Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Altılı Masa’nın bir ya da birkaç ayağındaki aksama nedeniyle masada yaşanan sallantılara bakarken aklıma geçmişte "Öğrenciler de olmasa milli eğitim kolay yönetilirdi" diye ifade edilen düşünce sistematiği geldi.

        Aslında 'Altılı Masa'nın işlerinde her şey kağıt üzerinde yolunda gidiyordu. Ülkenin her sorununa el atılmış, komisyonlar oluşturulmuş ve çalıştırılıyordu. Raporlar bir biri ardına çıkmaya da başlamıştı.

        Ancak Altılı Masa'nın kağıt üstünde düzene sokması imkansız olan tek bir konu ortada kalıyordu; o da insana dair duygular ve ihtirasların kontrol altına alınmasıydı. Türkiye’de gücü ele geçirmek ve bu önemli ülkeyi yönetmek gibi insani duyguları alevlendiren, ihtirasları tetikleyen bir süreç söz konusu olduğundan işlerin yoğun gidiyor gibi gözüktüğü Altılı Masa'da seçim zamanı yaklaştıkça bu duyguların, ihtirasların çatışması da devreye girdiğinde, ki bunların devreye girmesi de gayet tabii ki kaçınılmazdı, işte o zaman ne olacağı pek belli değildi.

        Ben bu yüzden 11 Kasım tarihinde bu köşede yazdığım ‘Altlı Masa Aralık ayı sonuna kadar dağılır’ başlıklı yazımda insana dair duyguların güçlü biçimde devreye girmesi ve birbiriyle çatışmasının stresine ağırlığına, Altılı Masa'nın dayanamaması tehlikesine işaret etmek istemiştim.

        Türkiye’de hemen her meslek grubundan insan seçim ve siyaset konusunda fikrini beyan ediyor ama bunun maalesef tek istisnası var. Bir tek felsefeyi ve felsefe tarihini iyi bilen insanlar pek fazla konuşmak yanlısı değiller. Bu tavrı anlamakla birlikte, onların fikir bildirmekteki isteksizliğinin oldukça sağlıksız bir tartışma ortamı yaratmasına da şahit oluyoruz. Oysa insanın var olduğu her ortamda, bu Altılı Masa bile olsa, insana dair ruh hallerinin, ihtirasların devreye girmesi sonucunda oluşabilecek stresleri bir tek felsefeciler iyi anlatırdı bize.

        Nitekim Ekrem İmamoğlu, Meral Akşener, Kemal Kılıçdaroğlu arasında yaşanan süreçler, insana ait duyguların ihtirasların bazen ne kadar da belirleyici olabileceğini bize son günlerde göstermiş olmalı. Bu duygular ve ihtiraslar kaçınılmaz olarak devreye girdi ve dağılmasa bile Altılı Masa gerçekten fena halde sallandı.

        Taraflar masayı yıkan kendileri olduğu takdirde bunun hesabını veremeyeceklerini bildiklerinden olsa gerek şimdi sallanan masanın ayaklarına destekler vererek sallantıyı durdurmaya çalışılıyorlar.

        Peki Türkiye geleceğini belirleyecek hayati önemde bir seçime giderken, muhalefetin insana dair duyguların devreye girmesine müsaade edip ülkenin tüm geleceğini tehlikeye atmasına sadece bakıp seyredecek miyiz?

        Üzerinde oynanan, tehlikeye atılan, bizlerin geleceği, ilerde arzu ettiğimiz hayali yaşayıp yaşamayacağımız söz konusu burada.

        Bu yüzden insana dair duyguları anlamakla birlikte temelde basit olan bu duyguların ve ihtirasların geleceğimizi tehlikeye atacak boyuta çıkmalarını seçmenler olarak kabul etmeyeceğimizi belli etmeliyiz.

        Bu yüzden ben Selahaddin Demirtaş’ın bu aşamada ”Koltuk hayallerinin değil, özgürlük ideallerinin peşinde koşmak’ çağrısı yapmış olmasının ve 'içinde bulunduğumuz kritik döneme yetki veya koltuk paylaşımı olarak bakmak, tarihi fırsatı heba etmektir. Türkiye Cumhuriyeti hepimizindir, dolayısıyla hepimiz sorumluluk alarak halkın yararı için fedakarlık yapmakla görevliyiz' demesinin son derece yerinde ve önemli olduğunu düşünüyorum. Ve kendi insani ihtiraslarının pençesine düşme riski sinyalini vermeye başlamış olan tüm siyasi liderlere Demirtaş’ın çağrısına kulak vermeleri çağrısını yapıyorum.

        Diğer Yazılar