmemiz gerekiyor: Batı kamuoyu 15 Temmuz’u FETÖ’nün yaptığına bir türlü ikna olmuyor. FETÖ’yle mücadelede sadece yurtiçine yoğunlaşıldığı için Batı basını yoğun FETÖ propagandası altında.

        Örgüt bir zamanlar Türkiye’deki yabancı gazetecileri ikna etmek için uğraştığı gibi şimdi de dünyadaki gazetecilerin beynini yıkamaya çalışıyor. Türlü mağduriyetler, olağanüstü hal şartlarında oluşan geçici aksaklıklar propagandanın yaygın bir şekilde kabul görmesine katkıda bulunuyor.

        Wall Street Journal aklarcasına FETÖ lideri Kırık Hoca’ya sayfalarını açıyor, çünkü bu dönem FETÖ tehlikesini dünyaya anlatacak bir Gareth Jenkins, bir Pınar Doğan yok. Peki neden yok?

        #MIKONOS

        BİR TÜRK ADASI

        BİR zamanlar Bodrum, sonradan da Çeşme’nin çektiği zulmü şimdi Mikonos çekiyor. Özellikle bu sene Yunanistan’ın modası biraz geçen parti adası tam bir Türk istilası altında. Dikkat ederseniz magazin figürleri sosyal medya hesaplarında hep Mikonos mekânlarından fotoğraf koyuyor, sosyetenin genç kuşağı bir zamanlar teknelerini demirlediği Türkbükü’nden çoktan yelken aldı ve Mikonos kıyılarına demirledi.

        Yunan adalarında Türk müşterileri yeni bir fenomen değil, adıyla bilinen Türk müşteriler uzun yıllardır Nammos başta olmak üzere adanın meşhur mekânlarına servet yatırıyor. Ancak son yıllarda Türkiye’deki kültürel iklim eğlencenin eksenini tamamen Yunanistan’a kaydırdı.

        Mesele sadece Türk kıyılarında turistlerin kazıklanması, gelir dağılımı oranına göre astronomik hesapların getirilmesi değil. Türk zengini yıllardır Türkbükü’nde kazıklandığını zaten biliyordu, pek de şikâyeti olmamıştı.

        Anladığım kadarıyla Mikonos’un özellikle bu yaz Türk adası olmasının altında zenginlerin bir tür tedbir alma telaşı yatıyor. Eğlenerek görünmemek, göze çarpmamak, laf gitmemesi, masaların üstünde dans ederken fark edilmemek, paparazziye yakalanmamak... Bir tür zengin takiyesi de denebilir buna. Kim bilir kaç çeşit hesap geçiyordur kafalarından.

        Ancak bu da geçici bir tedbir. Zira Türkler bir yere gittiklerinde Türkiye’yi de beraberinde götürüyor. Eskiden Nammos’ta birkaç Türk görünürken şimdi neredeyse tamamı Türklerden oluşuyor. Dünyanın en etkili iletişim aygıtı fısıltı gazetesi bir süre içinde Mikonos’tan da yıldırım baskıya başlar, akıllı telefon devrinde magazin basınının paparazziye de ihtiyacı yok.

        Yunanistan’a kaçan Türkler bir süre sonra geldikleri gibi giderler, söyleyeyim.

        HIP-HOP ZAFERİ

        1970’lerin sonunda Bronx’ta Jamaica’lı müzisyenlerden esinlenerek başlayan hip-hop kültüründen doğan rap müziği bugün resmen Amerika’da en çok tüketilen müzik türü oldu. 2 gün önce Forbes’ta rap’in artık ana akım kültür olduğu ve rock’ın yerine geçtiği tescillendi.

        Nielsen verilerine göre ABD’de müzik tüketiminin yüzde 25.1’ini R&B ve hip-hop oluşturuyor, rock müzik ise yüzde 23’te kaldı. Albüm satışlarında rock hâlâ önde, ama dinleyicisi daha yaşlı olduğundan müziği Apple Music ya da Spotify’dan değil, eski usul dinliyor.

        Birkaç sene önce Kanye West bir söyleşide “Yeni rock yıldızları biziz” dediğinde çoğu insan ne demek istediğini anlamamıştı. Bugün U2 kendinden söz ettirmek için Kendrick Lamar’ın albümünde yer alıyor.

        Amerikan Başkanlarının, first lady’lerin zamanında savaş açtığı, rap’in uyuşturucu ve silahla özdeşleştirilip tu kaka edildiği yıllardan bugüne gelinmesi çok önemli bir zafer aslında. İyi ki zamanında dönmüşüm.

        Diğer Yazılar