Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TOPLUMDA bir Muharrem İnce rüzgârı estiği inkâr edilemez. İzlenme oranları ve sosyal medyadaki erişimine dayanarak rakamsal bir dayanağı olduğu da ortada. Ne yalan söyleyeyim, İnce’yi izlemekten ben de keyif alıyorum.

        İnce laf sokuyor, lafı iyi döndürüyor, tam da televizyonun beklentilerini karşılıyor. Esprisi, öfkesi, geyiği, ciddiyeti dengeli ama daha çok 90’lardaki tartışma programlarını izler gibi izliyorum onu. Televizyona bağımlı olduğum yıllarda sabahlara kadar Savaş Ay’ın “Sanatçı kimdir?” diye ünlüleri tartıştırmasını, Bülent Ersoy’un sabaha karşı 03.00’te telefonla canlı yayına bağlanmasına kilitlenirdim.

        “Siyaset Meydanı”ndan tutun da “A Takımı”na, hatta Erman Toroğlu’nun “Maraton”una kadar bizi ekrana yapıştıran programlar tam da televizyonun yapısı gereği geçici, derinlikli bir bilgi vaat etmeyen yapımlardı. İzlerken saatin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz ama ertesi sabaha pek bir şey kalmıyor. Ne herhangi bir konu tarafından aydınlanmış olarak ayrılıyorsunuz ekran başından, ne de oturduğunuzda ikna olduğunuz düşüncelere meydan okunuyor. “Sanatçı nedir?” sorusuna Sacit Aslan mı ikna edecekti beni? Ya da 300 yıllık Kürt sorunu 5 saatin sonunda mı çözülecekti?

        SEÇİM HÜSRANI

        İşte İnce’nin televizyon performansı da geçici bir haz gibi. “Oh ne güzel laf çaktı” diye tatmin olanlara bakıyorum, hep aynı mahallenin, hep kendi söylediklerini dinlemeyi seven, sadece birbirleriyle aynı düşünen mahallelerin insanları. Kurdukları yankı odasında karşılıklı İnce’yi övüyorlar.

        Bu mahallenin geçmişteki birçok hüsranda olduğu gibi 25 Haziran sabahı da hayal kırıklığıyla hayata başlamasından endişe ediyorum. Çünkü birbirlerini gaza getirmekte ustalar ama dışarıyı göremiyorlar. Ben ise beni bile kendisine oy vermeye ikna edemeyen İnce’nin nasıl 50+1’i bulacağını düşünüyorum.

        Dinleyen ve konuşanın birbirinden pek farkının olmadığı siyasi tartışmalarda miyopluk kaçınılmaz. Ne yazık ki şu ana kadar İnce’nin ekran performansına da hep bilindik, tahmin edilebilir kesimler alkış tutuyor.

        Ben bu geyik muhabbetinin sürdürülebilir olduğunu düşündüğüne inanmıyorum. Türk izleyicisi televizyon şovlarından çok çabuk sıkılıyor, çok çabuk tüketiyor çünkü.

        YANLIŞ PROPAGANDA

        Kaldı ki İnce, ekranda şovu diri tutmak adına siyasi propaganda tekniklerini de yerle bir ediyor. Bu gibi programlar aslında adaylar için propaganda platformu ama İnce kendisine verilen fırsatı geyikle, laf sokmayla harcıyor. Doğru nefret objelerini hedeflediğinden de nokta atışları beğeniliyor.

        Halbuki seçimlerde adayın bir-iki kritik mesajı olur ve bunu tekrarlar durur. Bir pazarlama, bir satış işinden pek farklı değil seçim kazanmak. Aynı lafları döndürüp döndürüp tekrarlayarak, ne sorulursa sorulsun istediğin yanıtı vererek kendi reklamını yapıp “ürününü” satarsın...

        Bu alanda mevcut siyasetçiler arasında Erdoğan’ın ustalığı tartışılmaz. Seçmenin kafasını karıştırmadan 16 yıldan sonra bile hiç mesajdan şaşmadan oy istiyor. Bu sefer sık sık “tecrübe” ve “ustalık” vurguları yapıyor, geri kalan da dolgu. İnce’nin ise toplamda büyük bir mesajı yok ve ayrıntılarla günü idare ediyor.

        Kuşkusuz bu yönüyle ilgi odağı da oluyor. Ama oya tahvili en fazla sınırlı olabilir. Ürünün alıcısı zaten hazır ama karşı mahalleden müşteri çekemiyor bir türlü. Kaç AK Parti seçmeni İnce’yi izleyip oyunu değiştirmeye ikna olmuştur? En fazla marjinal bir kaymadan söz edilebilir ama seçim de karşı mahalleyi fethetmeden kazanılamıyor maalesef.

        ***********

        PAZARLIK HDP’NIN HAKKI

        HAYKO Bağdat’ın “Biz HDP’liler” diye başlayıp “Hiçbir şartta muhalefete oy yok” diye meydan okuyan yazısına, Selahattin Demirtaş sonunda tepki gösterdi. Attığı tweet’lerde ikinci turda muhalefetle ittifak yapma sinyali veriyor.

        “Daha evvel de ‘HDP iktidarla anlaşacak’ diyordunuz, kara propaganda yapıyorsunuz” diye bana da tepkiler geldi, “HDP pazarlık için göz kırpıyor” deyince. Ben geçmişte HDP’nin iktidarla anlaşacağını iddia etmedim. Hatta o dönem Sözcü’de tepkileri göze alarak HDP ve Demirtaş’a destek olup “takiye” iddialarına itiraz ettim. Ama 2 sene önceki şartlarla şimdiki şartlar aynı değil ve bugünkü göstergeler partinin pazarlık masasına oturmaya daha meyilli olduğuna işaret ediyor.

        KÜRTLERİN ÇIKARI

        Kürt hareketinde kimin sözü geçiyor? Geçmişte HDP’nin muhalefet rüzgârına kapılmasına Kandil’den itiraz gelmişti.

        HDP’nin yeni Meclis’te mutlaka olması, Kürt siyasetinin temsil edilmesi gerektiğine inanan biri olarak açıkçası pazarlık masasına otururlarsa da yargılama hakkımızın olmadığını düşünüyorum. HDP’nin öncelikli misyonu muhalefetin taşeronluğu değil, Kürt halkının çıkarlarını korumak ve kollamak. Eğer iktidarla pazarlık yıllarca ezilmiş bir halkın lehine olacaksa buna kendi bencil beklentilerimiz uğruna nasıl itiraz edebiliriz?

        ***********

        MUHATAP CHP

        CHP’nin Sivas katliamı sırasında belediye başkanı olan Temel Karamollaoğlu’yla ittifak yapması sorulduğunda, Muharrem İnce “Bu soruyu Erdoğan’a sorabilir misin?” diye top çevirdi.

        Konunun Erdoğan’la ilgisi ne? Zaten sağın Sivas katliamıyla ilgili duruşunu biliyoruz. Sivas vicdanlarda toplumsal bir acı değil, bir “sol sızı” olarak kaldı ne yazık ki.

        Kaldı ki “Camı açamadıkları için öldüler” diyen “Şeriat Dede”yle ittifak yapan da Erdoğan değil, CHP. Sivas sanıklarının avukatının İstanbul Belediye Başkanı olması, CHP’nin “Şeriat Dede” sevgisini açıklayacak “hafifletici” bir neden değil.

        Doğrusu, bu konuda kararsızım. Bir yandan birbirine uç hareketlerin ittifak yapmalarının demokrasi kültürü adına kazanç olduğunu düşünüyorum, bir yandan da Sivas konusundaki sessizlik beni rahatsız ediyor.

        Diğer Yazılar