Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bakü’deki zafer töreni sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın okuduğu Aras şiiri İran’ın hoşuna gitmedi. Önce Dışişleri Bakanları Cevat Zarif sosyal medyadan tepki gösterdi ardından Türkiye’nin Tahran büyükelçisi çağrıldı ve “Konuyla ilgili acil izahat bekliyoruz” denildi. Önümüzdeki günlerde daha tahrik edici açıklamalar yapabilirler.

        Doğrusu İran’daki Türklerin çektikleri sıkıntıları uzun zamandır takip eden birisi olarak Tahran yönetiminin bu yaklaşımı beni hiç şaşırtmadı.

        Peki İran’ın bu tepkisi nasıl açıklanabilir?

        Elbette mesele bir şiirden ibaret değil. Ve elbette Türkiye’nin İran’ın toprağında gözü yok. Mesele bu sözlerin söylendiği yer, vesile olan olay ve bu doğrultuda bölgede olabileceklere karşı bir ön konumlanma ihtiyacıdır.

        Biraz geriye gidecek olursak Karabağ savaşının 25. gününde bu köşede “İran’da Karabağ etkisi ve kaçınılmaz yüzleşme!” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. O gün Azerbaycan’ın ilerleyişi hızlanmış ve Ağbend sınır kapısı alınmıştı. Bu aşamada İran’dan işgal bölgesine lojistik desteğin önü ciddi oranda kesilmiş ve bu ilerleyişin sahada ve masada etkileri olacağını söylemiştim. Çünkü İran, Ermenistan’ın kendisine bir tür bağımlılık içerisinde olmasını, Ankara-Nahçıvan-Bakü hattının tam ortasında bariyer gibi durmayı ve çözümsüzlük üzerinden Azerbaycan’ın İran’daki Türklere odaklanacak bir pozisyona evrilmemesini milli çıkarları için vazgeçilmez görüyordu. Böyle bir hal aynı zamanda İsrail-ABD’nin de İran’da yapabileceği bir hamlede gerekli önkoşul sayılıyordu.

        Oysa şimdi Nahçıvan koridoru ihtimali, Türkiye’nin buraya doğalgaz verme hedefi ve en önemlisi İran’ın Ermenistan üzerindeki resmi/gayriresmi ekonomik çıkarlarının Karabağ’daki zafer sonrası nereye doğru gideceği sorusu Tahran tarafından ciddi şekilde irdeleniyor. Irak, Suriye vd. alanlardaki karşıtlıklar da eklenince durum daha da stratejik bir hal alıyor.

        Ancak üstü örtülemeyecek bir gerçek var ki; Türkler bugün İran’ın neredeyse nüfusunun yarısını oluşturuyor. Nüfus sayım sonuçlarını tam olarak açıklamasalar da 2014 yılında İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi ülke nüfusunun %40’nın Türk olduğunu ifade etmişti. Bazı şehirlerde büyük ölçüde Türkçe konuşuluyor. Tebriz kenti İstanbul’dan sonra dünyada en çok Türk nüfusunun bulunduğu yer. Karabağ'daki kazanım Güney Azerbaycan'daki Türkleri de ciddi biçimde heyecanlandırmış durumda. Bununla birlikte özellikle sosyal medyadaki bir takım imkanlarla Türkiye ve Azerbaycan'daki olan bitenleri yakından takip ediyorlar. İran’ın Urmiye bölgesi, buradaki Türk nüfusu sebebiyle ıslah edilmesi gerekirken yaşanmaz hale getirilmek isteniyor. Türkiye sınırında bulunan Türk nüfusun iç taraflara göç etmesi için…Belirtmek gerekir ki Türkiye'nin ciddi bir süredir İran'daki bu hassas durumla ilgili çalışmaları yeterli değil.

        Tarihsel sürece bakıldığında ise Güney Azerbaycan’ın bugün İran sınırlarında oluşu iki temel anlaşmayla şekillenmiştir. Rusya ile İran arasında imzalanan 1813 tarihli Gülistan Antlaşması Azerbaycan'ın bölünmesini sağlamış ve Bakü, Karabağ, Gence, Kuba, Şeki, Şirvan arazileri Rusya'ya bırakılmıştır. Ancak İran’ın karşı çıkması sonucu Rusya ile yeniden savaşa girmiştir. 1826- 1828 yıllarındaki Rus-İran savaşları sonrasında Türkmençay Antlaşması imzalanıştır. Bu antlaşma Azerbaycan kuzey ve güney olmak üzere ikiye bölünmüştür. İran “Kuzey-Güney Azerbaycan” şeklinde bir kavramsallaşmayı tehlike olarak görüyor. 1918'de kuzeyde kurulan Azerbaycan Cumhuriyetini bile yaklaşık 2 yıl sonra tanımışlardı.

        Şimdi İran’ın şu gerçeği görmesi gerekiyor. Bölgede her zamankinden daha fazla barışa, huzur ve istikrara ihtiyaç var. Hazar’ın çevresindeki bir ülke olarak İran'ın orta ve alt koridorda çıkarlarını gerçekleştirebilmek için Türk Dünyası hayati bir öneme sahip. Üstelik İran, ABD ve İsrail’in dengelenmesi istiyorsa bunu ancak bölgedeki enerji-ulaşım-lojistik ağlarını güçlendirerek başarabilir. Ve eğer kendi toprak bütünlüğü konusunda bir şiirden nem kapacak kadar hassasiyet duyuyorsa Türkiye-Azerbaycan işbirliğini düşman görmek yerine yeni işbirliği imkanları için fırsat olarak değerlendirmek zorundadır.

        Diğer Yazılar