Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BÜYÜKLER yücedirler. Eğilmek, küçülmek değildir onlar için. Ama parlak semalarda seyretmek de onların işi ve hayatıdır...

        Bir DVD'de, ünlü viyolonselci Yo-Yo Ma ile benim gibi birçok insanın hayranı olduğunu düşündüğüm olağanüstü sinema oyuncusu Meryl Streep'in birlikte nefes kesen performanslarını izledim. Streep, Çinli yazar Wang Wie'nin "Luchai" ve Martha Graham'in "A Letter to Agnes Demille" adlı eserlerini derin bir ruh hali ve kocaman bir yürekle okurken, Yo-Yo Ma ise Georg Crumb'un viyolonsel için solo sonatını enfes bir yorumla çalıyordu. Performansları sonunda sanatçılar birbirlerini son derece içten ve sevgiyle kucakladıktan sonra, doğallıkla birbirleri önünde adeta yerlere kadar eğiliyorlar. Performansın sonundaki alkış ve coşku seliyle yıldızlar, sanki gökyüzündeki dünyalarına tekrar ışınlanıyorlar...

        Bu filmin üzerine çeşitli düşüncelere dalıyorum. Neden anlamıyoruz, görmüyoruz, duymuyoruz, gelişmiyoruz, kabullenmiyoruz, ilerlemiyoruz veya değişemiyoruz diye sorar mısınız kendinize hiç? Kör, duyarsız ya da düşüncesiz miyiz, neyiz? Değişmek bu kadar mı zor? Bir parça da olsa başkasının yerine kendimizi koyabilmek, bir an için bile olsa "öteki" olabilmek böylesine imkânsız bir şey midir? Yanlışıyla ve doğrusuyla öteki olan "o", biz kendimiz değil miyiz aslında? İlkel ve kolaylıkla yargılamak basitlik olmuyor da, bunun yerine anlamaya çalışmak ve sevmeyi öğrenmek çok daha büyük erdem değil midir? Ne zaman insanları sevmeyi gerçekten başaracağız ve her birimiz aslında "kardeş" olduğumuzu nasıl ve ne zaman anlayabileceğiz?

        Şimdi aklıma birdenbire ilkokul çağımda, suçiçeği çıkardığım bir dönemde, 23 Nisan Çocuk Bayramı şenliklerinde bir İspanyol rondu oynadığımız geliyor. Değerli öğretmenimizin bizleri keyifle ve iyi hazırladığını, kıyafetlerimiz ve dansımızın da çok sevimli olduğunu anımsıyorum. Çocuklar kendi partnerleriyle çift olarak dans ediyordu. Temsil günü hasta olduğum ortaya çıkmış ve bu durum derhal annem tarafından öğretmenimle paylaşılmıştı. Dans partnerim dahil sınıfın hemen hepsi suçiçeği çıkarmış olmasına rağmen, partnerimin annesinin şeker kızlarının benimle dans edemeyeceğini açıklamış olması oldukça sıkıntı yaratmıştı. Buna sebep olan kötü niyet değil, bilgisizlikti. Şükür ki kendi büyüklerimle beraber durumun hızla farkına varan ve konuyu -farklı bakış açısıyla- değerlendirebilen bir başka ebeveynin sevgili kızlarıyla temsile çıkmıştım. Bu minik hikâye çocukluk gururumu biraz incitmiş olsa da, ilkokul kompozisyon yarışmasında birinci seçilmeme neden olmuştu.

        Cehalet en tehlikeli şeydir. Yanlışlar olumsuzlukları çağırırken, doğrular ise gelişimin ve ilerlemenin yolunu açıyorlar. Hayatı yaşanası kılan "eğitim ve öğrenimin" değerine, "hoşgörülü ve iyi niyetli" olmanın önemine ve her şeyin üstünde gördüğüm "sevgi"nin varlığına ve olağanüstü gücüne inanıyorum.

        Müzik sanatı ortak ve tek evrensel diliyle, insanoğlunun tüm duyularına hitap ediyor. Müzikte düşünce, duygu, doğa, tüm renkler ve en önemlisi, sevgi var. Kulak verelim, belki de sevgi Tanrı, müzikse onun sesi ve bizlere bir sesleniş şeklidir. Müziğe sarılmak yardım edecek!...

        Diğer Yazılar