Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        70 yıl önce dün yani 6 Ağustos 1945’te sabah saat 08015’te, Enola Gay adlı B-29 bombardıman uçağının pilotu Paul Tibbets Japonya’nın Hiroşima kenti üzerine ilk atom bombasını bıraktı. 3 gün sonra da ikinci bomba Nagasaki kentine atıldı.

        Bugünkü nükleer silahlarla karşılaştırıldığında ilkel sayılacak bir teknolojiye sahip bombaların patlaması 4000 derecelik bir sıcaklık yaymış, bombanın ve ardından radyasyonun etkisiyle yaklaşık 140 bin kişi Hiroşima’da, 70 bin kişi de Nagasaki’de can vermişti. Radyasyonun etkilediği insanlar da ileriki yıllarda bu nedenle yaşamlarını yitirecekti. Tibbets, ölümünden 5 yıl önce verdiği mülakatta yaptığının doğruluğundan hiç kuşku duymadığını söyleyecek, “Yapılması gerekeni yaptık” diyecekti.

        ABD atom bombasını kullandığı için Japonya’dan hiç özür dilememiş olsa da Amerikan kamuoyu çeşitli vesilelerle bu olaydan duyduğu rahatsızlığı sergiledi. Mantar şeklindeki bomba bulutunun ve radyasyondan yanarak can vermiş Japonların görüntüleri, karar verilirken Amerikan yönetiminin sormadığı ahlaki konuları bilinçlere işlemişti. Herhalde bu nedenle Kore Savaşı’nın ateşkes görüşmeleri sırasında kendisine atom bombası kullanması teklif edilen Başkan Eisenhower teklifi sert bir dille reddetmişti.

        Amerikalı yetkililer, bombanın kullanılmasını, bir kara savaşının neden olacağı daha yüksek sayıdaki ölümün önüne geçmek için tercih ettiklerini söylemişti. Bu, Hiroşima’yı açıklasa bile Nagasaki için geçerli sayılabilecek bir neden değildi. Kaldı ki hem bombanın kullanılmasından önce yapılan tartışmalarda hem de ardından gerçekleşenlerde pek çok general buna karşı da çıkmıştı.

        Hiroşima’daki büyük felaket yaşandığında Japonya büyük bir ihtimalle teslim olmaya hazırdı. Temelde asıl mesaj Japonya’ya haddini bildirmek kadar, bu korkunç silahın kimde olduğunun ve neler yapabileceğinin cümle âlem tarafından görülmesiydi.

        Paul Ham’in konuyla ilgili yeni çıkan kitabında da verilen kararın her şeyden önce siyasi bir karar olduğu ve bombanın kullanılmasından yana tavır alanların işin simgesel güç gösterisi boyutunu çok önemsediklerini gösteriyor. Japonya’nın eski başkenti Kyoto’nun, o şehri 1926’da ziyaret ederek çok beğenmiş Savaş Bakanı Henry Stimson’un talebiyle bombalanabilecek şehirler listesinden çıkarılması dışında, karar alınırken ahlaki kaygılar gündeme bile gelmemişti.

        Kararı alan ve bombalanabilecek şehirler listesini hazırlayan “Hedef Komisyonu” üyesi olanlardan “teki bile atom bombasının, hiçbir uyarıda bulunmadan savunulmayan bir şehrin üzerine atılmasına karşı etik, ahlaki veya dinsel bir itirazı dile getirmemişti”. Halbuki sonradan yayınlanan anıların gösterdiği, gerçek üyelerin bir kısmının ciddi kaygılar beslediği yönündeydi.

        Sonuçta bomba askeri açıdan önemi olmayan, savaş sırasında da fazla bombalanmamış Hiroşima ve Nagasaki’nin sivillerin yoğun olduğu bölgelerine atıldı. Nâzım Hikmet’in “Kız Çocuğu” şiirinde yazdığı gibi: “Saçlarım tutuştu önce/ Gözlerim yandı kavruldu/Bir avuç kül oluverdim/Külüm havaya savruldu”

        Hiroşima’nın 70. yıldönümünden bir gün önce Başkan Obama Washington’daki American University’de İran ile imzalanan nükleer anlaşma hakkında keskin, muhalifleri sıkıştıran, heyecan verici bir konuşma yaptı. Bu konuşmanın özüne damgasını vuran yaklaşım, 70 yıl önce atom bombası kullanma kararı verenlerinkinden hayli farklıydı. Kongredeki İran ve anlaşma karşıtlarının aksine, Obama’nın İran’a haddini bildirme derdi belli ki yoktu.

        Hedeflediği, bir yandan dünyanın en istikrarsız bölgesinin yeni bir savaş girdabına sürüklenmesini önlemekti. Diğer yandan da ülkesini 2003’teki Irak savaşının mimarı olan ideologların küstah, cahil ve savaşçı mantığından çıkarabilmekti. O nedenle de 52 yıl önce aynı okulda konuşan Başkan Kennedy’nin şu sözleriyle bitirdi konuşmasını: “Barış peşinde koşmak savaş peşinde koşmak kadar dramatik değildir. Ama son derece önemlidir.”

        Bu sözleri her yerde ve Türkiye’de de hep tekrarlamak gerekir.

        Diğer Yazılar