Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        "Görmek için gözlerimi kaparım..." Paul Gaugin

        Kendimi, sanatçı kişiliğimi ve birbirinden farklı bambaşka insanların iç dünyalarının zenginliğini ve derinliğini daha iyi anlayabilmek, görebilmek ya da algılayabilmek için, ara ara ben de gözlerimi kaparım. Belki de gerçeğin içindeki şey hakkında daha fazlasını görebilmek için... Yıllar önce bir sohbet ortamında sanatçı bir dostun anlattığı bir hikaye geldi yine aklıma. Konumuz bir kez daha Arturo Benedetti Michelangeli. Bu muhteşem piyano virtüözü, bilindiği üzere, sanatının yüceliği yanında ayyuka ulaşan kaprisleriyle de oldukça nam salmıştır. Dilerseniz, bu sefer de onun hikayelerinden başka birini sizlerle paylaşmak istiyor ve konuyla ilgili yorum ve düşüncelerinizi merak ediyorum. Michelangeli, kariyerinin doruğunu yaşadığı olgunluk döneminde bir konser vermek üzere Japonya'ya gider. Konseri vereceği salonla ilgili önemli bir ayrıntı ya da bu salonun akustiğiyle ilgili bir problem kendisini son derece rahatsız eder ve o akşam sahneye çıkmak istemez. Kesin bir kararlılıkla konseri iptal eder. Ancak söz konusu konserin biletleri tamamıyla bitmiş ve hatta bir kısmı da karaborsada astronomik fiyatlara satılarak tüketilmiştir. Salonun önde gelen yetkilileri, bir bakıma haklı olarak, sanatçının bu davranışını hoş karşılamaz ve büyük hayal kırıklığına uğrarlar. Etik değerlerine sıkı sıkıya bağlı olan Japonlar, durumu kendilerine göre değerlendirirler ve sarsılan güvenlerini –kendi tarzlarında- ifade etmekten de pek geri kalmazlar. Söz konusu iptalin sebebini anlamak amacıyla, ünlü yıldızı ertesi günün sabah saatlerinde serbest bırakmak üzere ve işkence sorularıyla bütün gece tutsak aldıktan sonra, ülke dışına çıkmasına izin verirler. Bu olayın üzerinden bir süre geçtikten sonra, Arturo, Almanya'da Münih Filarmoni Orkestrası eşliğinde vereceği bir konseri gerçekleştirmek üzere Bavyera'ya gelir. Konserin sabah provasında piyanosunun başında ve sahnedeki yerini alan piyanist, ilk olarak, orkestra içindeki uzak Asyalı müzisyenlerin farkına varır ve prova başlamadan önce -soğukkanlılıkla- seçmiş olduğu çalgıcıları eliyle göstererek sahneyi terk etmelerini işaret eder. Sanatçının hayatı ve kişiliğiyle ilgili hikayeleri bilen ve tanıyan bu konserin ve orkestranın efsanevi yönetmeni maestro Sergio Celibidache, büyük olgunluk ve saygıyla -herhangi bir problem yaşanmaması için- değerli orkestra elemanlarına göz temasıyla, kendilerinin sessizce dışarı çıkmalarını rica eder ve bu eserin konçerto eşliğinde izinli olduklarını belirtir... Gözlerimi kapatıyor ve sanatçının sertliği konusundaki sebepleri bulmaya çalışıyorum. Doğrusunu söyleyecek olursam, içimdeki ses, her şeyden önce hoşgörüsüzlüğün "şımarıklık" olgusuyla ilgili olduğunu düşündürüyor bana. Bu hikayeyi, değerli piyanistim ve dostum Robert Markham'ın: "Dehaları ne olursa olsun, şımarık insanlar pek olgunlaşamazlar..." sözüyle bitirmek istiyorum...

        Diğer Yazılar