Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SURİYE meselesinde Batı penceresinden verilen ve de ham oldukları izlenimi uyandıran mesajların ucunun nereye varacağını kestirmenin büyük önem arz ettiği günlerden geçiyoruz.

        Malumuz ABD Başkanı Donald Trump, beklenmedik bir zamanlamayla “Askerlerimizi yakında Suriye’den çekeceğiz” diyerek herkesi şaşırttı. Oysa sadece İran’ı dengeleme stratejisi düşünüldüğünde bile ABD’nin öyle tasını tarağını toplayarak Suriye’den “tümüyle” çekilmesi pek gerçekçi bir senaryo gibi durmuyor. Belli ki şeytan bir kez daha ayrıntıda gizleniyor.

        Evvela şu gerçeğin altını çizmek lazım: Evet, ABD Suriye’de Rusya ve İran’a karşı tek başına kalmanın zorluklarını yaşıyor. Türkiye’nin Rusya destekli askeri ve diplomatik başarıları ABD’nin Rojava’da oynadığı oyunu sürdürmesini zorlaştırıyor. İçine düştüğü askeri ve diplomatik yalnızlık, ABD’nin Suriye’deki konumunu Türkiye ve Rusya’nın da baskısıyla bir meşruiyet krizine dönüştürüyor.

        Suriye’den “askerlerini çekeceğini” söyleyen Trump’ın aklında da bu yalnızlığı azaltmaya yönelik bir plan bulunuyor. Kaldı ki bu yalnızlığı yenme planının öyle birkaç günde hazırlanmış taktiklerden ibaret olamayacağını da unutmamak gerekiyor. Yakın zaman içinde Batılı ülkelerin ve bölgedeki “ABD dostu” Sünni Arap rejimlerin bakanları ve bürokratlarıyla önce Paris’te sonra da Washington’da gizli toplantılar yapıldı. Ve Türkiye, Suriye konulu bu toplantılara davet edilmedi. Ankara’nın davet edilmemesi de gayet normal bir durumdu aslında. Çünkü bahse konu toplantının ana hedefi de çok büyük ihtimalle ABD’yi Türkiye karşısında düştüğü yalnızlıktan kurtarmaktı.

        Bu toplantılarda önemli rol oynayan bir isim eski ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’du. Tillerson görevden ayrılmadan önce yaptığı açıklamalarda “ülkesinin bundan sonraki süreçte Suriye’nin kuzeyindeki varlığını diplomatik alanda güçlendirmeye odaklanacağını” vurgulamıştı. Tillerson’un işaret ettiği plan şimdi devreye sokuluyor.

        ABD’Yİ RAHATLATTI

        ABD’nin Suriye stratejisini ortaklarına açtığı Paris’teki toplantıya ev sahipliği yapan isimse Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’du. Bölgedeki İran karşıtı Arap rejimlere verdiği geleneksel destekle bilinen Fransa’nın geçen hafta yaptığı çıkışları bu detaylardan ayrı okumak hata olur. Macron’un PYD/ YPG heyetini Elysee Sarayı’nda kabul etmesinin ardından Fransa’nın Suriye’nin kuzeyinde askeri varlığını artırma niyetinde olduğuna yönelik bazı bilgiler medyada pazarlanmaya başladı. Ankara bunlara tepki gösterdi göstermesine ama yine de Paris’ten beklediği net yalanlamayı alamadı. Bir Fransız Cumhurbaşkanlığı yetkilisi iddiayı doğrudan reddetmektense “Suriye’de Uluslararası Koalisyon’un çerçevesi dışında bir askeri operasyon düşünmüyoruz” demekle yetindi.

        Macron’un Türkiye ve PYD arasında arabuluculuk yapma teklifinde bulunduğunu da bu arada öğrenmiş olduk. Paris bu role soyunma cüretini gösterirken Ankara’nın Suriye konusundaki kırmızı çizgisini aştı. Böylece ABD’nin bu alandaki büyük yalnızlığına da omuz vermiş oldu.

        Washington-Paris merkezli bu adımların nasıl bir plana işaret ettiğini anlamanın bir yolu da “muhatabın” tepkilerine bakmaktan geçiyor. Esas muhatap ülke de Türkiye. Başbakan Binali Yıldırım, gelen bu mesajları değerlendirirken sert sözlerle eleştirmesine alıştığımız ABD’yi “Trump’ın aldığı son karar” nedeniyle tebrik etti, Fransa’ya ise tokat misali bir açıklamayla yüklendi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Macron’un arabuluculuk teklifini “haddini aşmak” olarak niteledi. Buna karşılık bir Elysee yetkilisinin, ‘’Ankara’dan gelen tepkiler bizim için sürpriz değil” diyerek bu tepkiyi önceden hesap ettiklerini ima etmesiyse manidardı doğrusu.

        Netice itibarıyla Fransa verdiği mesajlarla, Türkiye karşısında epeydir zor durumda olan ABD’yi sırtından yük almak suretiyle az da olsa rahatlattı ve benzeri bir paylaşımı askeri açıdan yapabileceğinin ilk işaretini de vermiş oldu.

        Diğer Yazılar