Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Roman Polanski’nin yönettiği, Jack Nicholson ve Faye Dunaway’in başrollerini oynadığı Chinatown filminde oynadığı Noah Cross adlı iğrenç karakteri canlandırmadaki olağanüstü yeteneğini gördüğüm günden bu yana John Huston’a hayranımdır.

        Fiziği ve davranışları ile bana hep Amerika’nın ırkçı geleneklerinden zor kurtulan güney eyaletlerinde yerleşik güneyli burjuvayı hatırlatan John Huston aynı zamanda çok iyi bir aktör de olmasına rağmen gayet tabi ki yönetmenliğiyle daha tanınmaktadır.

        The Maltese Falcon, The Aspalth Jungle, The African Queen, Prizzi’s Honour, Under the Volcano, The Dead gibi büyük filmleri yönetmiş olan Huston bu filmlerden de anlayabileceğiniz gibi usta bir yönetmendir.

        Yazının başlığına bakanlar belki benim Huston’un bu önemli filmlerinden kaçırmış olduğum bir tanesini bulup seyretmek istemekte olduğumu sanabilirler.

        Ama hayır durum o kadar basit değil. Başka bir yazı için Sigmund Freud’un hayatını ve çalışmalarını incelerken John Huston’un bugüne kadar hiç bilmediğim bir boyutunu keşfettim.

        1958 yılında John Huston, Sigmund Freud’un gençlik yılları hakkında bir film yapmaya karar vermiş.

        Gerçi bu kararı benim için pek sürpriz olmamalıydı. Çünkü Huston’un gençken Paris’te sanat çalışmaları için bulunduğunu ve Avrupa kökenli entelektüel akımlardan etkilenmiş olduğunu biliyordum. Dolayısıyla Freud’a entelektüel ilgi duyması şaşırtıcı değildi. Huston’un son yönettiği film olan 'The Dead'de James Joyce’un kısa bir hikayesine dayanıyordu. (Huston’un Freud filmini çekmek arzusunu analiz ettiği bir yazı için bknz. Huston, John New York Times December 9, 1962 - ’Focus on Freud: Huston Analyzes His Own Motivation in Making a Psychiatric Biography’)

        Ama Huston beni daha da şaşırtan başka bir şey de yapmış. Büyük ihtimalle yine Paris yıllarında tanımış olduğu Jean Paul Sartre’ye düşünmekte olduğu filmin senaryosunu yazmasını teklif etmiş.

        Ben John Huston’un yerinde olsaydım hızla okunup hemen anlaşılabilecek ve filme kolay dönüştürülebilecek bir senaryo yazması imkansız olan Sartre’ye böyle bir şey teklif etmezdim.

        SARTRE ŞAŞIRTMADI

        Tabii ki korktuğum olmuş. Senaryoyu yazmaya girişen Sartre ilk önce senaryoyu özetleyen 95 sayfalık bir metin vermiş Huston’a. Bir tür entelektüel coşku krizi yaşamakta olduğunu sandığım Huston özetinin bile 95 sayfa olabildiği bu metni kabul etmiş ve Sartre’den özetini verdiği senaryoyu yazmasını istemiş.

        Bir yazı seri üretim makinesi halinde yaşamaya alışık Sartre de tabii ki istenileni yapmış ve aynen filme dönüştürüldüğü takdirde beş saatten fazla sürecek uzunlukta ve yoğunlukta bir senaryoyu Huston’a teslim etmiş.

        Karar sadece Huston’a kalsa, beş sat sürse de o filmi çekecekmiş ama o günlerde stüdyolar film süreleri üzerinde çok sıkı sınırlar koyuyorlarmış. Bu yüzden Huston da yaşamakta olduğu entelektüel coşku krizine rağmen stüdyoları karşısına almayacağından Sartre ile senaryo hakkında münakaşa etmeye de başlamış.

        Sartre’yi biraz tanıyan insan bile onunla düşüncesi hakkında münakaşa etmeye girişmenin bir tür çılgınlık olduğunu görebilir ama Huston bunu bile görememiş.

        Ve sonunda Sartre yapılacak filmden kendi ismini çekmiş.

        Ama buna rağmen Huston daha sonra çektiği filmde Sartre’nin fikirlerinden bazılarını yine de kullanmış.

        Huston da bir karar verdiğinde yolundan kolay dönmeyen bir karakter olduğundan ‘Freud: The Secret Passion’ adlı filmi sonunda tamamlamış .Filmde Freud’u Montgomery Clift canlandırıyor. Onun karşısında oynayan Susannah York yerine bir ara John Huston ve Sartre, Marliyn Monroe’yı düşünmüşler.

        İmajı gereği hayranlarından gizlemek zorunda olduğu bir entelektüel boyutu olduğunu bildiğim Marilyn Monroe, Freud filminde ne kadar rol almayı istemiş de olsa onun ücret skalasının hayli yüksek olması gerektiğinden Huston bu teklifi ona yapmaktan vazgeçmiş olmalı.

        BUNU HEMEN GÖRMELİYİM

        Bu filmden ancak yeni haberdar olmamı bir türlü affedemiyorum. Bu yaşa gelmeme rağmen Sartre’nin senaryosuna katkıda bulunduğu bir filmi görmeyi atlamış olmayı kabul edemiyorum.

        Hayli eski olan bu filmi üye olduğum platformların klasik filmler listesinde de bulamadım şimdiye kadar. Takıntılı ruh halimi bildiğim için filmi görünceye kadar aklımdan çıkaramayacağımı da biliyorum.

        Bu yazıyı okuyacak olanlar arasında bu filmi nerde bulabileceğimi bilen varsa lütfen sosyal medya üzerinden haberdar etsin beni.

        Ayrıca Sartre öldükten sonra bu senaryo da 'The Freud Scenario' başlığıyla basılmış da.

        Diğer Yazılar