Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Juliette Binoche'un başrolünü oynadığı "Chocolate" filmini izlemiş miydiniz? Kendi dünyasından ve kültüründen aslında oldukça uzakta, son derece radikal hayatlara sahip insanları, çeşitli tatlarda yaptığı "çikolata"larla değiştirmeye çalışan Binoche, özgün karakteriyle aklımdan hiç çıkmayan bir portredir.

        Kısa bir süre önce yeni albüm çalışmalarımı daimi piyanistim ve kadim dostum Robert Markham ile tamamladıktan sonra, tarihte dünyanın ilk 4 büyük şehrinden biri olan Romalıların 3. büyük şehri Antakya'da bir resital vermek üzere, gece uçağıyla İstanbul'dan Hatay'a gittik. Havalimanına iner inmez sıcak Doğu Akdeniz rüzgârı ve Antakya Filarmoni Derneği'nin değerli yetkilisi bizi karşıladı. Şehir merkezinde antik bir otele yerleştikten sonra sabah dinginliği ve enerjisiyle otelin kahvaltı salonuna geçtiğimiz sırada resepsiyonist, aşağıda bizleri bekleyen bazı konuklarımız olduğu haberini verdi. Derneğin kurucusu ve onursal başkanı Peder François Saulais ile hayatta ilk kez karşılaşıyor olmamıza rağmen eski dostlar gibi kucaklaştık. Sohbet eşliğinde kahvaltımızı ederken hikâyesini merakla dinliyor, bu değerli insanın samimiyetini ve dostluğunu ifade etmenin mümkün olamayacağı bir sevinç yaşıyordum.

        Peder François bir misyoner olarak Britanya'dan Türkiye'ye ilk kez 1957'de gelir ve önce Elazığ Cüzzam Hastanesi'nde çalışır. Hizmetlerinden dolayı kendisine Türk vatandaşlığı verilir. Daha sonra İskenderun ve sonra da Antakya'ya yerleşir. Buralarda piyano, Fransızca ve tenis dersleri de verir. Filarmoni derneğinin kurulmasına öncülük eder. Ama tüm bunların yanında kendisinin en önemli özelliği, bence, hayata ve yaşama olan samimiyetidir; içten ve aydınlık gülümseyişidir.

        Akşam konser saati geldiğinde, eskiden bir sabun fabrikası olan ve bugün restore edildikten sonra butik otel olarak kullanılan Savon Otel'in içindeki tıklım tıklım dolu bir konser salonunun sahnesinde bulduk kendimizi. O salonda, bizi insanlarla bir araya getiren şey sadece müzikti. Antakyalı dinleyicilerimiz tarafından duygu dolu alkışlarla uğurlanırken, kente gelmiş olmaktan ve burada yaşayan aydın insanları tanımaktan, yeni dostlar edinmekten oldukça mutlu oldum. Ayrıca Antakya Filarmoni Derneği gibi ülkü sahibi bir derneğin oluşumu ve varlığından dolayı da çok gurur duydum.

        Diğer Yazılar