Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        NE diyeyim bilmem ki...

        İnşallah "Yeni yıla nasıl girerseniz yıl da öyle geçer" inancı doğru değildir.

        Çünkü son günlerde bir kötümserlik ve umutsuzluk kısırdöngüsü içindeyim.

        Kendinize çıkış yolları icat etmeye uğraşmanıza rağmen bu illet bir kere yakanıza yapıştı mı kolay bırakmıyor sizi.

        "Nedeni ne?" derseniz sadece şu nedenden demem anlamlı olmayacak, çünkü muhakkak onun da etkisi vardır ama bu düzeyde karamsarlığı yaratmakta tek neden de o olamaz.

        Bazen Türkiye tüm yüküyle omuzlarımdaymış gibi hissediyorum.

        Geçenlerde anlattığım gibi bazı günlerde adeta buna mahkûmmuşuz gibi mutlu olmak için özel çaba göstermeyi aptallık olarak görürüm. Tamam abartılı bir mutluluk istemiyorum ama bu kadar mutsuz olmak da iyi değil. Bu da tercih edilemez. Freud'un dediği gibi iki arada bir denge bulmam lazım.

        Tam "İnşallah 'Yeni yıla nasıl girerseniz yıl da öyle geçer' inancı doğru değildir" diye düşünmeye başlamıştım ki, "Eğer durumum böyle giderse o zaman yeni yıl da çekilmez olur" diyordum ki...

        Üzerime çökmüş olan karamsarlık örtüsünü yanından açmaya başlayan 2 şey oldu..

        SONER YALÇIN

        İlk önce Soner Yalçın'ın tahliye haberi geldi ve ben kendime ne kadar itiraf etmesem de etrafa göstermemeye çalışsam da bazı insanların hapiste tutulmalarının içimi ne kadar da sıkmış olduğunu, ruhumu nasıl da kilitlediğini ancak tahliye haberi gelince anlayabildim. O an içimde yaşadığım rahatlama ve hafifleme duygusunu burada anlatabilmem mümkün değil. Ancak bu yetmedi. Bu kötümser bıkkın ruh sadece tek güzel haberle rahatlayabilecek gibi değildi. O ruh uzun yılların birikimini taşıyor galiba ve anladığım kadarıyla çok da kırılgan hale gelmiş.

        Düşünerek, kendimi dolduruşa getirerek çıkamayacaktım galiba bu kısırdöngüden.

        Tam çaresizlikle kendime teslim olacaktım ki sonra hiç beklemediğim, ummadığım bir şey oldu.

        İNANÇ ÜZERİNE

        Daha önce hakkında okumadığımdan hiçbir beklentim olmadan "Pi'nin Yaşamı" adlı bir filme gittim.

        Daha ilk sahnesinden itibaren insanın kalbini avcuna alıp şefkatle okşayan bir filmdi bu. Çocukken biraz ateşiniz olunca kucağına koyduğunuz başınızı okşayan anne eli gibiydi film.

        Olağanüstü görselliği, muhteşem duygularla birleştirip bir şölen sunuyor "Pi'nin Yaşamı".

        İnancın, dindar olmanın ne olduğunu sorguluyor. Dindar olmasanız da inançlı olmanın anlamı üzerine sıcak bilgelikle dolu bir felsefi film bu. Bana, "dindar olmasanız da inançlı olmanın güzelliğini anlattığı için" özellikle hitap etmiş olabilir bu film; ama kiminle konuşsam sinema çıkışında herkes bir duygu zirvesi yaşıyordu.

        HAYDİ BİR ŞIKLIK YAPIN

        O nedenle bugün kendinize bir şıklık yapmanızı tavsiye ediyorum.

        Bu gecemiz rutin, fazla sürprizler içermiyor. Kimimiz çay içecek kimimiz de içki, ama sonuçta çoğumuz aynı şeyi yapacağız.

        Saatin 24.00 olmasını makul olmayan bir heyecanla bekleyip televizyonla, sohbetle kendimizi dolduruşa getireceğiz.

        Bu rutini hepimiz yaşayacağız. Bu nedenle o saatler gelmeden yanınıza karınızı, kocanızı veya sevgilinizi alın, o da yoksa mutlaka bir arkadaşınızı arayın, ama bu filmi mutlaka paylaşabileceğiniz, konuşabileceğiniz birisiyle seyredin.

        "The end" yazdığı an siz, sonun yerine ve aksine bir başlangıçta olduğunuzu keşfedeceksiniz. O filmde paylaştığınız deneyimler sizi ve yanınızdaki insanı derinden etkileyecek ve sizi daha olumlu, daha güzel bir insan yapacak.

        Bu benim için yeni yılı mutlu yakalamak adına bir nedendi. Bu nedenle pazar sabaha karşı kendimi tutamayıp film hakkında uzun zamadır ilk kez bir twit attım.

        Yeri gelmişken söyleyeyim bari: Hepinize mutlu ve sağlıklı yıllar, umarım yarın ve uzun yıllar boyunca her gün görüşürüz ve paylaşırız...

        Diğer Yazılar