Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Birkaç gündür Türk medyasında içeriğin paralı olması tartışılıyor. Demirören grubunun yayın organlarını yöneten Mehmet Soysal yazdı, ama FatihAltaylı’nınyazdığı gibi nedense bu kadar etkili bir konumda olmasına rağmen uygulamayakoymadı ve şimdilik sadeceokurla dertleşiyor.

        Web 1.0 günlerinden beri Türkiye’de de tartışılan ama sonu hiçbir yere varmayanbir mesele içeriğin ücretlendirilmesi.Ancak bu tartışmalar nedense içeriğin bedava sunulduğu, medya tüketicisinin okumaya veya izlemeye alıştığı varsayımına dayanıyor.Oysa, iletişim araştırmalarına ekonomi politik perspektifinden yaklaşanların altını çizdiği gibi serbest piyasada “bedava” sunulan her ürünün aslında ağır bir bedeli vardır.Buna medya da dahil.

        Medya kendi izleyici kitlesini aslında farkında olmadan çalıştırır ve bu düzenMarxistöğretiye göre özünde bir emek sömürüsüdür.Televizyonda reklam dayatılan izleyici rızası olmadığı bir kamuoyu yoklamasının, bir pazar araştırmasının parçası yapılırdev şirketler tarafından.

        REKLAM MI PROGRAM MI?

        Bu görüşe göre televizyonlaraslındareklamlaryayınlamakiçin yayın yapar ve yaygın kanının aksine reklamlar ekrandaki içeriğin aralarını doldurmaz. Tam tersine, televizyon dizileri, filmler, programlar reklamların arasındakidolgu malzemeleridir. Sonuçta 24 saat reklam yapan bir kanalı kimse izlemez; ilacı şekerin içine gizleyerek vermek gerekir.

        Tam da bu yüzden bedava sandığımız aslında bedava değildir. Dahası,televizyon izlemek için para verip bir aygıt almamız zorunlu ve Türkiye’de olduğu gibi İngiltere ve Almanya gibi ülkelerde de kamu yayıncılığı adına cebimizden vergi kesiliyor.Bedava sandığımız İnternet için her ay düzenli olarak abonelik ücreti ödüyoruz,Apple’afalan ayrıca verdiğimiz dev paraların yanında.

        Uzun yıllardan sonra içeriğe erişim sisteminde ilk kez model değişiyor vebedavasandığımıztelevizyonyayını içingönüllü olaraküzerine para vermeye razıyız.Netflix, Amazon Prime,Hulugibi uluslararası devler birlikteBluTV gibi yerli içerik sağlayıcılarıylatoplandığındaher ay pasif eğlence için ödediğimiz fatura giderek kabarıyor.

        Reklamla ayakta kalan geleneksel modelin aksine bu gibi platformlarda izleyici eskiden olduğu gibi çalıştırılmıyor gibi gözüküyor, kendi öz iradesiyle seçme hakkı varmış gibi bir yanılsama yaratılıyor. İçeriğe paraödemeye razı olmamızın nedeni daha yaratıcı, daha ilgi çekici yapımlar ortaya koymaları ve neyi izleyeceğimizi tayin etme hakkını bize bırakmaları. Görünürde reklamsız yayıncılık için küçük bir bedel.

        EN DEĞERLİ HAZİNE

        Ama bu şirketler bize doğrudan ürün satmasa, denek olarak kullanmasadaçağımızın en kıymetlihazinesinesahip oluyorlar verirlerimizi toplayarak.Netflixalgoritmasının binlerce kodu geçenlerde İnternet’e yayılmıştı mesela; izleme alışkanlıklarımız toplanarak hepimizin bir davranış haritası çıkartılıyor ve önümüze buna göre içerik konuyor. “Bu diziyi izlediyseniz kesin şunu da beğenirsiniz” önerileribüyük şirketlerin hakkımızda sahip olduğu bilgilerin yansıması.

        Hele Amazon kullandığımız tuvalet kağıdından okuduğumuz kitaba kadar bizi takip altında tutuyor ve bizi bizden daha iyi tanıyor.

        Zaten günümüzdeki büyük savaş da giderek çoğalan bu veri tabanınakiminhakimolacağı. Facebook’un son zamanlarda yaşadığı krizlerde de görüldüğü gibi bu veri tabanıher zaman emin ellerde değil, toplumlarıseçim zamanlarındamanipüle etmek içindekullanılabiliyor. Facebook izini kaybettiğimiz arkadaşlarımızla bizi yıllar sonra yeniden buluşturdu orası kesin. Ama bunu da dünyayı birbirine bağlamak gibi ulvi amaçla bedavaya yapmadığını kısa sürede öğrendik; karşılığında da epey yüklü bir fatura çıkarttı bize.Bu açından bakıldığında daTürkiye’de deiçeriğin bedava olmadığı kolaylıkla anlaşılır.

        ***

        Medyayı kurtaracak sihirli formül ne?

        Sermayenin habercilik üzerindeki gücünü kırmak içinMarxist iletişim öğretisi “sağlıklı gazetecilik” modeliöneriyor.

        İktidarı hesap sormaya zorlayan, reklamverenbaskısına yenilmeyen bağımsız bir medya modeli.

        Önceki gün Metin Münir T24’te kendisinin de aralarında bulunduğu bir milyon kişininTheGuardian’agönüllü düzenli para verdiğini, İngiltere’de solun da solunda yer alan bu gazetenin böylece ayakta kaldığını, içeriğini de ödeme duvarlarıyla kapatmak zorunda olmadığından bahsediyordu. Gazete her haberin sonuna bağış ricasını yeniliyor.

        Ancak patronu olmayan, gazetenin yönetiminden bir vakfın sorumlu olduğu,editoryalkadronun tam bağımsız yayın yaptığıTheGuardianbile sermayeden tam olarak muaf değildir. Gazete sponsorlu içeriğe karşı çıkmadığı gibi kimi vakıflardan da açık destek alır. Bill veMelindaGates Vakfı,RockefellerveSkoll vakıfları gazetenin kimi projelerine geçmişte destek olmuştur.

        Benzer şekilde Amerika’da kamu yayıncılığı yapan vekaramacı gütmeyenradyo içerik sağlayıcısıNPRda yıllar önceMcDonald’s’ıngüçlü bağışıyla ayakta kalabilmişti.

        Bu da eleştirilecek bir durum değildir; Batı’da kapitalistparasınınbir bölümünü bu gibi işlere harcamanın toplumsal bir yükümlülük olduğunu bilir.Zaten çoğu zaman müzelere, sivil toplum kuruluşlarına, üniversitelere bağış yapmaları için devletler vergi kolaylıkları sağlar.Sermayeyle medyanın ilişkisi de en azından görünürde daha ölçülü ve naziktir. Bu bağışlar dev sermayeye anında dokunulmazlık katmaz, ama her fırsatta kurşuna dizilmelere deimkantanımaz.

        The Boston Globe gazetesinin Spotlight ekibinin Katolik Kilisesi’ndeki çocuk tacizi haberini nasıl yaptığını anlatan 'Spotlight' filmi Oscar kazanmıştı.
        The Boston Globe gazetesinin Spotlight ekibinin Katolik Kilisesi’ndeki çocuk tacizi haberini nasıl yaptığını anlatan 'Spotlight' filmi Oscar kazanmıştı.

        Kesin olan tek şey sadece izleyici-okur desteğiyle yayın organlarının ayakta kalamayacağı. Tıpkı “Game ofThrones” dizisi gibiSpotlightekibinin Katolik Kilisesi’ndeki çocuk tacizi haberini yapmak da masraflıdır.

        Sihirli formül‘hibrit’bir modele dayanacak gibi gözüküyorileride. Silikon Vadisi’nin bir numaralı “Ifyoubuildittheywill come”motto’sugibi iyi içerik yapanlar karşılığını bulacak, ama büyük sermaye de medyaya para yatırmaya devam edecek.

        Büyük sermayedarların bağışlarla destek olduğu ama gazeteciler tarafından yönetilen, okurların da desteklediği medya kuruluşları bir formül olabilir Türkiye’de de. Ama daha bunu tartışacak noktada değiliz. İçeriği ücretlendirmeye de daha sıra gelmedi. Bizdeki tartışmanın acıklı tarafı mağazaya ürün koymadan müşterilerin gelip alışveriş yapmasını beklemek.

        Diğer Yazılar