Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Anılarımın açılış konseri muhteşem olmuştu. Anılarımın oluşması böylesine zirveden başlayınca acaba diğerleri sürekli bir aşağıya iniş çizgisi mi gösterecekti diye korkuyordum ama aklımda kalanların hepsini yazdıktan sonra baktım ki böyle olmamış. Diğerlerinin düzeyi de hep üstte olmuş.

        O gün New York’ta okumakta olduğum üniversitenin kampüsünde bahçedeki öğrenciler arasında bir heyecan vardı. Biraz sonra geleceği söylenenleri herkes heyecan ile beklemekteydi. Bir süre sonra kampüsün ana girişinde motosikletli, deri kıyafetli adamlar belirdi.

        Black Panther partisinin önde gelenleri kampüsü ziyaret edip öğrencilerle sohbet etmek istemişler. Bulunduğumuz yere geldiler ve bir daire oluşturduk sorularımızı cevaplayıp bizimle sohbet ettiler.

        Panterler bunu yapacaklarına dair önceden hiçbir işaret vermeden tamamen spontane kendi aralarında ‘We Shall Overcome’ı söylemeye başladılar. Dönemin haklarında en çok konuşulan insanları ve her birinin hakkında her gün onlarca yazı ve yorum çıkan insanlar hatta bazıları o anda polis tarafından ağır suçlarla arananlar bize minik bir konser veriyorlardı.

        O gün henüz cep telefonu diye bir şey olmadığından ben bunu videoya kaydedemedim. O 'An’ın bir fotoğrafı bile yok ne yazık ki.

        Beynimin derinliğinde kalan bu açılış anım ile konser anılarıma başlayabilirim...

        James Brown ile buluşma

        James Brown ile buluşma
        0:00 / 0:00

        Madem üniversiteden bir anımla başladım onunla devam edeyim bari. Kampusta her hafta sonu bir konser olurdu. Dönemin hayli önemli ismini bu yüzden oldukça ucuz ve tanıdığım ortamda izleme fırsatını bulmuştum.

        James Brown'ın konser vereceğini duyunca hayli heyecanlanmıştım çünkü funk-caz özellikle sevdiğim bir türdü.

        Konseri başladı ama bence bir tuhaflık vardı. Orkestrası tam kadro sahnedeydi vokal kadınlar da öyle. Müthiş çalıyorlar söylüyorlar ve salonu çılgınca eğlendiriyorlardı ama James Brown ortada yoktu. O tam yarım saatlik konser sonrasında çıktı sahneye. O çıkıncaya kadar salon o kadar beklentiyle dolmuş ve elektriklenmişti ki ilk şarkısına başlar başlamaz nerdeyse bir patlama olmuştu bana göre. Ben Brown'un ilk sahneye çıktığı o ana 'buluşma' kavramını uygun görmüştüm. Buluştuğumuzda onun sahnedeki çılgın üslubuyla birlikte seyirci daha da çılgınlaşmış salon bir anda olağanüstü elektriklenmişti. Hatırladığım kadarıyla Brown 'Hold on I am Coming' ile çıkmıştı sahneye daha sonra 'Hot Pants', 'Sex Machine', bütün hitlerini bizlerle birlikte söyledi. Bir ara sakinlik olunca memleketi olan Georgia eyaletine aslında bir ağıt olan 'Georgia'yı da okudu. Ballad okumaktaki ustalığını bilmeme rağmen bunu okuyuş biçimi adamın hayli trajik ve olaylı olan yaşamını da bildiğimden bana oldukça dokunmuştu.

        Eric Clapton gitara dokununca

        Eric Clapton gitara dokununca
        0:00 / 0:00

        Eric Clapton’un Shea stadyumundaki konserine biletimi annemin ölüm haberini almadan çok önce almıştım. Haberi bana veren babam hemen dönme önerimi kesin red edince New York’ta kaldım.

        Konser gecesi için fazla istemesem de belki kafam biraz dağılır diye stadyuma gittim.

        Üst kısımlardan yerime oturdum. Clapton’un çıkmasına daha çok olduğundan bir kitap okumaya başladım. Açılış yapacak bazı gruplar sahneye çıkıp duruyorlardı. Müzisyenler kendi aletlerinin kontrolü yapıyorlardı. Yani kitabımı birçok müzik sesi arasında okumaya çalışıyordum. Sonra bir ara dalmışım, kitaba bakıyordum ama okuyamıyordum. Annemi hatırlıyor ve babamın o andaki durumu aklıma gelip duruyordu. Konserde olduğumu bile unutmuştum. Bir anda bütün vücudum güzel bir ses ile irkildi. Eric Clapton o ara sahneye çıkmış ve kendi gitarının kontrolünü yapıyormuş. Stadyumdaki onca ses onca gürültü arasından onun gitar teline bir dokunuşu bile vücudumu pelte haline getirmişti.

        Ben o anda bir ustanın gitara dokunmasının anlamını, onun farkını daha iyi anladığımı sanıyorum. Eric Clapton küçük oğlunu kazada yeni kaybetmişti. Ve onun için yazdığı şarkıyı o gece ilk şarkı olarak okudu. Ben o ana kadar aldığım acı haberime ağlayamamıştım ama o şarkı başlayınca, Eric Clapton sesiyle kendi yüreğindeki acıyı öyle ortaya koyunca artık kendimi tutamadım. O gece Clapton bir terapiydi bana.

        Bir kovboyun güçlü sesi

        Bir kovboyun güçlü sesi
        0:00 / 0:00

        ABD başkenti Washington DC’nin elitleri her ne kadar kendilerini kuzeydoğunun entelektüelleri arasında görseler de Washington kültür olarak güneyin kültürüne yakındır ve kendilerini güney kültüründen görürler ve şehrin hayli kalabalık bir güneyli nüfusu da vardır.

        Bu yüzden Jonny Cash’in şehirde konser vereceği haberi hayli heyecana neden olmuştu.

        Salona girdiğimizde birden yanlışlıkla konser yerine bir rodeoya gelmişiz gibi hissettim. Çünkü etraf kovboy şapkaları ile gelmiş ve tütün çiğnemekte olan Vahşi Batı'ya ait nüfus ile doluydu.

        Hani bazı şarkıcılar vardır onların sesini ilk duyduğunuzda onun kim olduğunu bütün şarkılarıyla hatırlayıverirsiniz. Frank Sinatra, Dean Martin bu tür sesli şarkıcılardı.

        Bizde de Alpay, Zülfü Livaneli, Özdemir Erdoğan sesini duyar duymaz hatırlayıp sizi alıp götüren türde şarkıcılardır.

        İşte Johnny Cash’in de güçlü sesi böyle bir sesti.

        Onun orkestrası da o yokken çalmaya başlıyor ama o çok bekletmeden ilk şarkısına sahne arkasındayken başlıyordu. O sesi duyar duymaz salındaki kovboylar kendilerinden geçtiler açıkçası ben de havaya girmiştim. Hatta daha sonra ‘A Boy Name Sue’yu bütün salon ile birlikte ben de söylemiştim. Eğer Johnny Cash hakkında yapılan filmi seyrettiyseniz eşiyle ilişkisinin çok önemli ve sorunlu olduğunu bilirsiniz. O konserde eşi de çıktı sahneye ve birlikte söylediler ve ben de tabii ki yine o anı kayda alacak hiçbir alet yoktu yine ne yazık ki.

        Diğer Yazılar