Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’nin Suriye politikasının mimarının, sabık başkan Obama’yı yerden yere vuran bir yazı yazıp yeni başkan Trump’a akıl verirken, tek cümleyle bile kendi politikalarını sorgulamaması, başlı başına bir mesele. Bu ülkenin toplumuna borçlu olduğu özeleştirinin kıyamet gününe kadar gelmeyeceğini tahmin etmek zor olmadığından, o konuya girmek anlamsız.

        Suriye’de tamamen yıkılan bir politikanın neden böyle bir noktaya geldiğini dürüstçe tartışmak yerine kendimizden başka herkesi ve her şeyi sorumlu gören bir tutum benimsemek, belli ki huzur veriyor. İsmet İnönü’nün daha önce de alıntıladığım bilge asker sözünü bir kez daha hatırlatmakta yarar var: “Yığınaklarda yapılan hata savaş meydanında düzelmez.”

        TÜRKİYE-RUSYA MAKASI

        Suriye’deki durum en kaba şekliyle şudur: Türkiye’nin gücünü gösterdiği, masaya oturduğu, oyuna girdiği gibi değerlendirmelere konu olan Moskova anlaşmasına, Türkiye’nin 2011 Ağustos’undan beri izlediği ve uyguladığı politikaların iflası da denilebilir. Bunun ötesinde Kobani’de verilen yanlış bir kararla kendi yumuşak karnını dosta düşmana ilan etmesinin bir sonucu olarak Türkiye, hayati diye nitelediği bir konuda ne yerleşik müttefikleriyle ne de onlara karşı koz olarak kullanmayı düşündüğü ve işbirliği yaptığı Rusya ile uyum sağlayabiliyor.

        Bir gün ABD’nin, nüvesini PYD’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) zırhlı araç verdiği haberiyle karşılaşıyor; ertesi gün Rusya, Türkiye’nin mimarları arasında olduğu Astana konferansı hakkında PYD’ye Moskova’da bilgi veriyor. Üstelik hem PYD’nin hem de Batı ülkelerinin aksine Rusya tarafından terörist olarak tanınmayan PKK’nın Rusya’da temsilcilikleri var. EŞ Şark Forum Başkanı Dr. Galip Dalay’ın altını çizdiği gibi, “Suriye krizine siyasal çözüm arayışında Türkiye ile Rusya arasındaki makas olduğu gibi duruyor”.

        El Bab’da işlerin nasıl gittiği konusunda doğru dürüst bir bilgimiz yok. Sağlıklı bilgi almak için savunma konularında uzman yabancı dergilere bakıldığında ortaya çıkan tablo, net değilse bile iç açıcı da sayılmaz. Türkiye’nin işbirliği yaptığı Rus hava kuvvetlerinin bombardımanınınsa, Suriye ordusunun El Bab’a yönelik hamlesinde önünü açtığı anlaşılıyor. El Bab alınsa bile buradan PYD/SDG’nin elindeki Membiç’e gitmenin pek iyi bir fikir olmayacağını, Cumhurbaşkanı Erdoğan da ifade etti.

        NATO ÜYELİĞİNİN TRUMP’IN GÖZÜNDE PEK AĞIRLIĞI YOK

        Ankara, Suriye konusunda, daha doğrusu artık tek meselesi gibi gözüken ve aslında Türk dış politikasını kilitleyen PYD konusunda ABD ile de yeniden durumu tartışmak durumunda. Henüz Trump yönetiminin yaklaşımının ne olacağı belli değil. Dalay, “Trump yönetimi bu güvenli bölgeler ile sadece mülteci akınını mı durdurmayı düşünüyor, yoksa ABD’nin Suriye’deki nüfuz alanını ve bu nüfuz alanının üzerine inşa edildiği müttefiklerini mi tahkim etmeyi tasarlıyor?” diye soruyor. Bu sorunun cevabı, ikili ilişkilerin Trump döneminde alacağı şekli de belirleyecek.

        Eğer Türkiye-ABD ilişkilerindeki gerginlik PYD nedeniyle sürecek olursa işler zorlaşacaktır. Obama yönetimine yüklenmek bir bedel ödetmedi. Buna karşılık Trump’un tarzının hiç de alttan almaya müsait olmadığı anlaşılıyor. Bu yönetimle ilişkiyi iyi tasarlayarak, dili iyi ayarlayarak kurgulamak gerekecek. Zira Türkiye’nin bugüne kadarki en önemli kozlarından biri, yani NATO üyesi olması Trump indinde pek de ağırlık taşımıyor. Bilindiği gibi kendisi NATO’nun miadını doldurduğu kanısında.

        Ankara’nın, ABD ile ilişkilerin yeni dönemde nasıl şekilleneceğini düşünürken, bu parametreler içinde yeni bir yaklaşım benimsemesi herhalde gerekecektir.

        Diğer Yazılar