Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kazakistan’ın başkenti Nur-Sultan (ki artık Astana oluyor) şehrindeyim.

        Azerbaycan-Ermenistan sınırındaki çatışmalarda maalesef 50 şehit verildiğini burada öğrendim. Mekanları cennet olsun!

        Bu çatışmaların sebep ve sonuçlarına ilişkin ilk değerlendirmemi geçtiğimiz gün sizlerle paylaşmıştım.

        Pek muhtemel ki, sivil kayıplar konusunda Ermenistan tarafından Azerbaycan’a yönelik yoğun bir propaganda süreci başlayacak. Erivan yönetimi Hankendi’deki ayrılıkçı yapılanmaya destek bulabilmek için kendi topraklarına bir saldırı olduğu yönündeki iddiayı işlemeye çalışacaktır. 44 günlük savaş sırasında da benzer bir girişim olmuştu.

        Şimdi ise biraz farklı bir durum var ve çatışmaların yaşandığı alan Karabağ’da değil bu kez sınır hattında… Dolayısıyla Ermenistan uluslararası kuruluşlara başvuru hakkı olduğunu düşünüyor.

        Nitekim aynı gün Ermenistan’ın Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’ne (KGAÖ) yaptığı başvuru bu politikanın bir parçası.

        Ermenistan KGAÖ’nün bir üyesi olarak daha önce de, 2020’de savaş sırasında ve Mayıs 2021'de, başvurmuş ancak sonuç alamamıştı.

        Tabii her zaman olduğu gibi yine tek taraflı bir sunum yaptı Ermenistan'ın KGAÖ temsilcisi…Sadece kendi kayıplarından söz etti ve Azerbaycan’ı suçladı.

        Başvuruyu görüşmek üzere Rusya, Kazakistan, Kırgızistan devlet başkanı ile Ermenistan, Tacikistan Başbakan düzeyinde Belarus ise güvenlik konseyi sekreteri ile zirveye katıldı.

        Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev örgütün askeri bir müdahalesine gerek olmadığını ve siyasi/diplomasi yoluyla çözüm bulunması gerektiğinden söz etti. Hatta bir ara Kazakistan'a Ocak olaylarında askeri yardım gücü gönderilmesi örnek gösterildi. Fakat Kazakistan, onunla bunun farklı olduğunu, güç gönderilmesine uygun olmadığını aktardı. Ermenistan KGAÖ askerlerini iki ülke sınır hattına yerleştirmek niyetindedir.

        2020 ve 2021 başvurusuna benzer bir sonuç çıksa da bu kez olayları raporlamak üzere sınıra bir gözlemci heyet gönderilecek. Üye ülke temsilcilerinin yer alacağı heyet sonbaharda raporunu sunabilecek.

        Bu noktada Türk Devletler Teşkilatının güçlenmesi ve Azerbaycan ile Orta Asya'daki Türk Cumhuriyetleri arasındaki ilişkinin geliştirilmesinin önemi ortadadır. Kısa bir süredir böyle bir süreç olduğunu yazılarımda aktarıyordum. Bu hedefe daha hızlı gidilmelidir.

        Bununla birlikte asıl önemli trafik için bugün Semerkant’ta gerçekleşen Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesini takip etmek gerekir. Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye liderler düzeyinde Diyalog Partneri statüsüyle yer alacaklar. Meselenin birincil aktörleri olarak Rusya ve İran örgütün asli üyeleri... Çok konuşulmuyor ama yeni lojistik hatlara odaklanan Çin de Güney Kafkasya'daki gelişmeleri yakından takip ediyor. Ve dün Çin Devlet Başkanı Xi ile Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev yüz yüze görüştüler. Böylece Xi'nin Orta Asya turu başlamış oldu.

        Zirve kapsamında Rusya ve Türkiye'nin de yer alacağı dörtlü bir görüşme olup olmayacağını araştırdığımda Dışişleri kaynaklarından sadece ikili formatta gerçekleşeceğini öğrendim. Buna göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin dışında hem Azerbaycan lideri Aliyev hem de Ermenistan Başbakanı Paşinyan ile ikili görüşme yapacak. Buradan kısa açıklamalar ve zirve sonunda bildiride bu konuya ilişkin bir madde yer alabilir.

        Ayıca Türk Dünyasının işbirliğini etkileyecek bazı ulaştırma/ lojistik projeleri de bugünkü zirvede masada olacak.

        Kazakistan'daki önemli buluşma ve Papa'nın Dombra çıkışı…

        Kazakistan'daki önemli buluşma ve Papa'nın Dombra çıkışı…
        0:00 / 0:00

        Kazakistan’ın başkenti, 7. Dünya Liderler ve Geleneksel Dinler Kongresine ev sahip yaptı. Bağımsızlık Sarayı'nda Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev'in başkanlığında başlayan kongreye, Katoliklerin ruhani lideri Papa Franciscus, El-Ezher Kurumu temsilcisi Ahmed et Tayyib, İsrail Aşkenaz Baş Hahamı Rav David Lau'un yanı sıra 50 ülkeden 100'den fazla heyet katıldı. Türkiye kongrede Diyanet İşleri Başkanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürü Mahmut Özdemir tarafından temsil edildi. Ayrıca Türk Devletler Teşkilatı, Türksoy ve TÜRKPA en üst düzeyde temsil edildi. Kongrenin ilgi çeken konuğu zirveden bir gün önce ülkeye gelen Papa Franciscus idi. Cumhurbaşkanlığı sarayında ağırlandı ve ertesi gün açılış konuşmasını yaptı.

        Doğrusu dinler arası diyalog konusunda ciddi çekinceleri olan biriyim! Geçmişte bu kavramın "ılımlı İslam" tezi altında yanlış bir zemine taşındığını hep birlikte gördük. Bu kaygıyla olsa gerek ki El-Ezher Kurumu temsilcisi Ahmed et Tayyib de organizasyondaki konuşmasında "Burada bütün dinlerin tek bir dinde birleştirilmesinden bahsetmiyoruz. Bu bir fantezidir. Biz burada dinler arası sosyal bağları güçlendirmekten, insanlar arası saygıdan söz ediyoruz." dedi.

        Evet barış, işbirliği, hoşgörü çok önemli ve buna katkı sağlamak lazımdır. Fakat bu yöndeki çabaların ve başka hesaplara, senaryolara taşınmasına izin verilmemelidir.

        Kazakistan'daki organizasyonun ise içeriği ve koşulları bakımından ülke açısından önemli iki yanı var. Birincisi Kazakistan çok etnisiteli ve çok dinli bir ülke olarak toplumsal yaşamda başarılması kolay olmayan bir süreç yaşadı. Kazakistan Halklar Asamblesi adıyla kurulan anayasal kurum da ülke içerisindeki bu kesimlerin temsilcilerini bir araya getiren bir platformdur.

        Cumhurbaşkanı Tokayev de konuşmasında bu noktanın altını çizdi: "Kazak toprakları yüzyıllar boyunca Batı ile Doğu arasındaki köprü işlevini sürdürüyor. Ulu bozkırdan geçen çeşitli göçebe imparatorluklara tanıklık etti. Bunların hepsinde ortak nokta da din ve inançtı. Kazakistan sınırları, tüm dünya dinlerinin temsil edildiği kutsal harita gibi."

        Ocak ayındaki talihsiz olayları saymazsak bağımsızlık sonrası bu yönde ciddi sorunlarla karşılaşmadı. Bu biraz da farkındalığı artırmaya dönük faaliyetlerle sağlandı. Bir yandan millileşme boyutunda adımlar atmaya çalışıldı bir yandan da bu çeşitliliğin barış ve huzur ikliminde yaşamasına önem verildi. Aynı zamanda Milli dil, tarih, kültür, alfabe konusunda Kazak millileşmesi de belirli düzeyde gelişme gösterdi. Şu an bu konuda daha kesin ve kapsamlı adım atılmasını isteyen kesimler de var.

        Üç yılda bir yapılan faaliyetin ikinci önemli yanı da ülkenin çok yönlü dış politikasına etkisi ve kendi coğrafyası kadar batılı ülkelerden de dış yatırım çekebilmesine katkısı bakımından irdelenmelidir.

        Dün başlayan organizasyonda Papa'nın Kazak dombrasına ilişkin değerlendirmesi dikkatimi çekti. Şöyle konuştu:

        "Kazakistan kadim bir ülkedir. Buraya mahsus geleneksel bir müzik aleti var. Adı Dombra’dır. O kadar kıymetli bir alettir ki ona özel bir gün ilan etmişsiniz. Öğrendim ki Kazaklar hala bu çalgıyı büyük bir heyecanla kullanıyorlar. Geçmişi bugüne bağlıyorlar. Bu aslında Kazakların geçmişini hatırlamasına yardımcı oluyor. Ayrıca Kazaklar cuma günleri atalarının adına çörek pişiriyorlar. Dombra iki tele dokunarak çalınıyor. Bu Asya ile Avrupa'nın birlikteliğinin sesidir. Dombra'nın sesi bu bölgedeki ülkeleri birbirine yakınlaştırıyor."

        Bu sözlere bakıldığında gerçekten müziğin evrenselliği, birleştiriciliği tartışmasızdır. tarın, bağlamanın ya da Aşık Veysel'in, Neşet Ertaş'ın, Barış Manço'nun sesi ve sözü de ilk aklıma gelen örneklerdendi.

        Kazakistan'daki organizasyon genel olarak barış ve huzur temelinde gerçekleşen konuşmalara, savaş ve çatışmaya "hayır" çağrılarına sahne oldu. Kanaatimce bu tür çalışmaların esas hedefi her toplumun kendi inanış, kültür ve ahlak çizgisinde hak ettiği seviyeye gelebilmesine yönelik olmalıdır.

        Bu arada resmi ziyaret için Kazakistan'a gelen Çin Devlet Başkanı Xi Jinping "Kazakistan'ın toprak bütünlüğüne tam destek vereceğiz" şeklindeki açıklaması gerçekten önemli bir mesajdır.

        Başkentin adı yeniden Astana olurken...

        Başkentin adı yeniden Astana olurken...
        0:00 / 0:00

        Kazakistan'ın başkenti Astana'nın kuruluşu, inşa edilişi ve sonrasındaki gelişmeleri yakından takip edenlerden biriyim. 1998 yılında alınan bu karar hayatageçirilirken pek az kimse gerçekleşebileceğine inanıyordu. Kısa zamanda imkansız olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu kararın alınmasında Türkiye'nin başkentinin İstanbul'dan Ankara'ya taşınması da örnek alınan tarihi olaylardan biriydi.

        Kazakistan’ın başkenti Astana sadece bir yapılaşma süreci değil aynı zamanda ülkenin gelecekteki bütünlüğü ve güvenliği açısından da etkili bir karar niteliği taşıyordu. Zira bu kararla kuzey-güney dengesinin sağlanması ve kuzeydeki geniş toprakların sınırlarının güvence altına alınması istenmiştir. Bugün daha çok Rus etnik nüfusunun yaşadığı ülkenin kuzeyine yönelik toprak iddialarına bakıldığında bu kararın önemi daha iyi anlaşılmaktadır.

        Küçük Akmola üzerine kurulan Başkentin adı da aslında Kazakça da başkent demekti. Astana... Ancak 2019 yılında kritik bir gelişme oldu ve kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev görevi kendi isteğiyle mevcut Cumhurbaşkanı Kasım-Jomart Tokayev'e devretti. Ardından Tokayev'in önerisi ile başkentin adı parlamento tarafından Nur-Sultan olarak değiştirildi.

        Ben o tarihlerde yayınlanan kitabımda konuyla ilgili şunları yazmıştım: "Herkesin, görevi bırakma kararı ile şaşkınlık içerisinde olduğu anlarda gelen başkentin isim değişikliğinin içeride ve dışarıda iki önemli sebeple eleştirildiğini görüyoruz. (1) Astana adı uzun süre harcanan bütçeler ve çabalarla âdeta dünyada bir marka hâline gelmiştir. Pek muhtemeldir ki şimdi de benzer bir performans sergilenmesi gerekecektir. (2) Nazarbayev’in görevi bırakma kararı ile dünyadaki genel imajı "demokrasiye geçiş" "geleceğe ülkesini hazırlama” vb. temel cümlelerle anılırken bu kararın alınmış olması eleştirileri beraberinde getirmiştir. Örneğin bu isim değişikliği kararının Türkiye’de kısa bir süre de olsa görevi bırakma kararının önüne geçtiği görülmüştür. Pek muhtemeldir ki Nazarbayev’in görevi bırakma kararından saatler sonra alınan isim değişikliği o anların duygusallığı ve vefa duygusu ile neticilendirilmiştir. Kazakistan vatandaşlarının bu karara yönelik eleştiri ve tepkilerini de makul karşılamak gereklidir." (Zorlu, K. Büyük Bozkırın Yükselişi, 2019)

        İşte dün yine Kazakistan Parlamentosu, başkentin ismini yeniden Astana yapan karara imza attı; Cumhurbaşkanı Tokayev de kararı onaylandı. Bir bakıma isim değişikliği aynı yöntemle tekrar eski haline getirildi. Doğrusu o dönem, yani 2019'da değişiklik adımı hiç atılmasa daha iyi olurdu. Cumhurbaşkanı sözcüsü Ruslan Celdibay, "Bu kararın yanı sıra Cumhurbaşkanı Tokayev, Nursultan Nazarbayev’in Kazakistan’ın bir devlet olarak güçlendirilmesinde ve başkentin oluşumunda belirleyici rolünü tarihi bir gerçek olarak görüyor” şeklinde bir açıklama yaptı. Bu çerçevede ülkede onun adını taşıyan diğer yer ve semboller korunacak.

        Geriye dönüp bakıldığında alınan karar ve yaşanan olaylarla Kazakistan, yönetim ve siyaset bilimi araştırmaları için önemli bir inceleme alanı olmayı sürdürüyor.

        Diğer Yazılar