Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        #BerlinNotları

        AVRUPA’da sınırların kalkmasıyla birlikte sadece Almanya’dan değil, kıtanın dört bir yanından sanatçıların, bohemlerin, gençlerin çekim merkezi olan Berlin’e bir soğukluk gelmiş, o eski havasını kaybetmiş gibi. Berlin geleneksel olarak özgürlüklerin şehri, aynı zamanda da Avrupa’nın geri kalanına kıyasla daha ucuz olduğundan bir çekim noktası olmuştu. Dahası yüzölçümü olarak büyüktü, herkesi barındıracak kadar çok alan var, durmaksızın evler yapılıyordu.

        Ucuz havayolu şirketleri sayesinde de ulaşmak mümkün olduğundan turistlerin de hafta sonları partilemeye geldiği bir durağa dönüştü Berlin. Avrupa’nın en iddialı elektronik müzik ortamı (Almanya’nın disko kültürüne katkısının adeta bir devamı olarak) burada filizlendi.

        Çok kültürlülüğü bağrına basan Berlin’de son yıllarda yabancılara karşı bir hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük gözle görülür olmaya başladı.

        MÜLTECİ MESELESİ

        New York’tan Berlin’e taşınan İsrailli bir gazeteci arkadaşımla Neukölln bölgesindeki Suriyeli göçmenlerin ağırlıkla yaşadığı sokakta yürürken de konumuz buydu. Neukölln’de yol üstündeki Türkçe isimli mağazalarda çaydanlık satılıyor, McDonald’s’ta sadece Türkçe konuşuluyor. “Mevlana Enfes” isimli bir dükkân ne satar çok merak ettim, ama mesai saatlerinin dışındaydı.

        Türklerin ağırlıklarının hissedildiği bu sokaklar şimdi kendi içinde bir değişim geçiriyor. Halep yemekleri, falafelciler bulmak ve Arapça dükkân isimlerine rastlamak mümkün. Bir yandan da Neukölln fena halde (Berlin’in diğer bölümleri gibi) Brooklyn olmaya çalışıyor. Kültürel çatışmanın en göze battığı sokaklardan birinden geçiyorum.

        Almanya’nın gözle görünür bir mülteci meselesi var, ama asıl sıkıntı ve kaba davranışı tetikleyen onlar değil. Aksine Berlinliler gelişmiş ülkelerden gelen ve şehirlerine yerleşen Batılılardan çok şikâyetçi. Özellikle de İngilizce konuşanlardan.

        Berlin’in kapılarını dünyaya açması ve sunduğu imkânlar son yıllarda pek çok teknoloji yatırımcısının iştahını kabarttı ve burayı merkez bellediler. Teknoloji firmalarında neredeyse sınırsız bütçe olduğu için de gelmeleriyle birlikte şehrin ekonomisi hareketlendi, ama aynı zamanda fiyatlar yükseldi.

        DEĞİŞİME DİRENÇ

        Berlinliler havalı bir şehre gelip birkaç sene yaşayıp sonra da bir başka yere gidecek geçici insanları istemiyor. Gelip hayatlarını zorlaştıracaklarından, fiyatları artırıp evlerinden edeceklerinden endişe ediyorlar. Ve direniyorlar.

        Bu tipik soylulaştırma savaşında doğrusu kafam karışık. Berlin gibi yerle bir olup sonradan kurulan, dışarıdakilerin etkisiyle bugünkü ışıltısına kavuşan bir şehrin değişime direnmesi bana çağdışılık gibi geliyor. Hiçbir yerde kredi kartı geçmemesi, Uber’in önüne taş konması gibi. Kaldı ki yabancılardan şikâyet eden Berlinliler ucuza kiraladıkları evlerini gelen ziyaretçilere birkaç günde aylık kiralarını çıkartacak fiyatlara AirBnB’den kiralıyorlar. Fiyatlar yükseliyor, ama Berlin’de hiç olmadığı kadar çok ve güzel lokanta açılıyor, yeni mağazalar beliriyor, çok kültürlülük sokaklarda bile kendisini belli ediyor.

        Berlinliler ucuza yaşamaya, hiç çalışmamaya, işsizlik maaşıyla geçinmeye iyi alışmıştı doğrusu. Sorunlardan biri sınırların pek anlamının kalmadığı (ama birilerinin ısrarla yine sınır örmeye çalıştığı) bir dünyada Berlin gibi şehirler değişime direnerek ne kadar ayakta olabilir?

        Bu aynı zamanda bir İstanbul sorusu.

        *************

        GOOGLE’IN SAVAŞI

        BERLİN’de yenilikçiler ile gelenekçiler arasındaki çatışmanın en net örneği eski Türk mahallesi (ve solcuların, punk’ların, sanatçıların da yaşadığı) Kreuzberg’de Google’ın başına gelenler.

        Mitte’de zaten bir ofisi bulunan Google’ın da sahibi olan Alphabet, Berlin’de genişlemek için Kreuzberg’de bir kampus açma girişiminde bulundu. Belediye başkanının heyecanla açıkladığı proje başta Yeşiller Partisi olmak üzere yerel halka takıldı ve beklenmedik bir tepki topladı. Her türlü izni alınmasına, bu sene açılması beklenmesine rağmen şimdi start-up’lar için bir “kuluçka” (incubator) işlevi görecek bu kampusun kaderi yine oylanacak.

        *************

        İSTANBUL NASIL DÜNYA ŞEHRİ OLACAK?

        EVLERİNİ AirBnB üzerinden kiraya veren İstanbulluların bildiği gibi son birkaç yılda kente yabancı akımı neredeyse durdu. Evini sürekli Fransızlara, Almanlara kiraya veren bir arkadaşım artık hiç rezervasyon talebi alamamaktan yakınıyordu.

        Gezi, ardından terör olayları, bir de Batı basınındaki Türkiye algısı yabancıların ayağını kesti İstanbul’dan.

        Halbuki altı-yedi sene önce tıpkı Berlin gibi bir değişimin eşiğindeydi Türkiye. Tıpkı Berlin gibi yabancı start-up’lar İstanbul’u keşfedip burada start-up girişimlerinde buluşmaya çalışmıştı. Siyasi gelişmelerin ötesinde Youtube’un kapatılması, sosyal medyanın engellenmesi, booking. com gibi sitelerle yaşanan vergi savaşları da bu girişimci yabancı gençleri uzaklaştırdı.

        KARAR VERİLMELİ

        Herhangi bir soylulaştırma girişimi de zaten iç dirençle karşılaştı: Türk’ün Türk’e uyguladığı baskı yüzünden. Tophane’deki sanat galerisi baskını, Radiohead dinleyen gençlere saldırı henüz çok kültürlüğe açık olmadığımızı gösterdi.

        İstanbul’un geleceğini tasarlayanların bir karar vermesi gerekiyor artık. Eski dünyanın ezberlerine hapsolup biz de yabancıları dışlayacağız, taksicilere boyun eğip Uber’e ceza keseceğiz ve biz bize mi yaşayacağız? Yoksa sınırları açıp İstanbul’u dünyanın bir çekim merkezine mi dönüştüreceğiz.

        Keşke Kreuzberg’de dirençle karşılanan Google’a Türkiye kampus açsa.

        Asıl ironik olan, tıpkı Almanya’daki gibi Türkiye’de de uzun yıllar değişime solcuların tıkaç olduğuydu. Orada küçük partilerin, solcuların, azınlıkların sözü geçiyor. Bizde onları hiç dinleyen yoktu, yargıda da ağırlıkları kalmadı. Ama direniş zihniyeti capcanlı.

        Diğer Yazılar