Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’de her yıl yüzlerce kadın öldürülüyor.

        Cinayeti işleyenlerin büyük bir kısmı ya aile bireylerinden biri ya da eş.

        Son yıllarda işlenen kadın cinayetlerinde ise boşandığı eşi veya boşanma davası açtığı eşi tarafından öldürülen kadınların sayısında büyük bir artış var.

        2019 yılının sonlarına yaklaştığımız bugünlerde en az 300 kadın silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.

        Boşandığı eşi tarafından öldürülen kadınların büyük bir bölümünün koruma kararı aldırdığı ve koruma kararı alındığı sırada saldırıya uğrayarak hayatını kaybettiği de bir gerçek.

        Ağustos ayında Kırıkkale’de eski eşini, kızının gözü önünde boğazından bıçaklayarak öldüren Fedai Varan’ı unutmadan, Eskişehir’deki Ayşe Tuba Arslan’ın satırla katledilmesine şahit olduk.

        Ayşe Tuba Arslan da, eski eş kurbanı oldu. 23 kez savcılığa başvurduğu halde hiçbir tedbir alınmadığı için öldürüldü.

        Kadınlar neden öldürülüyor?

        Kim suçlu?

        Türk filmlerinde kadına yönelik şiddet sahnelerinin en çok olduğu ülkelerden biri olduğumuzu iddia edecek kadar iyi bir sinema izleyicisiyim.

        Namusu kirletilen, tecavüze uğradığı yetmemiş gibi şiddete maruz kalan, eşine itiraz edince darp edilen kadınları sadece filmlerde görmüyoruz. Eğitimlisi, eğitimsizi bütün kadınların şiddete maruz kalmasının ana nedenlerinden biri kadına yönelik şiddetin “hoş görülmesi”.

        Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun kadına yönelik şiddet içeren dizi, film ve programları engelleyen bir düzenleme yapılmasına ön ayak olması gerekir.

        Erkek çocukları izledikleri dizilerde ve filmlerde kadına yönelik şiddeti izlediği zaman bunun normal bir davranış olduğunu düşünüyor.

        Senaristler, şiddete uğrayan erkek karakteri neden yaratmıyor?

        Filmlerde veya dizilerde erkeğe uygulanan ve şiddet olarak algılanan tek sahne, eşinin sözünden çıkmayan erkek profili…

        Eşinin sözünü dinleyen erkek ‘kılıbık’ olmakla suçlanıyor ve hor görülüyor. Bu mantalitede yetiştirilen erkek çocukları nasıl şiddete yönelebiliyorsa, aynı sahneleri izleyen kız çocukları da şiddeti normal karşılayıp tepki göstermemeyi öğreniyor.

        Kadına yönelik şiddet için sadece ceza artırımının yeterli olmadığını ve her alanda kapsamlı değişiklikler yapmak gerektiğini görmemiz gerekir.

        Evliyken öldürürsen 30 yıl, Boşandıktan sonra öldürürsen 24 yıl

        Türk Ceza Kanunu’na göre “Hayata karşı suçlar” bölümü yer alıyor. Yasanın 81. maddesinde “Kasten öldürme” maddesi yer alıyor.

        Yasa maddesi şöyle: “Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır”

        Bu madde, boşandığı eşini öldürenlere ilişkin uygulanıyor. Boşandığı eşini öldüren bir adam “müebbet hapis cezası”na çarptırıldığı zaman, hayatı boyunca hapiste kalması gerekiyor.

        Ancak, kişinin cezaevinde kaldığı zamanlardaki iyi tutumu 24 yıl sonunda koşullu salıverilmesine neden oluyor.

        Boşandığı eşini öldüren, müebbet hapse mahkum olduktan sonra, herhangi bir af çıkmazsa 24 yıl cezaevinde kaldıktan sonra şartlı tahliye ile salıveriliyor.

        Evliyken eşini öldürenlerde durum farklı. Evliyken eşini ördürenler Türk Ceza Kanunu’nun 82. maddesinde yer alan “Kasten öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum oluyor.

        Evliyken eşini öldüren kişi, tasarlayarak, canavarca hisle veya eziyet ederek eşini öldürürse sadece bir ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alıyor. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan kişi cezaevinde iyi bir tutum sergilerse 30 yıl sonra şartla tahliye oluyor.

        Kadına yönelik şiddetin önlenmesine yönelik yapılması gereken düzenlemelerden biri de bu.

        Diğer Yazılar