Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        1880 yılında Manhattan Adası'nın güney bölümünde en yüksek bina Trinity Kilisesi binasıydı. Bunun sembolik bir anlamı vardı. Daha sonra World Trade Center gibi gökdelenlerin yükseleceği bölgede o tarihte bir kilisenin binasının şehrin simasını belirlemesi kilisenin toplumdaki gücünün ilan edilmesi anlamına da geliyordu.

        Kapitalizm geliştikçe ve dünya sistemini Manhattan merkezli yönetmeye başlayınca kilise sembolünün şehrin simasını belirlemesine izin verilemezdi.

        Güvenli yüksek bina inşaatı teknolojisinin ve güvenli hızlı asansör sisteminin bulunmasıyla gökdelen inşaatları başladı ve hemen hepsi de bir büyük şirketin adını taşıyan gökdelenler adeta kapitalizmin seküler anıtları olarak Manhattan Adası'nı doldurdular.

        Meselenin bu ideolojik boyutu var ama aynı zamanda gökdelen inşaatları Manhattan için bir zorunluluktu da.

        Amerika ölçeklerinde New York eski bir şehir olduğu için şehirde yeni inşaat yapılacak alan pek bol değildi.

        Eski şehir denilince bir Londra, Roma veya İstanbul'u anlayan bir Avrupalı için New York’un eskiliğini kavramak pek kolay olmasa da Amerika koşullarında eski olan New York’un şehir mimarisinin neden olduğu yer sıkıntısı nedeniyle ve yeni binalara şirketlerin talebi olmasıyla birlikte gökdelenler şehir için bir zorunluluk oldu.

        REKLAM

        New York’ta durumun böyle olmasına rağmen Amerika’nın gökdelen mimarisi başkenti Chicago olmuştur. Üstelik şehirde New York’ta olduğu gibi bir sıkışıklık ve yer bulma sorunu da yoktu.

        1871 8-10 Ekim'inde yaşanan büyük yangın sonucunda Chicago neredeyse yok olmuştu, yangından geriye neredeyse boş bir arazi kalmıştı. Ancak buna rağmen, yatay bina yapımına durum çok uygun olsa da, Chicago dikey büyümeyi tercih eti.

        Bunun temelinde Chicago’nun gökdelenlerin kapitalizm açısından seküler sembol olarak anlamını iyi anlamış olması yatıyordu.

        Chicago o günlerde bir yazarın ifade ettiği gibi bütün nüfusunun sadece para kazanmak amacıyla bir araya gelmiş olduğu bir şehirdi. Chicago, New York’tan vahşi kapitalizmin ideolojisini çok daha derinden içselleştirmişti kendisine.

        Bir zorunluluk olmadan gökdelen tercih etmesi nedeniyle Chicago gökdelen inşaat teknolojisini geliştiren şehir de olmuştur.

        Chicago’nun mimari ve mühendislikte Amerika’ya öncülük etmesinin de nedeni budur. (Chicago’nun gökdelenler tarihindeki yeri için bknz. ’The Creators: A History of Heroes of The Imagination’ yazar Daniel J. Boorstin, sayfa 536-551)

        Gökdelenler ile dolan New York ise Chicago’dan öğrendiklerini güzel uyguluyordu.

        Ancak New York teknoloji şirketleri açısından merkez olmasa da kapitalizmin reklamcılık merkeziydi . New York bu kendi imajını satma bilgisini kullanarak gökdelenler açısından ön plana geçebildi. Flatiron gibi yepyeni teknolojiyle yapılan deneysel bir binayla dünyada konuşturdu kendisini.

        Empire State binası ile kendisini yeni kapitalist imparatorluğunun merkezi olarak da ilan etti.

        Daha sonra King Kong filminde King Kong kendisine saldırmakta olan uçağa karşı Empire State gökdelenine tırmanarak mücadele etti ve bu sahne ile New York’un gökdelen başkenti olarak imajı global düzeyde sağlamlaştı.

        REKLAM

        Mimar Mies van der Rohe teorik çalışmalarını Chigago’daki Institute of Technology'de yapsa dahi modernizmin bir şaheseri olarak nitelendirilen Seagram gökdelenini New York’ta inşa etti.

        New York’un bu ideolojik öncülüğü nedeniyle Amerikan şehirleri artık şehir planlarıyla değil şehir simalarının görünümüyle bilinmeye başlandılar.

        New York’un imajının sağlamlaşmasına Alfred Stieglitz gibi fotoğraf ustalarının çektiği gökdelen fotoğrafları da katkıda bulunmuştur.

        Tabii filmlerde çok göründüğü için en meşhur şehir siması da New York gökdelenleri oldu sonunda.

        İSTANBUL'DA DURUM

        Bazen ikinci köprüye Çavuşbaşı yolunu kullanarak ulaşıyorum. Bu yoldan giderken karşı taraftaki yani Avrupa yakasındaki yine her birisi şirket merkezi gibi fonksiyonları olan gökdelenlerimizin simasını uzaktan görüyorum.

        İş merkezleri olarak şehir Downtown’larının gökdelenle belirlenmesine karşı olmamakla birlikte İstanbul gibi ikonik bir şehrin simasının da gökdelenle sembolize edilmesi de kabul edilebilecek bir şey değil.

        İstanbul'a en uygun sembolik sima görüntüsü herhalde Topkapı Sarayı ve Ayasofya’dan birlikte gelecek görüntü olmalı.

        Bu bağlamda gökdelenlerin tarihteki seküler kapitalist semboller olarak yeri bilindiği takdirde Çamlıca’daki caminin İstanbul’a en yüksek tepeden bakması da ona destek verenlerin ideolojisi açısından daha bir anlam kazanıyor. Bu konu benim bugün 11 Eylül yıldönümüne denk gelen bu yazımın konusu değil ama sadece bir dipnot düşeyim dedim.

        *

        OKUYUCUYA TEŞEKKÜR

        Freud filmi hakkındaki yazımda filmi bulmam için okuyucu yardımı çağrısı yapmıştım. Yazının yayınlandığı sabah ben daha kendi yazımı baskı halindeyken okumadan Tankut Karahan filmi bulup bana linki göndermişti bile. Kendisine teşekkür etmek için mesaj yazdığımda o bana beni çok duygulandıran şu mesajı yolladı. "Yazılarınızın 'avid reader' tanımının karşılığıyım... özellikle son dönemdeki yazılarınız çok doyurucu.. 'kaleminize (klavyenize) sağlık." Bu mesajdan sonra daha birçok benzer mesaj aldım ama ben Tankut Bey'in şahsında tüm farkında olan okuyucularıma buradan teşekkür etmek istiyorum. Bu tür yazılarımdaki çabamın boşuna olmadığını bana hissettirdiğiniz için gerçekten müteşekkirim.

        Diğer Yazılar