Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞBAKAN hakkında yazarken kontrollü olacaksınız.

        Peki başkaları hakkında?

        Kapıcılar mesela?

        Eleştirmek şöyle dursun “kapıcı” demek bile suç.

        Yalnız dernekleri değil neredeyse herkes ayaklanıyor.

        Sanki “apartman yöneticisi” deyince başka bir şey anlaşılıyormuş gibi.

        Eğer bu kadar aşağılayıcı bir işse bu, durum kelime oyunlarıyla falan kurtarılmaya çalışılıyorsa, acilen sistemin icabına bakalım.

        Kimse kapıcı olmasın.

        Elbirliğiyle mücadele edelim.

        Mesela, köydeki kayınbiraderi için yandaki, bacanağı için karşıdaki apartmanı, kendisi içinse dört tane daha part time kapıcılık ayarlamaya çalışan kapıcımızı bir kenara çekip bu “aşağılayıcı” işten derhal vazgeçmesi için telkinde bulunalım.

        Bakın, ben kapıcıya kapıcı denmesinden ziyade onun kömürlükten bozma, havasız, karanlık yerlerde yaşamak durumunda bırakılmasından rahatsızım.

        Kimi insanların “ışıksız ve havasız” yaşayabileceğini düşünmek, bunu reva görmek onlara... Asıl aşağılamak bu değil mi?

        Ve çok “aşağılık” bir durum değil mi aynı zamanda?

        Kapıcılar “diziler yerine buna karşı çıkmalılar” esas.

        Biz de tabii.

        Yoksa kapıcıları küçümsemeyin diye yazı yazmak kolay.

        Ama görüyorum ki kapıcı çoluk çocuk tek göz, penceresiz odaya hapsolmuşken havadar odalarda mışıl mışıl uyumak daha da kolay.

        Dostlar alışverişte görsün!

        Nereden icap etti bu konu? “Adını Feriha Koydum” dizisinde “küçümseme” varmış da...

        Var evet!

        Ama şöyle:

        İstanbul’da, biri hafta sonu yaşamak için, öteki kirada en az iki evi olmayan, mahallede elektrikçi, tesisatçı, bakkal vs. bir dükkânı bulunmayan, kızına son model cep telefonu alamayacak kapıcı bulmak zor.

        Bu açıdan “küçümsemişler” hakikaten kapıcıları.

        Bir muhalefet lideri, iki dizi

        BAŞBAKAN hakkında yazarken korkmak, kapıcı derken çekinmek falan deyince... Düşündüm de gazetelerdeki köşelerin her gün bir şekilde doluyor olması mucize!

        “Eleştirilmesi sakıncalı” öyle çok kişi, kurum, meslek, şu bu var ki...

        Yok, kimse liste vermez köşe yazarının eline, zaman içerisinde kendiliğinden oluşur o liste. Biraz görerek, duyarak, biraz deneyerek, biraz da yürek gücünün kapasitesiyle ilgili olarak... Mesela, hemen hiçbir köşe yazarı patronunu, genel yayın yönetmenini, gazetesini eleştiremez. Bazen öyle şeyler olur, ortalık çalkalanır ama “köşe yazarı” olanı biteni görmezden gelmek durumundadır.

        “Memleket için arzulanan demokrasi işyerinde aranmaz.”

        Gazeteye çarşaf çarşaf reklam verenleri de eleştiremeyeceğini bilir “köşe yazarı”.

        Sonra arkasını mafyaya dayamış kişilerden de korkulur. Bu topraklarda “kim vurduya gidenlerin sayısı”, eceliyle ölenlerden çok da düşük değildir çünkü.

        Bir de günün şartlarına göre değişen “odaklar” vardır... Bugünlerde Hizbullah’a dil uzatmak yürek ister mesela. Uzatmayayım, “köşe yazarı”, ölçer tartar, “düşmanlığından zarar gelmeyeceğine kanaat getirdiği üç-beş kişi”yle döndürür işi. Bir muhalefet lideri, iki dizi, üç oyuncu, bir zararsız bakan...

        Ya da zaten “papaz” olunmuş bir kişi vardır, hep o...

        Hayır, “kahraman” arıyorsanız gazete köşeleri yeri değil, onu diyecektim.

        MIŞ MUŞ

        *Erdoğan, “Ben ALKOLE KARŞIYIM ama DEMOKRATIM” demiş.

        Bizimkisi “miktar” sorunu; ilkinin “çok”, ikincisinin “az” olduğunu biliyoruz!

        *En mutlu yaş 50’ymiş.

        E, sınav bitmiş, kâğıdı teslim etmişsin!

        Diğer Yazılar