Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Oray Eğin’ in konuya girmesiyle bana ‘ifade özgürlüğü’ gibi hayati önemde bir konu üzerine tekrar yazmak vesilesi doğmuş oldu.

        Onun da dediği gibi ikimiz de düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda nedeyse sınırsız diyebileceğimiz derecede açık olan Amerikan kültüründen yetişmiş olduğumuzdan bu konuyu tartışacak son kişiler olmamız gerektiğini düşünenler olabilir.

        Doğrudur, Amerika düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda mutlak özgürlükçü tavırlar alabilmektedir.

        Bu tavrın doğu ile batı arasında kalmış bir sorunsalı olan ve Ortadoğu’da demokrasiyi yaşatmaya çalışan Türkiye gibi bir ülkeye bu şartlar altında uygun olup olmadığı tabii ki tartışılmalı.

        Ancak önemli bir konuda bir ilkeyi savunurken farklı, bize özgü koşullarda bu ilkenin nasıl uygulanacağını düşünmek farklı kavramlar gerektirebiliyor.

        *

        Oray da yazdı ben yazıda Ayasofya tartışmaları sürecinde Atatürk’e eleştiride bulunulması konusundan yola çıkarak eğer düşünce ve ifade özgürlüğünü Amerika’da olduğu gibi uygulama hedefi koyacaksak söz ve yazıyla eleştiri kavramını da mutlaka düşünmemiz ve eleştirinin bir düşünce suçu olmaktan çıkarılması gerektiğini yazmıştım.

        REKLAM

        *

        Bunu bugün hemen yapalım demiyorum. Bunu ulaşılması gereken bir ideal durum olarak kabul edip konu hakkındaki tartışmalarımızı buna göre yapalım diyorum.

        Eğer bugünkü koşullarımız bunun Amerika’da olduğu gibi uygulanmasına elverişli değilse o zaman bugün düşünce ve ifade özgürlüklerimizin sınırlarını şimdi genişletirken bizim için ideal olana ulaşacağımız güne kadar neleri yapmamız gerektiğini de ortaya koyabiliriz.

        *

        Sözü geçen yazımda tepki geleceğini bildiğim halde Atatürk’e eleştirinin düşünce suçu kapsamından çıkarılmasını savunmuştum.

        Ben ölürken hayal ettiğim ülke bu değildi dememek için herkesin istediğini düşünme ve söyleme hakkının sınırsız olduğu bir Türkiye düşlüyorum.

        Ancak Oray’ın yazısında işaret ettiği başka bir engel de var bu ideal olana ulaşmamız yolunda.

        *

        Oray ortak bir arkadaşımızın yazım çıktıktan sonra kendisini arayıp öfkesini ifade ettiğini de yazmış.

        Doğrudur, ikimizin de tanıdığı ortak bir arkadaşımız var. Ben onunla çok eskiden bu yana arkadaşım.

        Bana çok iyiliği dokunmuş çok vefalı ve iyi kalpli bir insandır.

        Deyim yerindeyse ‘sapına kadar’ Atatürkçü'dür.

        *

        Üzerinde düşünmeye çalıştığım konu ile ilgili olarak Oray ile benim yaşadığımız deneyim aslında Türkiye’de yaygın olarak var olan bir ideolojik tavrı da gündeme getirdiğinden üç arkadaş arasındaki bu konuyu yazmaya da karar verdim.

        Oray arkadaşımızın benim yazıma karşı öfkeli olduğunu yazmış.

        REKLAM

        Öfkeli olduğunu ben de biliyordum çünkü arkadaşımız öfkesini bana mesaj atarak da söylemişti.

        Onda gördüğümüz tavrın Türkiye’de herhangi bir ilkeyi açık ve net tartışmamızı engellediğini düşünüyorum.

        *

        Sakın arkadaşım böyle düşündüğünden rencide olduğumu sanmayın. Aksine bunu ifade etmesinden çok da mutlu oldum. Çünkü orijinal yazımda dediğim gibi sonuçta bana hakaret edilse de ben bunun düşünce özgürlüğü kapsamında olduğunu düşünüyorum.

        Ama daha da önemlisi arkadaşın ifade ettiği duygular bugün Türkiye’de sayıları hayli yüksel olan bir kesimin de taşıdığı düşünce ve duygular.

        Bunun böyle düşünülmesi tek başına katiyen sakıncalı değil tabii ki çünkü eğer düşünce ve ifade özgürlüğü açısından bir ideal duruma sonunda kavuşacaksak toplumda bunu düşünenler de olacaktır ve buna karşı olanlar da.

        Ancak arkadaşın gösterdiği tavır toplumumuzun Atatürkçü diye adlandırılan kesiminde yaygın olarak var olabiliyor. Bu kesim kendilerine ters gelen, kendilerine uymayan her düşünce karşısında böylesine keskin tavırlar alabiliyorlar ve hemen denileni tam anlamaya çalışmadan hakarete varan suçlamalara kolayca girebiliyorlar.

        Bunlar kendilerine uyduğunda özgürlükçü demokrat tavırlar alabiliyorlar ama kendilerine uymayan düşünceler duyduklarında tamamen yasakçı kesilebiliyorlar. Bu kesimin tavırlarıyla yarattığı mahalle baskılarının da bir tür diktatorya olduğunu görmeye başlamaları gerekiyor.

        *

        Özetle son söz olarak şunu söylemek istiyorum. Bu ülkenin Atatürk’e eleştirinin de düşünce özgürlüğü kavramında görülmesini savunan Atatürkçü düşünce insanlarına ihtiyacı vardır.

        Diğer Yazılar