Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Biden’ın 24 Nisan’da “Soykırım” kavramını kullanmasıyla birlikte gerek Türkiye-ABD ilişkileri gerekse sözde soykırım iddialarına yönelik yeni bir sürecin karşımızda durduğunu söylemek mümkün. Geçtiğimiz gün kapsamlı bir değerlendirme yaparak atılabilecek adımları sıralamıştım.

        Şu an Türkiye'den kınama mesajları geliyor ancak nasıl bir karşı strateji izleneceği netleşmiş değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında Türkiye'nin tezlerinin altını çizerek "arşivlerin karşılıklı açılması" teklifini yineledi. NATO zirvesini işaret etti.

        Aslında bu konuda geçmişteki birikim, gelecekte neler yapılması gerektiğine yönelik ciddi ipuçları sunmakta... Bu kapsamda daha önce konuyla ilgili önemli çalışmalar yürüten tecrübeli bir isimle, eski Meclis Başkanlarından ve halihazırda Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi olan sayın Cemil Çiçek ile bu meseleyi konuştuk.

        Atılabilecek adımlar konusunda makul olan doğruyu bulmak ve onu yapmakifadesini kullanan Çicek şöyle devam etti: “Bu tür meselelerde siyaset üstü davranılması ve iktidarıyla, muhalefetiyle hepimizin konuyu bir devlet sorunu görerek yaklaşması gerekiyor. Partiler gelip geçicidir, ancak bu mesele hükümetleri de aşan, nesilleri etkileyecek bir devlet meselesidir. Herkes buna katkı sunmalıdır. Belki bir öneri olarak söylüyorum ilgili bakanlar HDP dışında diğer partileri ziyaret ederek görüşlerini alabilirler.”

        Ardından bu konuda 2005’te başlayan bir uzlaşma örneğini anlattı sayın Çiçek…”2005 yılında 1915 olayları hakkında uluslararası taraflı yayınların artmakta olduğunu gözlemliyorduk. O sırada CHP’den bu konuyla ilgili bir görüşme talebi geldi. O dönem sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan idi. Başbakanlık makamında heyetler bir araya geldik. Hükümet adına Sayın Başbakan'ın yanında Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül ve Adalet Bakanı olarak ben vardım. CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal, Sayın Onur Öymen ve Sayın Şükrü Elekdağ diğer heyetteydi. CHP heyeti yaklaşan bu soruna şimdiden önlem alınması için aktif bir strateji sergilenmesi gerektiğini dile getirdiler. Dışişleri Bakanlığı’nın çalışmaları ile onların taslak çalışmalarının birleştirilmesinde ve diğer bazı ayrıntılar üzerinde mutabık kaldık. Sayın Başbakan “herkes arşivlerini açsın” açıklamasında bulundu. Ve ertesi gün TBMM’de bu yönde bir karar çıktı.”

        Bu atılan adımın birilerinin hoşuna gitmediğinin ve kaygılandırdığının altını çizen Çiçek, şu ayrıntıya da dikkat çekti: Bu gelişmelerden hemen sonra sözde soykırım tezine destek veren bazı akademisyenlerin de yer aldığı bir grup acele Boğaziçi Üniversitesi'nde bir etkinlik yapmak istediler. Amaçları Türkiye’nin bu cesur ve öncü çıkışı karşısından onlara değil bizim söylediklerimize bakın şeklinde bir oyunu sergilemekti. Sayın Elekdağ Meclis'te gündem dışı bir konuşma yaptı ben de kabineyi temsilen bir konuşma yaptım. Tavrımızı ortaya koyduk. Bu etkinlik iptal edildi. İktidar muhalefet bu konuda birleşmişti ve o dönem bu senaryo tutmadı.”

        Bu gerçekten günümüzde önemli ve hatırlanması gereken bir örnek… Meselenin ikinci boyutu ise savunmada kalmak yerine taarruza geçmek. Cemil Çiçek, Meclis Başkanlığı (2011-2015) döneminde yine bugüne ışık tutacak bir süreci anlattı. “Meclis Başkanlığım döneminde özellikle Ermeni Diasporasının 100. yıl konusundaki çalışmaları ve hedefleri dikkatimi çekmişti. Çok sayıda ülkede, çok farklı kurumları ilgilendiren adımlardı bunlar. Ama o dönemde esas hedefleri parlamentolardı. Bu tehlikeyi devletin en üst organına kadar ilettim. Ardından madem parlamentolar bu konuda hedefleniyor biz de gider kendimizi anlatırız dedik. Bir çalışma hazırlatarak hangi ülkelerin potansiyel hedef olduğu, hangilerinin üzerinde yoğunlaşıldığını tespit ettik. 23 ülkeydi. Ana gündem maddelerimden birisi bu oldu. Bu ülkelere ilişkin temas etme şansı bulduğumuz her fırsatta onların parlamento başkanlarına kadar hassasiyetimizi ilettim. Çalışmalarımızı gönderdim. Başarılı da olmuştuk. Bu tarihlerde aksi bir karar çıkmasına engel olduk. Çekya ve Kolombiya örneklerini hiç unutmam. Kolombiya parlamentosunun bu konuda bir oylama yapacağı bilgisi geldi. Büyükelçimiz belirli bir aşamaya getirdi ve benim de parlamento başkanını aramamın iyi olacağını söyledi. Oylamaya saatler kala görüşme ayarlandı. Ve sonunda oylama iptal edildi. Çekya parlamentosunda ise bu konuda bir sergi açılacağı bilgisi ulaşmıştı. Burada da olumlu netice alınmıştı.”

        Şu an Çekya dahil 30 ülke parlamentosu bu konuda kararlar almış ya da bildiri kabul etmiş durumda. Arjantin, Fransa ve Uruguay doğrudan bir yasa çıkarttılar.

        ABD Başkanı'nın bu ifadeyi kulanmış olmasının tarihsel gerçekleri değiştirmediğini ancak yeni bir hukuki senaryonun işletilebileceği uyarısında bulunan Çiçek her türlü hazırlığın bir an önce yapılması gerektiğini belirtti: “Kaliforniya mahkemesinin geçmişte verdiği usulden ret kararı önemli ancak Biden’ın bu çıkışı sonrasında yeni davaların başka mahkemelere açılmayacağının bir garantisi yok. Evet soykırım maddesi üzerinden bir sonuç elde etmeleri zor ama bir de insanlığa karşı işlenen suçlar diye genel bir kapsam var. Yani diyorum ki bu yönde bir adım da atılmayabilir ama ya atılırsa… Biz hazırlıklı olalım ne kaybederiz.”

        Peki ne yapılabilir? diye sordum. “Öncelikle hukuki alanda karşımıza gelebilecek yeni senaryolara göre tamamıyla bu konuda uzmanlaşmış bir birim ihdas edilmesi faydalı olacaktır. Biz bu meseleyi en üst düzeyde değerlendiriyoruz. Bir vakıf kurulabilir ivedilikle. Dünyada bizim tezimize destek veren hakkaniyetli ülke ve araştırmacılar var bunlarla çok yoğu temas kurmalıyız. Dediğim gibi Biden’ın sözleri sonrası sürece karşı burada değil sahada ve dış dünyada olmamız gerekiyor.”

        Sayın Çiçek’in işaret ettiği sivil organizasyon hukuk, tarih başta olmak üzere konuyla ilgili her alandan çok geniş uzman kitlesini barındırmalı. Partiler üstü bir yapısı olmalı ve kurumlardan güçlü destek görmeli.

        Sözün özü yaklaşık 1,5 saat süren sohbetimizde yaklaşmakta olan böylesi problemlerde önceden öngörerek önlem almanın ne kadar vazgeçilmez olduğu ve siyaset üstü konularda herkesin sorumluluk alması gerektiği bir kez daha ortaya konulmuş oldu.

        Diğer Yazılar