Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sanki daha fazla kutuplaşmaya ihtiyacımız varmış gibi bir de Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Cuma hutbesiyle bölündü Türkiye. Erbaş’ın toplumun bir kesimini suçlayan, bilim insanlarının dahi sınırlı bilgiye sahip olduğu bir virüsten dolayı nüfusun bir bölümünü, eşcinselleri sorumlu gösteren sözlerine tepki verilmesi gerekiyordu kuşkusuz. Konunun muhatabı Ankara Barosu muydu, emin değilim. Sonuçta bu bir din tartışması, hukuk değil. Ama Baro haklı olarak insan haklarını savunma sorumluluğunda hareket ettiğini düşünmüş olabilir. Gerçi, cadı yakmak gibi yabancı referanslar olmasa bu yanıt bu kadar tartışılır mıydı o da ayrı konu.

        Asıl önemli olansa bu tepkinin dinin içinden gelmesiydi. Türkiye’de son yıllarda toplum liderlerinin sessizliği şaşırtmıyor, o yüzden din adamlarından (Türkiye’de din konusunda söz alanlar genelde hep erkek) bir itiraz gelmemesi de beni hayal kırıklığına uğratmadı. Hiçbir beklentim yoktu.

        Ta ki Mehmet Görmez’e kadar. Önceki gün Habertürk’te Mehmet Akif Ersoy’un eski Diyanet İşleri Başkanı’yla yaptığı bir yayın sıradan bir ramazan sohbeti değildi. Hem Diyanet’in çok tartışılan açıklamasına, hem de giderek dinin gündelik hayattaki yorumlanış biçimine yüksek sesli bir itirazdı.

        REKLAM

        AÇIKLAMALAR PAPA’YI ANDIRIYOR

        Diyanet’in son çıkışı karşısında bütün diplomatik eleştirilerde olduğu gibi önce muhatabını kollayarak söz giriyor Görmez. “Diyanet İşleri Başkanı’nın yanındayım,” diyor Görmez ve sonra teker teker neden yanında olmadığını açıklıyor. “Bu tür musibetleri belli bir günah grubuna bağlamak Allah adına konuşmanız anlamına gelir, bu doğru değil.”

        Görmez devam ediyor: “Küresel siyasetin günahları cinsel günahlardan çok daha büyüktür bu çağda. O küresel günahlar Irak’ı bombaladı, milyonlarca insanı öldürdü. Afrika’yı aç bırakan küresel siyasetin günahıdır. Suriye’yi bu hale getiren küresel siyasetin günahlarıdır. Musibetin sebeplerini izah ederken asla belirli bir gruba, günaha, şahsa yöneltmememiz lazım.”

        Annesini COVID-19’a kaybeden Görmez’in virüs sonrası dünyada bir merhamet sözleşmesi yapılması gerektiğine dair sözleri de bir anlamda İslam dünyasının “Ben kimim ki yargılayayım” cümlesi. Herhalde bundan sona Cuma hutbesi tartışması da kapanır, çünkü üzerine söylenecek hiçbir sözün geçerliliği yok. Ama Görmez’in çıkışını da sadece Cuma hutbesiyle sınırlamak haksızlık olur.

        Özellikle “küresel siyasetin günahları” vurgusu bana dini insan odaklı ve mağdurdan yana yorumlayan Papa Françesko’yu andırıyor. Hayatını fakirliğe ve gelir adaletsizliğine adayan Papa gibi Görmez de küresel ekonomik dengesizliğe vurgu yapıyor, biraz üstü kapalı olsa da. Benzer bir hassasiyeti “VIP Namaz” olarak tartışılan görüntülerin servis edilmesinden duyduğu rahatsızlıktan da anlamak mümkün.

        İnsan odaklı bu yaklaşım tıpkı Papa Françesko’da olduğu gibi bugüne kadar birbirini teğet dahi geçmeyen ve iki ayrı hareket olarak varlığını sürdüren dini söylemle sol siyasetin değerlerini de aslında bir araya getiriyor. Örneğin Görmez günah listesinin de hırsızlık, zina ve adam öldürmek gibi bilinenlerin ötesinde genişletilmesinden, hatta kendi ifadesiyle “güncellenmesinden” yana. “Tohumun geniyle oynamak, gıdayla oynamak, kimyasal silahlar üretmek…” diye sayıyor, “bunlar eski kitaplarımızda günah-ı kebir arasında geçmiyor diye bizim oraya sıkışmamamız lazım.”

        REKLAM

        DİNDEN KOPUŞUN ÖNÜNE GEÇMEK İÇİN

        Kuşkusuz bu çıkış da tesadüf değil. Tıpkı Papa gibi Görmez de dünyada dinden kopuşun farkında; dinin ilgilendiği konuların “kapsama alanını” genişleterek yorumlaması bundan. Türkiye özelindeyse Görmez özellikle gençler arasında yükselen ateizm, deizm veya genel olarak dindarlığı sorgulama konularına da değiniyor. “Şimdiki gençler nasıl ve niçin sorularını yöneltiyorlar ve haklılar,” diyor. “Cehaletin şifası sormaktır. Gençlerin sorularını, sorgulamalarını eleştirmeyi haksız buluyorum.” Görmez’e göre din adamının görevi bu sorgulamayı dinlemek, karşılığında da ikna edici yanıtı vermek.

        İnsanı anlamaya yönelik bu tavır belki olması gereken. Ama kutuplaştırıcı din siyaseti sadece Türkiye’de değil, dünyanın başka ülkelerinde ve başka dinlerde de sorun. Dolayısıyla bu gibi çıkışlar giderek daha az ve seyrek oluyor. Papa Françesko gibi dini liderler bu dışlayıcı tavrın din üzerinde oluşturduğu tehlikeyi gördükleri için temsil ettikleri kurumların söylemlerini radikal bir biçimde değiştiriyorlar.

        Görmez, örneğin, İslam dünyasının aynı gün Ramazan'a başlayıp aynı gün bayrama ulaşması konusunda bile birleşemediğini söylüyor. O yüzden özellikle de Ramazan ayında yapmayı tercih ettiği bu yenilikçi (ıslahatçı) çıkışına destek bulmaması şaşırtıcı olmaz. Türkiye’de yeni sözler söyleyenlerin yalnız bırakılması da bir gelenek ayrıca. Tıpkı her türlü başarının başarısının er geç cezalandırıldığı gibi. İlk Kürtçe hutbeyi okuyan ve bugün neden görevden alındığı tam olarak anlaşılmayan bir eski Diyanet İşleri Başkanı olarak Görmez’in yeteri kadar Türkiye tecrübesi var. Tam da bu yüzden sözleri daha da önemli.

        Diğer Yazılar