Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ekrem İmamoğlu’nun belediye binasında “Öyle bana ayrı yemek, başkasına ayrı yemek olmaz” dediği video’nun kurgu olup olmadığını bilmiyorum. Hakikaten mutfağa gitmiş, hakikaten başkana ayrı yemek hazırlanmış olabilir.

        Yeni Şafak’tan Ersin Çelik konuyu biraz deşmiş. Eski başkan Mevlüt Uysal’a göre belediyede herkese aynı yemek çıkıyormuş, ancak özel kalem talimat verdiyse başkana özel yemek çıkarmış. Yani İmamoğlu’nun özel kaleminden birinin mutfağa antrikot sipariş vermiş olabileceğini söylüyor.

        Kurgu ya da değil, umursamıyorum. Siyaset zaten kurmaca sanatı, herkes gibi o da şovunu yapacak elbette. Yapıyor da…

        Keşke Ekrem İmamoğlu yüz ifadesinde biraz daha samimi olabilseydi ama. Beni o video’da asıl rahatsız eden bir politikacının tezgahı değil, samimiyet iddiasındaki bir lider adayının personeline karşı tavrı.

        ÇOK ÖNEMLİ BİR KARAKTER TESTİ

        Kendi hayatımızda tanıdığımız insanları çaktırmadan sınava tutmuşuzdur illaki. Kişinin karakterini ele veren en önemli göstergelerden biri lokanta çalışanlarına nasıl davrandığıdır. Çok ama çok önemli bir kriterdir hizmet sektöründe çalışanlara nasıl davranıldığı.

        Çoğunluğu yeni para mensubu bu insanlar hizmet sektöründekilere öyle kaba davranır ki aynı masadaysanız yerin dibine girersiniz. Daha ilk andan, bir garsona “Sen” diye hitap etmekle puan kırmaya başlanır zaten.

        Tepeden bakan, emreden, uçuş görevlisinin, otelde çalışanın, temizlikçinin, lokantandaki hizmet personelinin kendi kölesi olduğunu düşünen pek çok sonradan görme var Türkiye’de.

        İşte video’daki Ekrem İmamoğlu da bana aynı masada oturmaktan rahatsızlık duyacağım biri gibi geldi. Belediye çalışanlarının yüzüne bile bakmıyor “Olmaz, yanlış, bir daha aynı çıkacak,” derken, daha da ayıbı arkasını dönüp yürürken konuşuyor. Konum, statü farkı gözetmeksizin kime yapılsa çirkin bir davranış.

        Hele hele bulunduğu makam sıradan insanlar tarafından emanet edilmiş bir siyasetçi herkesin gözünün içine bakarak konuşmak zorundadır.

        Ekrem İmamoğlu ne zaman bir belediye başkanına genel başkanına gösterdiği saygı ve nezaketle yaklaşır, o zaman samimiyet sınavını geçer.

        Bu sınavı önceden vermiş olsaydı hiç kimse antrikot video’su kurgu mu değil mi diye tartışmazdı bile.

        REKLAM

        ***

        Tunç Soyer’in bisikleti de kurgu mu

        İzmir belediye başkanı Tunç Soyer’in bisiklete binerken çekilen fotoğraflarını gördünüz mü? Hiç kimseye tuhaf gelmiyor, hiç kimse kurgu mu diye sorgulamıyor, gayet normal kabul ediliyor. Çünkü neredeyse bir İskandinav ülkesinin bakanı gibi görünen Soyer’den beklenecek, şaşırtmayan bir davranış bu. Belli ki bizlere bu samimiyeti geçivermiş.

        Bir de Muharrem İnce’nin seçim öncesi bisiklete bindiği fotoğraflar vardı. Kurgu olduğu o kadar belliydi ki… Bisiklette eğreti duruyordu, zaten “Gazeteciler istedi, öyle poz verdim” diye sahteliğini de itiraf etmişti. Sonra camide karşılaştığı seçmen de “Koca adamsın, herkesin her dediğini mi yapacaksın” diye lafı yapıştırmıştı.

        Herhangi bir alanda ürün veren birinin hedef kitlesini kandırması imkansız. Kandırabilseniz bile sonsuza kadar kalıcı olmaz, bir süre sonra büyüsü bozulur. Okur iyi gazete yazısını da anlar, iyi romanı da, kötü şarkıyı, uyduruk televizyon dizisini de.

        Benzer şekilde seçmen de neyin sahte neyin samimi olduğunu ayırt eder. En ilgisizinin bile içgüdüsü kuvvetli: Bu yüzden Trump’a kurşun işlemiyor, bu yüzden Erdoğan’dan vazgeçemiyor halk.

        Samimiyeti karşısındakine geçirmek de zoraki video’ya, tanıtımla, kurguyla olmuyor. Ya var, ya yok…

        Benim gördüğüm kadarıyla şu an için Ekrem İmamoğlu’nda yok bu samimiyet. Aksine bol bol hesaplı hamleler var, bu da er-geç şimdi zaferin göz kamaşmasını yaşayanlara batacak.

        Sonradan ediniliyor mu samimiyet, emin değilim.

        KİM SAMİMİ KİM DEĞİL

        Tansu Çiller hayatı boyunca elde edemedi mesela, ama İmamoğlu’nun çıkışı gibi onun büyüsüne kapılan da az değildi. Samimiyet rolü yapma konusunda Mustafa Sarıgül bir deha belki, ama bir süre sonra sahtelik tutmuyor, süresi doluveriyor işte. Umre’ye giden Gülben Ergen projesinin de tutmadığı gibi.

        Erdal İnönü’nün klişe anlamıyla halk adamı gibi olma gibi bir arzusu yoktu, omuzlara alınmaktan samimi hoşlanmıyordu. Ama bu onu antipatik yapmıyordu. Okan Bayülgen ise dünyanın en antipatik insanıydı ve böyle ekrana çıktı, ama iticiliği samimiydi ve o yüzden onu sevdik. Reha Muhtar’ın siyasi görüşü ve dünyaya bakışı gerçekten sunduğu haberler seviyesinde olduğu için tuttu; mahkumların tüneli kaçmak için mi kazdıklarını gerçekten merak ediyordu çünkü.

        Demek istediğim samimiyetin illa gülerek, zorlayarak olmadığı. İyi siyasetçiler kendi eksikliklerini avantaja döndürebilmekte usta bir kere: “Eskimiş” Demirel’in 90’larda “Tecrübeli” diye pazarlanması gibi. Tunç Soyer hiç uğraşmıyor mesela, olduğu gibi davranıyor. Keza Mansur Yavaş’ın da bu kadar sevilmesinin nedeni ta bir önceki seçimlerdeki hali tavrı, sıcaklığı.

        Zorlamaya gerek yok… Olduğu gibi davranan kalıcı olur. Zorlamayla, sahte hal tavırlarla olmadığı gibi davranansa adeta bir açığı, bir gizli saklısı varmış gibi şüphe uyandırır.

        Diğer Yazılar